Yılmaz Bilgen / Al Jazeera
2011 yılı Mart ayından bu yana dört buçuk yıl geçmesine rağmen hiçbir olumlu gelişmenin yaşanmadığı ve belirsizliğin devam ettiği Suriye savaşı tüm şiddeti ile sürüyor. Bir yıl önce ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin de hava operasyonlarının da dâhil olduğu savaşın seyrini ve bundan sonra ortaya çıkabilecek muhtemel gelişmeleri, Suriye Devrim Komutası Meclisi Yönetim Kurulu Üyesi Suphi Mahmut Rifai ile ele aldık.
İçinde birçok askeri ve sivil yapıyı barındıran meclisin yetkilisi Suphi Mahmut, savaşın bu boyuta gelmesinin arkasında en baştan itibaren bir türlü siyasi ve askeri birlikteliğin sağlanamaması ve tek bir merkezden yönetilemeyen ordu zafiyeti yattığı görüşünde.
Öncelikle kuruluş amacınızın neydi ve gelinen noktada hedeflerinizi hangi oranda gerçekleştirebildiniz?
Tüm devrim bileşenlerini aynı çatı altında toparlamak amacı ile yola çıktık. İlk olarak ‘Vatesemu’ adlı bir girişim olarak başladık. Dört aylık bir çalışma sürecinden sonra Suriye Devrim Komutası Meclisi oluşturduğumuzu ilan ettik.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ve geçici hükümet faal durumda iken böyle bir oluşuma neden gerek duydunuz? Bu durum Suriye muhalefeti için bir parçalanma sebebi değil mi?
Siyasi anlamda hem Suriye Ulusal Koalisyonu (SMDK) hem de Suriye geçici hükümeti faaliyette. İcra yönünden ise bu kuruluşların çalışmaları devrimin ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzak. Ancak askeri anlamda zaten saha ile ilgileri yok denilebilecek kadar az oldu. Biz ise en başından itibaren askeri birlikteliği hedefledik. Çok küçük adımlarla başladık ve Suriye’nin her bölgesinden grupların dâhil olduğu büyük bir yapı oluşturduk.
Suriye Devrim Komutası Meclisi’nin sahadaki karşılığı nedir?
Bir yıla yakın zamandır yürüttüğümüz çabalar sonucu askeri anlamda Nusra Cephesi dışında hemen tüm grupların dâhil olduğu bir meclis tesis ettik. Biz sadece yol gösteren ve muhaliflerin birlik olmasına hizmet eden bir meclis misyonunu üstlendik. Sahada savaşan grupların yüzde 80’ine yakını ile irtibat halindeyiz
Nusra Cephesi neden katılmadı?
Biz Nusra Cephesi’ne bir davet götürdük ancak onlar dâhil olmak istemediler.
Ne gibi şartlarınız var ve siz çalıştığınız silahlı gruplara ne vadediyorsunuz?
Bir grupla anlaştığımız zaman öncelikli şartımız, o grubun meclis için 100 askerini tahsis etmesi. Biz yol gösteren bir meclis hüviyetindeyiz. Devrim için yola çıkan her eğilimin temsil edildiği bir meclis olmak öncelikli çabamız. Vadettiğimiz tek şey özgürlük için vazgeçilmez şart olan birlikteliğin bu çatı altında gerçekleştirileceğidir.
Suriye Devrim Komutası Meclisi herhangi bir ülke ya da lobi tarafından destekleniyor mu?
Hiçbir ülke ya da kurumun desteğini almadık. Tamamen kendi imkânlarımızla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Arap dünyasından ya da batılı ülkelerden herhangi bir mali, politik destek almadan tüm bu çalışmaları yürütmek uzun vadede mümkün mü?
Elbette mümkün.
Bu konuda siz mi hiçbir talepte bulunmadınız yoksa onlar mı sizinle herhangi bir temas kurmadı?
Bakın SMDK’nın başarısızlığının arkasında yatan tek sebep işte bu farklı ülkelerin etkin olma mücadelesidir. Avrupa, ABD, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’ye yakın kişilerden oluşan gruplar maalesef güçlü bir birlikteliğin oluşmasına engel oldu. Bize destek veren her kurum ya da ülke karşılığında doğal olarak bir şeyler bekliyor. Ve kendi politik beklentilerine uygun karar ve uygulamalar istiyor. Birkaç istisna dışında Suriye’nin menfaati değil kendi politik beklentilerini önceleyenler yüzünden SMDK başarısız oldu. Askeri açıdan hiç bir mesafe alınamadığı gibi siyasi olarak da Suriye muhalefeti hiç bir ilerleme kaydedemedi. Biz bu hatalara yeniden düşmek istemiyoruz.
"Kimsenin alternatifi değiliz"
Sizin SMDK’nın alternatifi olduğunuz yorumları var bu konuda ne söylemek istersiniz?
Suriye muhalefeti zaten yeterince parçalı ve bu yüzden de güçsüz. SMDK bizim rakibimiz değil, bizde Onların alternatifi değiliz. Daha fazla bölünürsek iki taraf da zayıflar. Biz daha çok askeri açıdan eksiklikleri tamamlamak istiyoruz.
Toplantılarınıza ve diğer etkinliklerinize SMDK’nın ve ona bağlı geçici hükümetin tepkisi hangi düzeyde?
Son toplantımıza 40 SMDK üyesi bilfiil katıldı. Hükümeti temsil eden bakan düzeyinde isimler de vardı. Bu çatı birleşme amaçla oluşturuldu ve hiç kimse ile kavga etmeden Suriye’nin kurtuluşu için faaliyet yürütmeye devam edecek.
Uluslararası destek olmadan başarabileceğinize inanıyor musunuz?
Başta ABD, Avrupa ve Arap ülkeleri olmak kaydı ile Esed rejimi hariç tüm taraflarla görüşme halindeyiz. Kimseyle diplomatik bir irtibat sorunu yaşamıyoruz. Bu arada Türkiyeli dostlarımızla da görüşmelerimiz var. Ancak çözümü dışarıda aramıyoruz farkımız bu.
SMDK ve ona bağlı geçici hükümet çözümü dışarda aradığı için mi başarısız oldu?
Geçici hükümet tam bir yolsuzluk batağına saplandı. Bu durum itibarlarını yok etti. Hiçbir destek alamıyorlar. Önceden hükümeti maddi anlamda destekleyen ülkeler de bu durumun farkına vardı. Şu an kimsenin güvenmediği ve destek vermediği bir yapıya dönüştü. Aylardır herhangi bir faaliyet yürüttükleri de yok.
SMDK’nın durumu biraz farklı. Onlar iç çekişmelerden dolayı etkin olamıyorlar. Koalisyon saygın bir kurumsal yapıya dönüşemedi. Hep kişilere endeksli bir görüntü sundu. Bu da Suriye davasına daha fazla hizmet etmelerini engelliyor. Hiçbirimizin Esed rejiminin devrilmesinden başka herhangi bir önceliği olmamalı. Ancak maalesef durum böyle değil.
"Türkiye'nin hasasiyetini anlıyoruz"
Geride kalan beş yılda Türkiye’nin Suriye konusundaki genel tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye çok dikkatli olmak zorundaydı ve öyle de yaptı. Çünkü kendi toprakları içerisinde yaşayan önemli bir Kürt, Alevi ve Arap nüfus var. Suriye konusunda attıkları her adımda iç dengeleri de hesap etmek zorundaydılar ve biz bu hassasiyeti anlayabiliyoruz.
Destek konusunda İran’ın Esed rejimine karşı desteği ile Türkiye’nin muhaliflere yönelik tutumunu nasıl mukayese ediyorsunuz?
Her şeyden önce İran bir tek adam rejimi. Ayetullah Hamaney ne derse o hem dini hem de siyasi bir gerekliliğe dönüşüyor. Türkiye’nin yönetim modeli ve uluslararası konumu çok farklı. Demokratik teamüller ve uluslararası hukuka bağlı kalması Türkiye’nin hareket alanını kısıtlayan unsurlar. Her şeye rağmen Türkiye tüm dünyaya, mazlum bir millete nasıl sahip çıkılacağına dönük önemli bir ders verdi.
İran’ın Suriye savaşına etkisi hangi düzeyde?
Her şeyden önce İran ordusuna bağlı aralarında generallerin de bulunduğu binlerce asker Suriye halkına karşı savaşmakta. Ayrıca İran tarafından eğitilen ve silahlandırılan onlarca Şii grup yine Esed saflarında bize karşı savaşıyor. Şu an 50 binden fazla İran yanlısı Şii Suriye’de bilfiil savaşıyor. Ülkemiz İran işgali altında. Beşşar Esed geçtiğimiz günlerde askeri açıdan tükendiğini açıkladı. Ancak İran bu açığı kapatmak için tüm gücü ile mücadele ediyor.
"Savaşın da barışın da muhatabı İran"
Bu durumda barış için de muhatabın İran olduğu denilebilir mi?
Elbette öyledir. Şu an Esed’le müzakere etme peşinde olanlar hata yapıyor. Savaşta olduğu gibi barış için de asıl adres İran rejimi.
Esed düşerse İran ne kaybeder?
Bölge genel itibarı ile Arap ve Sünnilerden oluşuyor. Tıpkı İsrail gibi İran’ın da geleceğe yönelik ve buna bağlı olarak yayılmacı kaygıları var. Hizbullah’la lojistik bağlantısı önemli miktarda Suriye üzerinden sağlanıyor. Ancak hepsinden önemlisi İran rejiminin büyük bir Sünni öfkesi var. Hepimizi Yezit ve hatta şeytan olarak gördükleri için yok etmeye çalışıyorlar.
Esed’in düşmesi İran’ın Hizbullah ile bağlantı kanallarının zayıflaması anlamına geliyor ise bu durumda İran’ın Esed’e desteğini kendi içerisinde makul görmek gerekmiyor mu?
Suriye halkı Hizbullah’a ve onun İsrail ile yürüttüğü savaşa karşı değildi ki İran haklı olsun. Esed rejimi değil, Suriye halkı İsrail’in düşmanı ve daha önce Hizbullah’ı bu manada tüm gücü ile desteklemişti. İran mezhep merkezli düşünerek bize karşı savaş başlattı. Suriye’de meşru bir yönetimin iktidara gelmesi İsrail’in işini en fazla zorlaştıracak unsur olacaktır. Bakın bu aşamadan sonra hangi kadro ve lider Suriye’de yönetime gelirse gelsin Esed’ten daha fazla İsrail’e karşı duracak ve bu yönde mücadele edecektir. Esed ailesi İsrail’e karşı basit söylemlerden öte herhangi bir tavır ve mücadele içerisinde olmadı.
İran’ın bir noktadan sonra vazgeçmesi veya ‘hata yaptım’ demesi mümkün mü?
Bu eşik çoktan aşıldı. İran destekli Şii gruplar şuana kadar Suriye’de 62 büyük katliama imza attı. Bu katliamlarda 100 kişi öldürdüğü de oldu. Zamana yayarak bir köyü, kasabayı katlettikleri de. Bu kadar büyük suçlar işlendikten sonra pardon demek de kolay olmasa gerek. İran zaten Şiileri, bunun büyük bir mezhep savaşı olduğu propagandası ile motive ediyor.
Anlattıklarınıza paralel olarak bu durumda İran destekli grupların da terör kapsamında görülmesi ve bunlara karşı uluslararası mücadele verilmesi gerekmiyor mu?
Size şunu çok net ifade etmeliyim ki Hizbullah ve benzeri Şii gruplar Suriye’de 100 binden fazla insanın ölümünden doğrudan sorumlu. IŞİD Suriye’de bu sayının sadece yüzde 15’i kadar katliam yaptı. Buna rağmen, IŞİD’e karşı oluşan koalisyonu ve Şii gruplara karşı sergilenen umursamazlığı görüyorsunuz. Israrla söylüyorum. Suriye’ye İran da dâhil hiçbir dış müdahale olmasaydı bu devrim çoktan sonlanmış olurdu. O zaman da ne IŞİD ne de diğer terör grupları bizim topraklarımızda olurdu.
"Lazkiye kuşatılırsa İran ve Esed müzakere masasına oturur"
Size göre bu savaş nasıl biter?
Şayet muhalifler Lazkiye ve Tartus’a yaklaşırsa Esed-İran bloku ciddi anlamda müzakere için yol aramaya başlar. Çünkü tüm bölgelerden Nusayriler güvenli görüldüğü için buralara taşındı. Bu iki kent dışında Esed’in tamamına hâkim olduğu herhangi bir yerleşim birimi kalmadı.
Şam’ın kimin elinde olduğu ne kadar önem taşır bu durumda?
Sembolik anlamda elbette bir karşılığı var. Ancak Şam zaten rejim için güvenli bir yer değil. Ciddi bir saldırı halinde muhalifler şehre çok fazla zorlanmadan girebilir.
Peki, Batı’nın Beşşar Esed’den vazgeçtiğine inanıyor musunuz?
Başta ABD olmak üzere Avrupa ve diğer etkin güçler Beşşar Esed’e yönelik herhangi bir umut taşımıyor. Sadece Irak’ta olduğu gibi ordu ve devlet başkanını aynı anda devirmek istemedikleri çok açık. Onlara göre devletin tüm kurumları ile birlikte düşmesi savaş sonrası için daha büyük sorunların doğmasına yol açacak. Irak’ta ortaya çıkan boşluk aradan geçen bunca yıla rağmen doldurulamadı. Suriye’de benzer bir durumun yaşanmasını istemediklerini düşünüyorum. Bu da Esed’e zaman kazandırıyor. Bu kadar kan akıttıktan sonra Esed’li bir Suriye düşündüklerini söylemek zaten mantık dışı olur.
Suriye Devrim Komutası Meclisi nasıl bir yönetim modeli vadediyor?
Halkın iradesinin yönetime yansıdığı Suriye tipi bir demokrasi modeli vadediyoruz. Batı tipi bir yönetim şekli olmayacak.
"Yasama kaynağı İslam Şeriati olmalı"
Suriye tipi demokrasi modelini açmamız mümkün mü?
Bizim coğrafyamız diktatörlerden çok çekti. Şimdi önümüzde çok kanlı da olsa halkın tercihlerinin dikkate alınabileceği bir düzen kurma ihtimali belirdi. Ancak bizim anayasamızın esaslarını Şeriat ilkeleri belirleyecek. Yani İslam hukuku, yönetimde egemen olacak. Sadece işbaşına getirilecek kadroları halkımız kendisi seçecek ve tüm farklılıklar bu düzende temsil hakkı elde edebilecek.
Laikliğin bu model içerisinde yeri nedir?
Laik bir anlayış elbette bahsettiğimiz düzende herhangi bir başvuru kaynağı olmayacak.
Demokratik düzen konusunda İslamcı yapılar ile sorun yaşama ihtimaliniz var mı?
Hayır yok. Düzenin ana belirleyicisinin İslam Şeriatı olacağı için ve sadece yönetici tayininde seçimin esas alınacağı nedeni ile herhangi bir çatışma sebebi olmayacak. Esed ve IŞİD’in olmadığı bir Suriye emin olun herkesi memnun edecektir.
Nusra Cephesi’nin kuruluşunuz çalışmalarına ve uzun vadede Suriye için sorun teşkil edeceğine inanıyor musunuz?
Nusra Cephesi komuta kademesi ve savaşçılarının büyük çoğunluğunu Suriyeliler oluşturuyor. Biz askeri ve siyasi yeni parçalanmaların yaşanmasını istemiyoruz. Nusra Cephesi doğrudan bize katılmadı ancak Fetih Ordusu’nda Nusra Cephesi ile birlikte olan Ahrar-u Şam, Liva el Hak ve Feylak eş Şam gibi birçok grup bizimle birlikte hareket ediyor. Nusra Cephesi’nin Suriye’nin menfaati dışında, herhangi bir hedefi olduğunu düşünmüyoruz. Nusra Cephesi, bizim için herhangi bir tehdit ya da tehlike unsuru değil.
Kaynak: Al Jazeera