Nusret ÇİÇEK, laiklik zulmünü kendileri de bir şekilde gören bazı siyasetçilerin bugün laiksever kesilmelerini yorumluyor:
Müslümana hayat hakkı yok
Müslüman Kur’an çizgisinde yaşayamıyorsa, hayat hakkı nasıl olsun?
Meclis Başkanı Çiçek, laikliğe “toplumsal barışımızın sigortası” diyor.
Cumhurbaşkanı Gül de laikliği “özgürlük ilkesi” olarak görmeye başladı.
Ayakta kalan tek kişi Başbakan...
Başbakanın “dindar gençlik” açıklaması ardından laiklik vurgusu düşündürücü.
Bu açıklamalar tesadüfü mi, yoksa bilerek mi yapılıyor?
Her ne halse... Bir asırdır bu halkın çektiği tüm çileler ithal malı laiklikten değil mi?
Hatta Cumhurbaşkanının hanımı da laiklik yüzünden okula alınmadı.
Bu laiklik, CHP’nin altı b...kundan birisi, 1950 seçim beyannamesinde kazanmaları halinde altı oku kaldıracaklarını vaat ettikleri halde bugün bir ak sakallı amcanın oğlu kalkmış laikliği “özgürlük” ilkesi olarak bize satmaya çalışıyor...
Ne garip değil mi?
Anlaşılıyor ki sivil toplum kuruluşlarının anayasa çalışmaları boşuna, yapılması düşünülen yeni anayasada laiklik yine var... Fesi çevir yine festir...
Dün Oğuzhan Asiltürk, Ergenekoncu subayları vatansever diyerek kutsadı, bugün de devletin zirvesi laikliği kutsuyor. Kafamız karışmadı değil, iyice karıştı.
Gelelim Can Dündar’ın sıkıntısına:
“Başbakan, ‘muhafazakâr demokrat bir partinin lideri olarak dindar bir gençlik yetiştirmek istediklerini’ söylüyor. Ben muhafazakâr değilim. Oğlumun olmasını da istemem. Ne olacak şimdi? Kovacak mı bizi, sınıftan, okuldan, ülkeden?”
Can Dündar, bir de ortak paydadan bahsediyor.
Şimdiye kadar ortak payda yoktu, ama şimdi olacaksa herhalde üç beş puştun veya densizin kıblesini kahir ekseriyeti Müslüman olan bir halka tercih edecek değiliz.
Hem öylesi bir mantalıte veya uygulama nerede var?
Örneğin Almanya’da 1,5 milyon Türk, aşağı yukarı o kadar da Müslüman yaşıyor.
“Ortak payda” diye tuttursalar ertesi sabah kapının eşiğine konulmazlar mı?
Bir ülke tarihi ile, kültürü ile bütünleşir.
O havada yaşamak isteyenler bu bütüne ya uyar veya kendiliğinden dışlanır. Bir başkasının inancına saygı ayrı bir şeydir, burasını ortak paydalarla karıştırmayalım...
Osmanlı asırlarca kimin inancına karıştı, kime zulmetti, kimi laiklik gibi saçma bir ideolojinin cenderesinde sıkıştırdı?..
Can Dündar öyle diyor:
“Oysa özünde ‘dindar bir nesil yetiştirme ideali’nin, Stalin’in ‘ateist bir nesil yetiştirme hayali’nden farkı yok ki...”
Vah ki vah... Stalin sanki bir millet, bir tarih... Neyi ne ile mukayese ediyorlar.
Kur’an gibi bir mucizeyi anlayamayanların zavallılığı..
Anlasalar, hem kendileri kurtulacak, hem de insanlığa yapacakları hizmet nedeniyle bahtiyar olacaklar. Bakın ne diyor Fikret Bila:
“Türkiye bugün insan haklarından, çağdaş değerlerden, demokrasinin erdeminden, özgürlüğün, bağımsızlığın vazgeçilmezliğinden söz edebiliyor; Avrupa Birliği’yle tam üyelik müzakereleri sürdürebiliyor; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi’nin kararlarını iç hukuka yerleştirmeye çalışıyorsa, bunu Atatürk’ün attığı temellere ve gösterdiği doğru yola borçludur.” Tamam, borcumuz varsa fazlası ile ödeyelim de...
Fikret Bila yolu çizerken ortaya attığı argüman sanki geçer akça...
Sanki o Avrupa bir taraftan insan hakları derken, diğer taraftan silah üstünlüğü sayesinde bağımsız ülkeleri işgal ederek sömürmüyor. Kırmıyor, dökmüyor...
Mustafa Kemal’i bu saplantıya bağlarsanız Kemalizm yapılmaz, hepten yıkılır.
Mustafa Kemal’in Afet İnan’a Medeni Bilgiler kitabında bizzat dikte ettirdiği (Tarih Kurumu yayınları ) “Türkler Arab’ın dinini kabul etmekle milli hususiyetlerini de kaybetmişlerdir” cümlesine ne diyelim?..
Arab’ın dini!..
Türk’ün dini!..
İşte laiklik buradan devreye giriyor... Yapılacak yeni anayasada “devlet dinlere eşit mesafededir” kuralı ile laikliğe açıklık getirilecekmiş. Vay canına...
Al sana Müslümanın hayat hakkı ile alakalı imanı bir mesele daha...
Miadı dolmuş dinleri Kur’an yürürlükten kaldırırken, uzlaşma zemininin yapacağı anayasada bu dinler yasal olarak tanınacak, geri getirilecek... Ne dersiniz, caiz mi?
Hem de bu fosilleşmiş aklı kimler veriyor?..
YENİ AKİT