Kutuplaşma mı, ‘Yol Haritası’ Savaşı mı?

KENAN ALPAY

Mimar Sinan’ı anlamak üzere Süleymaniye Camii’nin avlusunda yapılan toplantıda Başbakan Davutoğlu’nun dikkat çektiği ve muhakkak aydınlatılacağını beyan ettiği bir hakikat nedense görmezden gelindi. Mimar Sinan’ın anıldığı bir toplantıda “barbarlık, vahşilik, kültür tanımazlık, insana saygısızlık” gibi sıfatlarla Başbakan Davutoğlu tarafından ‘kara leke’ olarak anılan hakikat neydi? Elbette ki Mustafa Kemal ve İsmet İnönü liderliğinde işletilen Tek Parti döneminin ırkçı yaklaşımlarının en çirkin tezahürlerinden biri olan Mimar Sinan’ın kafatasının önce ‘ölçülme’ ardından da çalınma hikâyesidir.

Daha geçen hafta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından yüksek sesle tekrar edilen çağrı şöyleydi: “Türkiye hangi ayarlarla kurulduysa ona dönmek zorundadır. Kurucu ayarlarına dönmeyen Türkiye, felakete hazır bir Türkiye demektir.” Oysa hem Başbakan Davutoğlu hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu ‘kurucu ayarlar’la çok boyutlu bir hesaplaşmaya girişmek için hemen her zaman zemin ve imkân hazırlıyor. Çünkü Kemalist ideoloji ve iktidar sınıfları eliyle bu ülke ve topluma giydirilen bu deli gömleğini parçalamaksızın, bu faşist mantaliteyi tarihe gömmeksizin ne bugünü aydınlatmak ne de geleceği kurmak mümkündür. Bugün adına kutuplaşma denilen ayrışma, rekabet hatta savaşın temel sebeplerinden birisi de işte bu alandır.

Değişim Dedikleri Sapkınlıktan İbaret

Yeni anayasa tartışmaları da korku dolu replikler eşliğinde anlatılan ‘kutuplaşma’ hikâyelerinden biri olarak dikiliyor karşımıza. Özellikle Türk ve Kürt ulusçuluğunu temsil eden CHP ve HDP’nin kimi zaman literatürleri farlılık gösterse de adeta seküler ve Batıcı reflekslerle toplumsal gerilimi tırmandırma yönünde sık sık teşebbüslerde bulundukları görülüyor. Bir taraftan Alevi kimlik ve toplumunun esas sahibi olma diğer taraftan AB ve ABD’nin büyük partneri olma gibi rekabet alanlarında çatıştıkları görülse de en güçlü ittifak zeminleri AK Parti Hükümeti’nin siyasal açılımlarını felç etmekte birleşiyor.

Karaman’da bir dizi çocuk tecavüzünün doğrudan Ensar Vakfı’nın hatta İslami kuruluşların kurumsal kimliğine bağlama seferberliği olabildiğince çirkinleşerek sürüyorken varılmak istenen hedef nedir? Emniyet ve Vali’yi de geçip Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu’na yönelik sistematik saldırıların Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kadar vardırılması için sergilenen kara propaganda kampanyası hiç de şaşırtıcı değildi.

Çünkü Türk ve Kürt ulusal kimlik mücadelesinin öncelikli düşmanı İslami kimlik, aktör ve kurumlardır. İslam düşmanlığı ortak paydası bu (görünüşteki) iki zıt kutbu pekâlâ yoldaş ve paydaş kılabilmektedir.

Tecavüz hele hele sistematik çocuk tecavüzü gibi bir barbarlığın, vahşetin, sapkınlığın nerede olursa olsun meydana gelmiş olması dahi insanlık adına büyük bir utançtır.

Suçlu kadar suçun ortaya çıkmasında ortaklığı veya ihmali bulunanların da şiddetli bir şekilde tecziye edilmesi esastır. Affı ya da cezanın hafifletilmesine yol açılması asla kabul edilemez.

Tecavüz gibi bir sapkınlığı üreten iklimi, ortamı ve ruh halini masaya yatırma meselesine nedense pek yanaşılmıyor. Oysa kimi dernek, sendika, platform, dergi, sanat çevresi gibiler de dâhil CHP ve HDP’yle müttefik çevrelerin öteden beri zinayı, hovardalığı, serkeşliği, teşhirciliği, röntgenciliği hatta müstehcenliği de aşıp pornografiyi teşvik edip desteklediği bir sürece hep birlikte şahitlik etmedik mi? Seküler ulus kimliklerin her türlüsü gibi Türkçü ve Kürtçü olanları da öncelikle toplumları ahlaki ve dini değerlerden arındırmak üzere harekete geçmemişler gibi kendilerini temize çıkarmaya yelteniyorlar.

CHP ve HDP için toplumsal değişimin ilk adımları dekolte kıyafet, dans, eğlence, alkol tüketimi ve cinsel sapkınlığın yaygınlaşmasıyla başlamaktadır. Yaklaşık on yıldır CHP ve HDP örgüt ve temsilcilerinin marifetiyle LGBTİ denilen sapıklığın yaygınlaştırılma faaliyetleri bütün bir toplumun gözünün içine içine sokuluyor.

Kürdistan’ı Nonoşlaştıramazsınız!

Militan Kemalist unsurlar eliyle eğitim öğretimde uzun yıllar boyunca uygulanan iffetsizliği yaygınlaştırma politikasına son verme çabalarında daha alınacak çok mesafe var. Ancak seküler hayat tarzı artık Kemalist devletin çabalarıyla kendini hem söyle düzeyinde hem de kurumlar düzeyinde yeniden üretebilecek zeminler inşa etti. Bu zeminlerden biriyse PKK-HDP çizgisini eliyle son derece hızlı bir şekilde yaygınlaştırılıyor.

Müslüman bir toplumu seküler ulus kimlikle mücehhez kıldıktan sonra her türlü ifsadın yolunu açmak mümkün oluyor. İffet, namus, ahlak, İslam, aile gibi hemen bütün temel değerleri Kürdistan’dan kazımanın öncülüğünü son dönemde Kemalist kadrolar değil PKK-HDP kadroları üstlenmiş durumda. Bir taraftan Kürtçü faşist eylem mantığıyla kan dökülüyor, şehirler cehenneme çevriliyor diğer taraftan toplum iffetsizlik başta olmak üzere her türlü ahlaksız hayat tarzının uçurumuna doğru itekleniyor.

PKK-HDP salt olarak silahlı terörü örgütlemiyor. Bununla birlikte cinsel sapkınlık terörünü de örgütlüyor. Maddi varlığını yakıp yıktığı Diyarbakır’ın, Mardin’in, Şırnak’ın, Batman’ın insanlarını da en çirkin ve vahşi yollarla cehenneme sürüklemek için operasyonlar yapıyor. Eşcinsellik denilen sapıklık, sapkınlık, azgınlık bizzat PKK-HDP örgütü tarafından Kürdistan’da yaygınlaştırılıyor. Ancak ‘özyönetim serhildanı’ gibi ‘nonoşlaştırma serhildanı’ da duvara toslayacak. Müslüman ümmetin bir parçası olan Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Gürcülerin, Arapların, Çerkeslerin kimini ‘kardeş katili’ kimini de ‘nonoş’ yapmak üzere seferber olanların tuzakları pek yakında başlarına geçecektir. Çünkü bu toplum Şeytan ve dostlarıyla savaşarak var kalabileceğini gayet iyi biliyor.

YENİ AKİT