Taraf yazarı Rasim Ozan Kütahyalı saldırıya uğradı. Kütahyalı, liberal bir yazar. Darbecilerle mücadele eden, dindarların ve muhafazakârların üzerindeki baskı ve şiddet politikalarına karşı gelen birisi.
Böyle bir yazarı susturma girişimi ancak darbeci/Ergenekoncu kesimlerin istediği bir şey olabilir. Saldırgan, Alperen Ocakları İstanbul şube başkanı. Haberi duyunca, 'tamam' dedim, 'operasyon başladı'. BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun öldürülmüş olduğu ihtimalini artık ciddi ciddi düşünmeye başladım. Saldırı, sadece Kütahyalı'ya yönelik bir darp değil, Alperen Ocakları'nı bu tür provokasyonlara ve sokak çatışmalarına hazır hale getirmenin işaret fişeği. Son dönemde yargıya taşınan karanlık olayların dışarıda kalan mimarları için Muhsin Yazıcıoğlu'nun ardından lidersiz kalan Alperen Ocakları bereketli bir toprak olabilir.
MHP'nin yönetimini ele geçirmeyi, ülkücüleri sokak eylemlerinde kullanmayı deneyenlerin Alperen Ocakları'nı boş bırakmaları düşünülemez zaten. Hrant Dink'in katlinde bu ekipten birilerinin kullanıldığı, Yasin Hayal'in de Dink cinayetini BBP ile ilişkilendirme gayretlerini biliyoruz. Zaten Ergenekon tarzı yapıların hareketin içine girmeye çalıştıklarını, gençlik tabanlarını kullanmayı denediklerini rahmetli Yazıcıoğlu açıklamış; Dink cinayeti ile ilgili olarak 'Bizim tarlayı çoktan sürmüşler.' demişti. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ardından birileri, Alperen Ocakları'nı bu tür provokasyonlar ve saldırılar için kullanmaya başladı. Kütahyalı'ya saldıran kişi sıradan biri değil; bu örgütün İstanbul il başkanı. Bu kişinin her türlü bağlantılarının incelenmesi BBP Genel Merkezi'nin en önemli işi olmalı. Bugün Ergenekon'dan yargılanan Levent Temiz'in, eski Ülkü Ocakları İstanbul il başkanı olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Bazı parti ve ocak yetkilileri, anlaşılan, bu tür örneklerden gereken dersi çıkarmamışlar. Alperen Ocakları Genel Merkezi bir bildiriyle saldırgan il başkanını korudu, hatta haklı buldu; il başkanlığından alınmasının söz konusu olmadığını, 'görevi'nin başında olduğunu açıkladı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun tercihleri ve son yıllardaki mücadelesi doğrultusunda Alperen Ocakları'nın, mensuplarını şiddete bulaştırmaktan kaçınacaklarına onların şiddet kullanmasını mazur gören ve dolayısıyla teşvik eden bir tutum alması tuhaf. Bu, en hafif nitelemesiyle, bence Muhsin Yazıcıoğlu'nun mirasına, misyonuna ve hatırasına sadakatsizliktir.
Ölümüyle sadece parti mensuplarını değil çok geniş toplum kesimlerini üzüntüye boğan Muhsin Yazıcıoğlu ile bir saldırının ve saldırganın adının yan yana anılması ve buna Yazıcıoğlu'nun takipçileri olduklarını iddia edenlerin araç olması büyük bir talihsizlik. BBP yönetimi buna el atmaz, bu tür provokatif saldırılara seyirci kalırsa Alperen Ocakları, darbeci Ergenekoncuların ocakları haline gelebilir.
Kütahyalı'ya yönelik saldırıda medyanın da kötü bir sınav verdiğini söylemek lazım. Bir kısım medya, bir gazetecinin görüşlerini açıklamasından dolayı saldırıya uğramasına adeta seyirci kaldı. Ama Yeni Şafak gazetesini görünce, 'keşke onlar da seyirci kalsaydı' dedim. Bir gazeteciye, dindarların temel hak ve özgürlüklerine son derece duyarlı bir gazeteciye yapılan bir saldırı, adeta mağduru 'hak etmiş' göstererek haberleştirildi bu gazetede. Bu, Yeni Şafak'a hiç yakışmadı. Hele 'Kütahya'lıdan biz özür bekliyorduk' haberini saldırganın ağzından yapması Kütahyalı'yı hâlâ hedef gösterir nitelikte. Yeni Şafak'ın düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bu duyarsızlığı ve hatta teşviki açıklaması şart. Samimiyetle söyleyeyim, bunu Yeni Şafak'tan beklemezdim. Yeni Şafak, saldırganı 'yumruk olayının KAHRAMANI' olarak tanıtıyor. Yakında bayrak önünde manşetten bir fotoğrafını basarlarsa şaşırmam artık.Düşüncelerini açıklayan insanlarız; yazmayalım mı? Konuşmayalım mı? Tartışmayalım mı? Bugün Alperen Ocağı İstanbul başkanının bir yazara saldırısına sessiz kalan, yarın doğrudan Ergenekon bağlantılı gençlik örgütlerinin stüdyo veya gazete basmasına da çanak tutmuş olur. Yazık...
ZAMAN