Ergün Yıldırım’ın konuyla ilgili Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde yayımlanan “Kullanılan Laiklik” başlıklı yazısı şöyle:
Laiklik, Türkiye'de hep kullanılıyor. CHP siyaseti yıllarca laiklik diyerek millete yapmadığını bırakmadı. Mesela Terakkiperver Fırkası'nı ve Serbest Fırka'yı laiklik diyerek kapattı ve siyasal özgürlüklere müdahale etti. Askeri darbeler DP'yi laiklik diyerek kapattılar, yine Milli Nizam Partisi'ni ve MSP'yi de laiklik diyerek kapılarına kilit vurdular. En son 28 Şubat darbesi, yine laikliği kullanarak RP'ye son verdi. Hatta iktidardan indirdi. Laiklik, demokratik siyasal çoğulculuğu ve rekabeti engelleyen ve hep belli bir siyaset tarzının bekçiliğini yapan bir ideolojik araç olarak işlev gördü. Bundan en fazla zulüm gören de İslamcı, dindar ve muhafazakar siyaset tarzları oldu. Laiklik sadece siyasal katılım ve rekabete karşı kullanılmadı aynı zamanda halkın siyasetteki temsiline karşı da kullanıldı. “Laiklik elden gidiyor” denerek halkın siyasal taleplerine müsaade edilmedi. Laiklik siyaseti, “CHP rejimi”nin sopalı aracı olarak neşv-ü nema buldu. Hatta en son 2008 yılında halkın büyük desteğiyle iktidara gelen Ak Parti'yi yerinden etmek için devreye sokuldu. Az daha Ak Parti'nin temsil ettiği halk iradesi de devre dışı bırakılıyordu.
Laiklik, her zaman Türk siyasal pratiğinde elitlerin kafalarındaki siyasetin bekçiliğini yapan araç rolünü oynadı. Hiçbir zaman siyasal ve dinsel çoğulculuğun güvencesi olma vasfını yerine getirmedi. Müesses nizamın temsilciliği rolünü oynadı. Bundan dolayı halkın iradesi ve demokratik teamül karşısındaki bu konumu sorgulanmaya başlandığı zaman söz konusu “bürokratik oligarşi” hemen “laiklik elden gidiyor” naralarını atıyor.
Türkiye'de laiklik ve halk, laiklik ve demokrasi, laiklik ve din, laiklik ve toplum arasındaki diyalektiğin farkında olan güçler her zaman belli siyasetlere başvuruyorlar. Terör de bu siyasetler etrafında mobilize oluyor bu günlerde. En son Reina saldırısında bunu açık bir biçimde gördük. Söz konusu diyalektikler bütün derinliğiyle harekete geçirildi.
“Laiklik elden gidiyor” söylemi bu defa teröristler eliyle gündeme gelmeye başladı. Sadece cümlenin zahiri yönü değişti. Laiklik elden gidiyor yerine “yaşam tarzı elden gidiyor” geldi. DEAŞ barbarları, bu siyaset aracılığıyla Türkiye'deki kültürel farklılığı kültürel çatışmaya çevireceklerini hesaplıyorlar. Onlar için önemli olan çatışmadır. Çünkü savaş, çatışma ve yağmadan besleniyorlar. Hangi amaçla yaparlarsa yapsınlar sonunda yaptıkları laikliği kullanmaktır. Kültürel farklılıklar etrafındaki tartışmaları çatışmaya ve kavgaya çevirmektir. Bu da en fazla “laiklik elden gidiyor” diyen zihniyetin işine geliyor. Çünkü siyasal gündem ve pratiğimizde muhafazakar iktidarın sistemi değiştirme çabaları ve Türkiye'yi “laiklik elden gidiyor” diyenlerden kurtarmaya çalışıyor. Asıl çatışma buradan kaynaklanıyor. DEAŞ da bu eylemleriyle fiili siyaset açısından laikliği kullanıyor. Laikçiler de demokratik muhalefet yerine terörün hain faaliyetlerini politik muhalefete çevirerek fırsat olarak değerlendirme tutumuna giriyorlar.
Başka bir terör grubunun lideri Karayılan Reina saldırısında hayatını kaybedenlere baş sağlığı dileklerinde bulundu. Her gün bombalarla etrafı yakıp yıkan bir adam baş sağlığı diliyor. O da güya laik yaşam tarzları olan ve bunların elden gittiğinden kaygı duyanlara “selam çakıyor”. “Ben de sizin yanınızdayım, hesabım dincilerle” demeye getiriyor! PKK terörünün lideri de laikliği kullanmış oluyor böylece. Kendisine meşruiyet vermek için sürekli iktidarı dincilikle suçlamaya çalışıyor. Laiklik diyalektiklerinden yararlanmak ve hatta onu kullanmak istiyor. Daha bir iki yıl önce HDP milletvekili Sebahat Tuncer laikliğin koruyucu rolleriyle hükümete söylemediğini bırakmamıştı.
Küresel güçlerin Türkiye aleyhine yaptıkları propagandaya baktığımızda burada da yoğun bir biçimde laikliğin kullanılmasıyla yüz yüze geliyoruz. Menfaatleri nedeniyle hükümeti ve devleti sıkıştırmak için laiklik etrafında bir muhalefet diline başvuruyorlar. Türkiye'nin İslamcılara teslim olduğu, hükümetin laiklikten uzaklaştığı söylemleri dillendiriliyor. PKK terörünü laikliğin yandaşı gibi gösterirken, DEAŞ'ı da dinci ve hükümet ile paralel bir yapı olarak anlatıyorlar. Bundan dolayı bir taraftan gazete ve televizyonlardan “kahraman” diye gösterilen PKK'lılar öte yandan IŞİD'çi olarak suçlanan iktidar tablosu yan yana konuyor. DEAŞ'e karşı bu kadar yürütülen mücadele yok sayılıyor. FETÖ'nün darbe ve işgal girişi masum gösteriliyor. Tek laf edilmiyor. Erdoğan, “doğu despotizmi” içinden yeniden üretilirken, TBMM'sini bombalayan terörist darbeciler korunuyor. Halbuki FETÖ, sapkın din anlayışıyla laikliğin canına okuyacak bir rejim ön görüyordu. Madem küresel düzen bu kadar laikliği seviyor neden onu hala koruyor?
Laikliğin bu kadar çok fazla kullanılmaya açık hale gelmesi ciddi bir tehlike oluşturmakta. Bundan dolayı yüzyıllık tarihimizdeki laiklik tarzını acilen değiştirmemiz lazım. Laiklik, bir siyasal sözleşmedir. Ne CHP'nin malıdır, ne vesayetçilerin, ne de darbecilerin. Uluslararası müesses nizamın bize akıl vereceği yol, hiç değil.