Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Kurumlar, belediyeler, kültür sanat bütçeleri
Bir ülkenin sosyokültürel manzarasının nasıl bir şey olduğunu anlamak için nereye bakacağız? Eğer medyanın genel yayın anlayışlarına bakacaksak; bizim ülkemiz popüler olanın her yeri kapladığı bir ülke... Şöhretlerin ne yediğini, ne içtiğini, kiminle çıktığını, kimle kavga edip kimden ayrıldığını, nerede nasıl tatil yaptığını, olduğu ameliyatları, verdiği kiloları, sildirdiği kırışıkları günü gününe takip edebileceğiniz bir ülke... Dizi senaryolarının haber bültenlerine kadar sızdığı ölçüsü kaçmış bir yer... Yeteneklerinin ne olduğunu bilemediğimiz fenomenlerin yazdığı/yazdırdığı kitapların Nobelli tek yazarımızdan fazla satış yaptığı bir harikalar alemi... Niceliğin niteliği boğduğu, görünmez hale getirdiği, popülaritenin değeri bozuk para gibi harcadığı bir ucuzluklar borsası... Medyadan görünen fotoğraf, istisnai çabalar dışında, maalesef böyle umut kırıcı bir durum arzediyor. Yüzlerce örnekle bu durum rahatlıkla delillendirilebilir.
Buna karşılık; edebiyatımıza gerçekten yeni bir nefes getirecek nitelikte bir roman kaleme alan gencecik bir yazar, kadim musikimize yeni ve güncel bir sayfa açacak besteler yapan genç bir müzisyen, olağanüstü çizimler yapan yine genç bir çizer, yaşına başına bakmayıp günlerini arşivlerde geçiren delikanlı çağında bir tarih tutkunu, kimselerin ilgi göstermediği meselelere kafa yoran genç bir zihin nereden nasıl bir yol bulup da topluma ulaşabilir sorusunun yazık ki bir cevabı yok. Genç yaşta zihinsel ve duygusal mesafeler alan bu özel ve genç insanlar, günlerini gecelerini verdiği, çilesini çektiği, üzerine titrediği ‘eser’lerini hangi zeminlerde başka insanlarla buluşturabilir? İnsanlığımız için, hayatımız için, bugünümüzün imarı ve geleceğimizin inşası için birer değer, birer kazanç, birer imkan olabilecek bütün bu çabalar toplumsal karşılığını nereden nasıl bulabilir? Üzücü ama gerçek; bu soruların gerçekten cevabı yok. Pek çok genç potansiyel, bu popülist dalgaların altında nefes almaya çalışıyor, bunu olabildiğince sürdürmeye, ayakta kalmaya, umudunu kaybetmemeye çalışıyor.
Uzun yıllardır medyanın içindeyim, niteliğin nicelik karşısında galip geldiğini neredeyse hiç görmedim. Defalarca daha konforlu olanı bırakıp daha riskli olan girişimlere omuz verdim, hep hayal kırıklığına uğradım. Hiç pişman değilim, hiç olmadım. Ancak bu süreçler boyunca hep beraber yapmamız gereken bir özeleştiri olduğu fikri zihnimden hiç çıkmadı; toplumumuz; yani bizler, öteki, beriki, başkaları değil bizler; nitelikli ürünlere, idealist projelere, bağımsız girişimlere, kendi yağıyla kavrulabilecekleri maddi zemini ne yazık ki kazandırmıyoruz. Böyle girişimlere her zaman destek olan, fedakarca katkıda bulunan güzel insanları bundan ayrı tutuyorum. Ama yazık ki onların sayıları da yeterli olmuyor.
Ülkemizde kurumlar, özellikle de yerel yönetimler her yıl kültür sanat etkinliklerine ciddi miktarda bütçe ayırıyor. Aralarında gerçekten işin hakkını verenler de var. Ancak gördüğüm kadarıyla genel tablo pek öyle değil; çoğu zaman bir etkinlik takvimi oluşturuluyor, iş organizasyon kurumlarına havale ediliyor ve ortaya sürekli tekrarlanan, nitelikten büyük oranda yoksun, niteliğin çok da gözetilmediği dolgu programlar hazırlanıyor. Bunların ülkemize, şehirlerimize, insanlarımıza pek fazla bir şey kattığını zannetmiyorum.
Bu noktada; özellikle yerel yönetimlerin popüler olandan tamamen uzak olamayacaklarını elbette biliyorum, bu işin tabiatı böyle... Ancak hem popüler olan hem nitelikli olan programlar hazırlanabilir, bu gayet mümkün... Daha da önemlisi kültür sanat etkinliklerine ayrılan bütçelerden diğerlerine oranla hiç de büyük olmayan bir pay ayrılarak, bir tür pozitif ayrımcılıkla, genç yeteneklere, seslerini, sözlerini, yeteneklerini, potansiyellerini geniş kitlelere ulaştırmakta güçlük çeken pırıl pırıl değerlerimize belli bir pay ayrılmasının önünde bir engel yok. Onlar için, onlara göre, niteliği önceleyen etkinlikler düzenlemenin kamusal görev yürüten bütün kurumlar için bir ödev olması gerekmiyor mu zaten?
Bilmiyorum bu meseleyi dert edinen olacak mı şunca kurum arasında, bu da yazının finalindeki ünlem olsun!