Bugün âdetim olmadığı üzere, son günlerin üzerinde durulmaya değer gelişmeleri üzerine parçalı bir yazı yazmak istiyorum.
Dikkatimi çekenler ve bir iki cümleyle yorumlarım şöyle:
Devlet Denetleme Kurulu herkesin bildiği bir sırrı açıkladı: Hrant Dink'e yönelik bir tehlikenin varlığı Emniyet ve Jandarma personelince öğrenildi; istihbarat birimleri ve idari makamlar cinayetin önlenmesi için gerekli önlemleri almadı. Belki bundan sonra Dink davası, cinayetin bütün sorumlulularının ortaya çıkarılacağı ve cezalandırılacağı bir mecraya girer.
Taraf'ın 14 Şubat'ta manşetten verdiği haberi şuydu: Kamu ihalelerinde usulsüzlük itirazlarını araştırmakla görevli Kamu İhale Kurumu'nda (KİK) yolsuzluk ortaya çıkarıldı. Emniyet'in operasyonlarında bin dosyada usulsüzlük yapıldığı, faturasının 1 milyar lira olduğu tespit edildi. Müteahhitlerin KİK yöneticilerine ödedikleri rüşvetin kargoyla gönderildiği belirlendi. AKP iktidarı altında Kamu İhale Kanunu'nun 18 kez değiştirilmesi sonucunda şeffaflığın ortadan kalktığı ve yolsuzluğun önünün açıldığı yorumu yapıldı. Ne muhalefet partileri, ne de medya olaya fazla ilgi gösterdi. Çoğunluğun, ihalelerde yolsuzluk yapılmasından fazla bir şikâyeti olmadığı anlaşıldı.
20 Şubat'ta tarihî bir olay yaşandı. Gayrimüslim azınlıkların temsilcileri ilk kez resmî davetle TBMM'ye gitti ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na yeni anayasa konusundaki önerilerini sundu. Fener Rum Patriği Bartholomeos'un toplantı sonrasında söyledikleri olayın önemini vurguluyordu: "Biz ikinci sınıf vatandaş olmak istemiyoruz. Maalesef bugüne kadar azınlıklara karşı haksızlıklar oldu. Bütün bunlar yavaş yavaş düzeliyor. Yeni bir Türkiye doğuyor. Görüşlerimiz eminiz ki göz önüne alınacak, çünkü biz Türk vatandaşları olarak haklarımızdan fazla bir şey istemiyoruz. Ayrımcılık istemiyoruz, eşitlik istiyoruz." Toplantıya Lozan Antlaşması'na göre azınlık bile sayılmayan Süryanilerin temsilcisi olarak Midyat Deyrulumur Mor Gabriel Manastırı Başkanı Kuryakos Ergün de katıldı ve diğer azınlıklara tanınan hakların kendilerine de tanınmasını istedi. Toplantı, Türkiye'de gerçek anlamda laikliğe ilerleneceği umudunu doğurdu.
Şike davasında yargılanmasına başlanan FB Başkanı Aziz Yıldırım, GS-TS ve BJK-TS maçlarına da "bakılmasını" istedi. Bunun üzerine GS ve TS sözcüleri: "Suçuna ortak arama" dediler. Seçilirse, şikeden dolayı küme düşme de, puan silme de olmayacağını, gerekirse UEFA'ya karşı da direnileceğini söyleyen Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, TFF Başkanlığına adaylığını açıkladı. GS sözcüsü haklı olarak sordu: Soruşturmada adı geçen kulübün başkanı nasıl aday olur?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap, Neşe Düzel'e verdiği mülakatta (Taraf, 20 Şubat), "Toplum, Kürt sorununun, müzakere yöntemiyle çözülmesine hazır." dedi. CHP Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu ise, "Erdoğan ve AKP'nin Oslo'da suçüstü yakalandığını, terörle mücadele yerine müzakere edildiğini" söyledi. (Radikal, 20 Şubat). Anlaşılan CHP'nin "çocukluk döneminde geçirilen çocuk felci veya menenjit gibi" bir hastalıktan kurtulması kolay olmayacak. (Bkz. Ayhan Aktar, 20 Şubat) Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gerekirse Oslo görüşmeleri tekrarlanır, derken Başbakan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan, "Ne müzakere ne de diyalog söz konusu." dedi. Peki, AKP hangi hastalıktan muzdarıp?
Geçen pazar günü Antakya'da binlerce kişiyi katleden Suriye diktatörünün fotoğrafları eşliğinde İHD, Eğitim-Sen, DİSK, Halkevi, AKADER, Halk Cephesi, BDP, EMEP, ESP, ÖDP, SDP, Sosyalist Parti ve diğerlerinin katıldığı, "Ortadoğu ve Suriye'de emperyalist müdahaleye son" mitingi yapıldı. Ulusalcılık ve milliyetçiliğin kanlı diktatörlüğe bir itirazı olmadığı bir kez daha görüldü. Erzurum'da da, hem de bir öğretmen, çıktı, "vatana millete zararlı çocukların yürümeden yok edilmesini" istedi. (Hürriyet, 21 Şubat) Türkiye'de Nazi usulü soy ıslahı yöntemlerine bile itibar olduğu görüldü.
ZAMAN