Laf, laf…

Ahmet Altan

Diyelim ki PKK diye bir örgüt yok.

Diyelim ki savaş da yok.

Ama yirmi milyon Kürt mutsuz, kimliklerinin, kültürlerinin, dillerinin kabul edilememesinden rahatsız.

Bu ülke, bu devlet, bu toplum yirmi milyon vatandaşının sorununa bir çare aramayacak mı?

Savaş olmasa, bu insanların mutsuzluğu hiçbir sorun yaratmayacak mı?

Bir ülke, nüfusunun yaklaşık üçte birinin “huzursuz ve güvensiz”
olması gerçeğiyle yaşayabilir mi?

Böyle bir toplum zehirlenmez mi?

Şiddeti, savaşı, silahı konuşup duruyoruz ama bu insanların “sorunlarının” nasıl çözüleceğini konuşmuyoruz.

Kürtlerin bir kısmı “federasyonla”, bir kısmı “özerklikle” sorunun çözülebileceğini söylüyorlar.

Niye bunu tartışmıyoruz?

Yirmi milyon insanın isteğini yok sayabilir misiniz?

Ortada kocaman bir sorun duruyor.

Siyaset, sorunları çözmek için var olduğuna göre bütün siyasi partilerin de bu sorunun çözümü için önerileri, projeleri olması gerekmez mi?

Nerede o çözümler?

Aynı durum anayasa için de geçerli.

Diyelim ki AKP yok.

Diyelim ki referandum da yok.

12 Eylül anayasası ile mi yaşayacağız?

Orduyu ve yüksek yargıyı toplumdan ve hukuktan bağımsız kılan bir yapının içinde esaretimizi sürdürecek miyiz?

Dünyanın en geri anayasalarından birini değiştirmek için harekete geçmeyecek miyiz?

Siyasi partilerin bu anayasanın değiştirilmesi için önerileri olmayacak mı?

Nerede o öneriler?

Nerede partilerin alternatif anayasa taslakları?

Şu referandum tartışmalarına bir kulak verin.

Böylesine düzeysiz bir üslupla, böylesine boş lafla herhangi bir sorun çözülebilir mi?

Bir “havuz” kavgasıdır gidiyor.

Her yana havuz açsanız ya da bütün havuzları yıksanız ne değişir?

Anayasanın hangi sorununu çözer bu?

Ya da PKK’yı tümüyle ortadan kaldırsanız ne olur?

Kürtlerin mutsuzluğuna nasıl bir çare bulmuş olursunuz?

Kürt meselesi ve anayasa değişikliği Türkiye’nin en önemli iki temel meselesi.

Bu iki temel mesele de gelip “AKP tartışmasına” dönüşüyor.

“Kürt meselesi” diyorsunuz, “AKP Kürt açılımını yanlış yaptı o yüzden sorun var” sözüyle karşılaşıyorsunuz, sanki AKP “açılımı” başlatmadan önce ülkenin Kürt sorunu yoktu.

“Anayasa değişikliği” diyorsunuz, “anayasa değişikliği kabul edilirse AKP siyaseten güçlenir” diyorlar.

Bu insanlara bakarsanız, Kürt meselesinden de, anayasa meselesinden de daha önemli olan mesele AKP meselesi.

Elbette mesele AKP meselesi değil ama sorunu ortaya öyle koymaktan çıkarları var.

“Muhafazakar” AKP, değişim hamlelerinin öncülüğünü yapıyor çünkü “temsil ettiği” kitle gelişebilmek ve zenginleşebilmek için “barışa ve huzura” ihtiyaç duyuyor.

Anadolu’nun yeni zenginlerinin daha fazla üretebilmesi, daha fazla satabilmesi, daha fazla dünyaya açılabilmesi için sorunlarını çözmüş bir ortam gerekiyor.

Bugünkü yapıya sığmıyor bu yeni ekonomi.

Bir de Kürtler bu yapıdan çok acı çekiyor.

Benim asıl anlayamadığım, bugünkü yapının içine sığmayan, bu yapı içinde mutlu olmayan Kürtlerle Anadolu muhafazakarlarının “değişim” için neden ittifak yapamadığı.

Bir yandan Anadolu muhafazakarlarının “milliyetçi” damarı bu ittifaka engel olurken, bir yandan da Kürt siyasi elitinin siyasi hesapları bir duvar örüyor yakınlaşmaya.

İki kilidi olan bir dolabın iki ayrı anahtarına sahip bu iki “kitle”, içinde “çözümün” saklı olduğu dolabı, diğeriyle işbirliği yapmadan elindeki tek kilitle açmaya uğraşıyor.

Bu olamaz.

İkisinin de kilide anahtarlarını sokup, aynı anda, birlikte çevirmeleri gerekiyor.

Bunu yapabilirler mi?

Bugün çektikleri sıkıntılara ve acılara dayanamadıklarında yaparlar.

Hala yapmadıklarına göre demek ki acılardan ve sıkıntılardan henüz yeterince bunalmamışlar.

TARAF