- “Bu, Amerikan The New York Times'ın önceki günkü Hürriyet'te yayımlanan yorum-haberidir: “Laik devlet yapısının 84 yıllık iktidarına son verildi...”
Gerçek budur...
Bu toplum; Müslüman ülkeler arasında tek çağdaş-Batıcı-modern laik cumhuriyeti taşıyamadı...
Layık olduğu yönetime dönüyor, bu kadar...”
Dün Hürriyet'te bir köşe yazarı aynen böyle yazıyordu; bu halk çağdaş-batıcı-modern-laik Cumhuriyet'i taşıyamamış... ve lâyık olduğu yönetime (!) dönmekteymiş.
Lâyık olduğu yönetime...
Yani şeriat yönetimine...
Delili de The New York Times'ın yorum haberi: Laik devlet yapısının 84 yıllık iktidarına son verilmişmiş... Oduncunun şahidi şıracı.
Siyasetin dili, nasıl da evriliyor değil mi?
***
Şimdi bir hadîs-i şerifi, yani bir Peygamber Sözü'nü hatırlayalım:
— “Lâyık olduğunuz üzere yönetilirsiniz.”
Mânâsı kısaca şu: Bir toplum adalet ve merhamete lâyıksa (liyakat kesbetmişse), adalet ve merhametle yönetilmek o toplumun hakkıdır; lâyık değilse, yani bizzat halk, adalet ve merhameti üstün değerler olarak tanımıyorsa, hiçbir surette halkı yönetecek olanlardan bu vasıflar beklenemez.
Niçin?
Çünkü yöneticiler, şu veya bu şekilde yönetilenlerin içinden çıkarlar da ondan.
Halk arasında kullanılan, “Allah müstehakkını versin!” deyişi de bu anlamdadır: “Neye lâyıksan, neyi hak ediyorsan, Allah sana onu versin!”
***
İslâmcılığın siyasî dili, özellikle modern dönemde yönetimlerin Batılılaşmasını, dinî/millî değerlerden uzaklaşmasını umumiyetle bu inancın, bu kabulün ışığında yorumlamış; dolayısıyla kendi değerlerine sahip çıkmadıkça, toplumun, yöneticilerinden bu değerlere sahip çıkmalarını isteme hakkının da bulunmadığını toplumsal bir yasa gibi telâkki etmiştir.
Hak, liyakatın karşılığıdır. Lâyık olan hakkını almalıdır. Adalet de hakkı lâyık olana vermektir. Yöneticiler zalimlik yapıyorsa, sizi zulüm altında inletiyorlarsa, suçu biraz da kendinizde arayın! Demek siz adalete değil zulme, hakka değil haksızlığa lâyıkmışsınız ki bu şekilde yönetiliyorsunuz. Lâyık olmasaydınız bu şekilde yönetilmez, hakkınız da bu yönetim şekli olmazdı.
Peki lâyık olmadığınızı nasıl göstereceksiniz?
Elbette bu yönetimden razı olmadığınızı belli ederek, kabullenmeyerek, karşı çıkarak, vs...
Bu retorik şimdi Hürriyet yazarı tarafından da kullanılıyor: Bu toplum lâyık olduğu yönetime geri dönüyormuş; zira çağdaş-batıcı-modern-laik Cumhuriyet'i taşıyamadığı belli olmuş.
Dikkat edilecek olursa, “lâyık olunan yönetim”, bu retorik çerçevesinde 'olumsuz' ve 'istenmeyen' yönetimdir. Allah bu topluma müstehakkını, hak ettiğini, lâyık olduğunu vermiştir; Hürriyet yazarının üslûbundan anlaşıldığına göre, 'belâ'sını...
Bu ülkede daha önce Başbakanlık yapmış olan kişi sırf Cumhurbaşkanlığı makamına da seçildiği, seçilebildiği için mi bu toplum çağdaş-batıcı-modern-laik Cumhuriyet'i taşıyamamış ve müstehakkını bulmuş oluyor?
Şu netice üzerinde düşünmeli: Cumhuriyet demokrasiyi sevmez.
***
Siyasetin dili, lâyik olan ile lâik olanı ayırmıyor. Siyaset, ister istemez toplumun hafızasına, yani Türkçe'ye, yani Türkçe'de dile gelen tasavvura müracaat ediyor, etmek zorunda. Tabiatıyla gazeteciler de.
Bu zavallılık karşısında, insan ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyor.
Ağlamalı mı, gülmeli mi?
Bence ağlayanlar gülmeli; gülenler de ağlamalı!
Yeni Şafak Gazetesi