Ne yani, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya iddianamesinde ‘habis ur’, ‘kandan beslenen vampirler’ gibi ifadelere yer vermedi diye sevinmeli miyiz?
Sevinmeliymişiz.
Böyle diyor bazı arkadaşlar.
Çünkü, değerli Abdurrahman Bey’in yazdığı metin, kim ne derse desin, bir ‘düzeye’, hukuk devleti adına ulaştığımız bir ‘olgunluğa’ işaret ediyormuş.
Ben bu ‘düzeyli’ ve ‘olgun’ metni neresinden tutacağımı bilemiyorum.
İki önceki savcı, yani Vural Savaş, yasa dışı yollarla elde edilmiş bir kaseti ‘parti kapatma davası’nda ‘ek delil’ olarak sunmuş, bununla da yetinmemiş Siirtlileri ‘vatan haini’ ve ‘düşman işbirlikçisi’ ilan etmişti.
Şimdiki savcı da ‘kupür delili’ne yönelmiş durumda.
Neredeyse basında çıkan her haberi, her kupürü, büyük çoğunluğu yalanlanmış da olsa her açıklamayı dosyasına ekleştirivermiş.
Bayağı düzeyli bir metinmiş...
Mesela, başörtüsü konusunda düzenleme yapmaya çalışan ve de yapan partiyi, ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı’ sayıyor ki, siyasetin ‘talepler’ temelinde yükselen bir ‘değer’ olduğunu ya bilmiyor, ya da bilmezlikten geliyor.
Bir siyasi parti, ‘sorunsallaşmış’ bir konuda çözüm üretmeyecek de, ne yapacak?
Bir siyasi parti, hoşumuza gitmese de, farklı ve birbiriyle çelişen görüşlere ifade kanalları açmayacak ya da kendisini ‘ifade kanalı’ haline getirmeyecek de, ne yapacak?
Sadece ‘devletin doğruları’nı mı seslendirecek?
İyi de, bakalım devletin doğruları ne kadar ‘doğru’ ve ne kadar ‘hukuk’a uygun?
İddianame karşısında soğukkanlılığı ve itidali elden bırakmamamız gerektiğini öğütleyen arkadaş, Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’ya yöneltilmiş eleştirilerin bizi ‘kavga ve kutuplaşma ortamı’na sürükleyeceğini, bu nedenle itirazlarımızı alçak sesle dile getirmemizi, mümkünse hiç itiraz etmememizi söylüyor.
Doğru, Başsavcıya yöneltilmiş eleştiriler, böyle bir tehlike potansiyeli taşıyor.
Peki, ‘taraftar güzellemeleri’ni nereye koyacağız?
Dün, gazeteler, Abdurrahman Bey’in telefonlarının hiç susmadığını yazdılar.
Bazı Yargıtay üyeleri, bizaat Başsavcıyı ziyaret edip, ‘Siz Cumhuriyet’in savcısı olarak inandığınız şekilde görevinizi yaptınız. Ama hükümet sözcüleri sizi hedef gösteriyorlar. Biz size her türlü desteği vermeye hazırız, sizi kutluyoruz. Doğru yaptığınıza da inanıyoruz’ demişler.
Çok sayıda vatandaş da, makam telefonlarını arayarak Yalçınkaya’yı kutlamış.
Başsavcı da, bu kutlamalar ve destek ziyaretleri karşısında (muhtemelen duygulanarak) şöyle demiş: ‘Son derece ciddi bir çalışma yaptım. İddianamemizde net kanıtlara yer verdiğimiz gibi, iddianamede yer almayan çok sayıda yan kanıtı da ek olarak sunduk. Bu görevin yapılması gerekiyordu. Koşullar oluştuğu için de görevimi yaptım ve davayı açtım.’
Görüyorsunuz değil mi?
Mevcutları yetmiyormuş gibi, yeni bir ‘kutuplaşma eksenimiz’ daha oluştu:
İddianame karşıtları...
İddianame yandaşları...
İddianame yandaşları (buna, Başsavcıya toz kondurmayan Deniz Baykal da dahil), her türlü nümayişi ve çılgınlığı yapacaklar, ama iddianame karşıtları herhangi bir tatsızlık olmasın diye susacaklar.
Öyle mi?
Demek ki biz bu ‘düzeyli’ ve ‘olgun’ metnin ‘hukuk’la ilişkisini de kurcalayamayacağız.
Star gazetesi