Laikçilerin endişesi: Modern dindarlar

İhsan Dağı

Önceki gün Star gazetesinde yayınlanmaya başlayan VERİTAS araştırma şirketinin dindarlık araştırması ezber bozacak sonuçlar içeriyor. En önemli bulgulardan biri, eğitim ve gelir düzeyi yükseldikçe başörtüsü yasağını savunanların oranının artması.

Benzer sonuçlara 2006 sonunda TESEV'in yayınladığı Türkiye'de Din ve Siyaset araştırmasında da ulaşılmıştı. Orada da, 'laiklik tehlikede mi?' sorusuna olumlu cevap verenlerin oranı eğitim, gelir ve mülkiyet düzeyine göre artıyordu. Bu iki araştırma, görece daha 'modern' kesimlerin başörtüsünden 'rahatsız' olduklarını, dine ve dindarlara ilişkin 'negatif' tutum sergilediklerini net bir şekilde ortaya koyuyor. Dolayısıyla başörtüsü üzerinden yansıyan gerginliğin 'rejim'e ilişkin bir kaygıdan değil, basbayağı 'sınıfsal' bir iktidar ve paylaşım mücadelesinden kaynaklandığı anlaşılıyor.

Öte yandan bu sonuçlar, militan laiklerin 'kaygı'larının giderilmesinin ne kadar zor olduğuna da işaret ediyor. Çünkü onlar için asıl sorun, yaşam biçimlerinin muhafazası değil, yükselen yeni muhafazakar seçkinlere karşı ekonomik ve sosyal statülerinin garanti altına alınması. Böyle bir talebin, işleyen bir demokrasi ve pazar ekonomisi çerçevesinde karşılanması mümkün değil. Ne demokrasi, ne de pazar ekonomisi belli kesimlerin 'imtiyazları'nı güvence altına alamaz; bunlar, herkesin ve her kesimin özgürce birbirleriyle rekabet etmesinin kural ve kurumlarını oluşturur. Yıllarca devlet tarafından kayırılmış, kayırıldıkça da devletin ideolojisine sadakat geliştirmiş olan kesimler şimdi zor durumdalar; demokrasiyi ve pazar ekonomisini imtiyazları, yani varlıkları için birer tehlike olarak görüyorlar.

Bu araştırmalardan öğrenmemiz gereken bir diğer şey, başörtüsünü geleneksel dindarlıktan modern dindarlığa geçişin bir sembolü olarak tanımlayan sosyolojik analizlerin, 'modern' olduklarını varsaydığımız 'militan laik' kesimleri yatıştıracağı beklentisi. Türkiye dindarlarının kentleştiği, eğitim düzeylerinin yükseldiği, üretim ve tüketim süreçlerine daha yoğun katıldıkları, toplumsal ve hatta siyasal yaşamda daha görünür oldukları, teknolojiyle buluştukları, kısaca modernleştikleri kuşkusuz. Ancak, bu 'yeni dindarlık'ın 'modern' bir durum ve tutum olduğu, dolayısıyla da 'modern' laikçi kesimlerce de 'modernlik' ortak zemininde olumlu karşılanacağı varsayımı geçersiz. Tam da aksine, laikçi 'modernler' asıl, dindarların modernleşmesinden rahatsız. Daha iyi eğitim alan, daha çok para kazanan, daha iyi evlerde yaşayan, çocuklarını daha iyi okullarda okutan, kısaca orta sınıflaşan dindarlar, 'eski laikçi seçkinler'in imkan ve imtiyaz dünyalarını daraltıyorlar.

Dindarlığın modernliği rahatsız ediyor onları. Eve temizliğe gelen kadının başörtüsünden rahatsız değiller örneğin, ama bu kadının kızlarının üniversitede başörtüsüyle okumasına karşılar; çünkü, üniversitede okuyan başörtülü kız, eğitimin kazandırdığı donanımla 'rakip' haline geliyor. Bu yüzden köylü dindarlığına ve onun sembollerine karşı değiller. Ama 'modern dindar'lara karşı ne yapacaklar? Devletin araya girip 'rakiplerini' üniversitelere sokmamasını istiyorlar. Peki ne adına bunu yapabilirler, meşrulaştırabilirler? Militan bir laiklik adına ve 'laiklik tehlikede' söylemiyle... Bunun adı en hafiften 'haksız rekabet'tir ve olabilmesinin şartı, demokrasinin ortadan kaldırılmasıdır. Militan laikler, kendi zümre çıkarları uğruna demokrasiyi tehdit ediyorlar.

Modernleşerek ekonomik, siyasal ve toplumsal alanlarda 'merkez'e yürüyen Anadolu muhafazakarlığının önü 'laiklik' adı altında kesilmeye çalışılıyor. Özetle, eski 'laikçi seçkinler'in aşağıdan gelen 'yeni seçkinler'e tahammülü yok. Ama çağımızda oyunun kuralları, yani demokrasi, açık toplum ve piyasa ekonomisi, çevreden merkeze yürüyenlerden yana. Sonuç, 'muhafazakar/dindar çevre'nin bunu anlayıp anlamamasına bağlı.

Zaman