‘Laiklik kaldırılsın’ demek suç mudur?

Türkiye’de seküler kesimin çok sık kullandığı ‘laiklik kaldırılsın, anayasal suçtur!’ argümanı ne kadar doğru?

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

Türkiye’de sol-sosyalist, ulusalcı-Kemalist, liberal veya milliyetçi fark etmeksizin seküler kesimlerin ortak bir parolası var. Bu ezberi dile getirmekten hiçbir zaman geri durmazlar. Laikliği hedef alan demeçlerin anayasal suç olduğu ezberinden bahsediyoruz.

Son olarak Ayasofya Camii imamı Mehmet Boynukalın Hoca’nın sözlerinden dolayı tekrar gündem olan bu konu hakkında sosyal medya üzerinden çok fazla insan fikrini beyan etti. Dediğimiz gibi seküler isimlerin temel itirazı ise Hoca’nın sözlerinin Anayasaya aykırı olup suç teşkil ettiği iddiasıydı.

Mehmet Boynukalın’ın sözlerini hatırlamak gerekirse:

Başörtülü hakimleri hedef alarak gündem olan Fikri Sağlar başta olmak üzere birçok isim bu sözlerin Anayasal suç olduğunu ifade ediyor. Peki, gerçekten böyle bir durum söz konusu mu?

Öncelikle benzer konularda veya alakasız meselelerde Anayasal suç kapsamı, anayasayı değiştirmeye dönük söz ve davranışlarla belirleniyor. Yani bu hususta suçun ehemmiyeti ‘anayasayı değiştirmeye dönük olmasından’ kaynaklı olarak şekil alıyor.

Mehmet Boynukalın ve daha nice Müslümanın laikliğin kaldırılmasına dönük sözleri ‘anayasayı değiştirme’ kastını barındırabilir. Netice olarak ‘laiklik’ ilkesi Anayasa’da yer alıyor. Ancak mesele bununla sınırlı değil. İşte hukukun gerçek anlamda işlevi ve mahiyeti burada devreye giriyor.

Hukuku kendi dünyevi, ideolojik söylemlerine payanda kılan çevreler ‘laiklik kaldırılsın’ çağrısını sadece ‘anayasayı değiştirme kastı’ merkezli olarak ele alıyorlar. Burada ise işin özünde köylü cambazlığını kullanarak özellikle sosyal medya üzerinden başlattıkları linç kampanyaları ile insanların anayasa tarafından güvence altına alınan haklarını kullanmalarını engelliyorlar. Hukuku manipüle ederek karar almaya zorluyorlar. Aslında dehşet bir paradoks ile karşı karşıyayız. ‘Anayasal suç işleniyor’ diyenler işin özünde başlattıkları linç kampanyası ile 'laiklik sopasını' kullanarak suç işliyorlar.

Peki ‘anayasayı değiştirme kastı’ gerçek anlamda ne zaman suç oluyor? Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24.09.2020 tarihli karara göre, “eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.”

Kararın devamında ise esas noktaya dikkat çekiliyor: “Görüldüğü üzere, cebir ve şiddet bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir.

Kanunun aradığı cebrilikten maksadın fiziki/maddi cebir olduğu açıktır.”

Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere kimse ‘laiklik kaldırılsın!’ dediği için suç -hele Anayasal suç-  falan işlemiş olmuyor. Aksine kendi dünya görüşüne göre toplumsal, siyasal bir konuda fikirlerine beyan etmiş olur ki fikrini özgürce beyan edebilmesi de Anayasa tarafından güvence altına alınmıştır.

Nitekim Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne ilişkin olarak vermiş olduğu Emin Aydın Kararında “.......ifade özgürlüğü, sadece “düşünce ve kanaate sahip olma” özgürlüğünü değil aynı zamanda sahip olunan “düşünce ve kanaati (görüşü) açıklama ve yayma”, buna bağlı olarak “haber veya görüş alma ve verme” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Bu çerçevede ifade özgürlüğü bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.

........İfade özgürlüğünün sözü edilen toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için, AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü “haber” ve “düşüncelerin” değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın “demokratik toplumdan” bahsedilemez.” şeklinde belirtmiş, yine başka bir kararında “Kamu otoriteleri veya toplumun bir kesimi için hoş olmayan düşüncelere, şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği ve nefret duygusunun oluşmasını desteklemediği sürece sınırlama getirilemez.” şeklinde belirterek ifade özgürlüğünün sınırlarını ortaya koymuştur.

Türkiye trajikomik hallerin ülkesi olduğu için Anayasayı koruyarak özgürlükleri güvence altına aldığını sanan despotların tasallutu altında yaşıyoruz. Bir İslam hukuku hocası anayasa hakkında Müslümanca bir zaviyeden sarf ettiği sözler sebebiyle hedef gösterilip linç edilmeye çalışılıyor. Fikir beyan etme hakkını dahi sadece kendisinde göre seküler kafaların hepimize uygun gördüğü özgürlük ‘alanı’ bu kadar işte… Nasıl özgürlük ama!

Yorum Analiz Haberleri

Hıristiyan okuluna saldıran ırkçı Eskişehir'deki cami saldırısından ilham almış!
Suriye'deki gelişmelere "şerhli" yaklaşmak Suriyelilerin sevincini hafife almaktır!
Mahmud Abbas'ın ihaneti zilletini artırmaktan başka bir işe yaramadı!
Gerçek bir lider, ‘övgü, yergi ve tehdit'lerle aslî hedefinden sapmaz!
CHP'nin ideolojik körlüğü Suriye meselesinde ayyuka çıktı!