Elazığ Sultan Sarayı'nda düzenlenen toplantıya, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, AK Parti Elazığ Milletvekilleri Şuay Alpay, Faruk Septioğlu, Sermin Balık ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Toplantıda bir konuşma yapan Numan Kurtulmuş, "Eski derin devlet sistemin cıvataları söküldü, gevşetildi ama eski sistemin bütünüyle sökülüp milletin istediği yeni bir sistemin kurulması lazım. Önümüzdeki 20 ve 30 yılların en önemli siyasal malzemesi budur. Milletin istediği şekilde bir siyasal sistemin kurulması, sözün kararın milletten başka hiçbir gücün elinde olmadığı bir siyasal mekanizmanın kurulması, tam manasıyla demokrasinin oturması, hem bizim hem de de siz sivil toplum örgütlerinin en temel sorumluluklarının burası olduğunu düşünüyorum. Millet bizden bunu bekliyor. Siyasal sistemin değişmesini bu millet bekliyor" diye konuştu.
Türkiye de vesayet sistemi düzeneklerinin tam manasıyla ortadan kaldırıldığının söylenemeyeceğini ifade eden Kurtulmuş, "2010 referandumu, bu konuda atılmış önemli bir adımdır. Balyoz, Ergenekon gibi bir takım şeylerde önemli mesafeler alınmıştır. Hepimiz biliyoruz ki askeri darbelerin arkasında uluslararası güçler vardır. 28 şubat da öyledir, 12 Eylül de öyledir. Bunların hepsinin dış desteği vardır. Televizyonda gördünüz; adam diyor ki, 'darbe için dış destek alamayız'. Zaten dış destek verseydi, balyoz milletin tepesine inecekti. Türkiye'de büyük mesafe alınmıştır vesayet sisteminin düzeltilmesi konusunda. Ama çok açık söylüyorum hâlâ anayasal sistemden kaynaklanan bir takım problemler ortada durmaktadır. Darbe ile ilgili şartları namüsait hale getirmek gerekir" dedi.
"Askeri vesayeti oluşturan unsurlar ortada görünmüyor ama MGK hâlâ anayasal bir kuruluştur" diye devam eden Kurtulmuş, "Yani MGK anayasal bir kuruluş olmaktan çıkartılır, ya da MGK'nın istişari mahiyetleri anayasaya yazılır. Bunu yazmadığınız sürece yarın birileri gelir, şartlar değişir, MGK yeniden hükümetle paralel çalışabilir. Mesela Yüksek Askeri Şura, hâlâ anayasal bir kuruluştur. Mesela asker ve sivil yargıdaki çift başlılık hâlâ devam etmektedir. Türkiye de askeri darbeleri zeminin oluşturan 35. madde hâlâ düzenlenmemiştir. Şu an şartlar müsait olmadığı için balyozu bir tarafa köşeye bırakmışlar ama bir daha kimsenin eline balyoz alamayacağı bir Türkiye'yi inşa etmek zorundayız” ifadelerini kullandı.
"ESAS ÇÖZÜLMESİ GEREKEN KISIM KÜRT SORUNUDUR"
Kurtulmuş, katılımcılardan birinin 'Türkiye'nin en büyük sorununun Kürt sorunu olduğunu ve bu halledilmeden terörün ortadan kalkmayacağı' yönünde görüş bildirmesi üzerine Türkiye'de maalesef Kürt ve terör sorununun zaman zaman birbirine karıştırılarak konuşulduğunu söyledi.
Türkiye'de Kürt vatandaşlarının büyük bir çoğunluğunun hiç bir zaman ayrılıkçı hareketlere büyük oranda destek vermediğini ifade eden Kurtulmuş, “Meselenin terör kısmı güvenlikle alakalıdır. Ancak meselenin esas çözülmesi gereken kısmı Kürt sorunu kısmıdır, çözülmesi gerekir. Burada da Türkiye'nin cesur davranması lazım” dedi.
Dünyadaki tüm ayrılıkçı taleplerin din ve mezhep farklılığı ile dil meselesi olarak ortaya çıktığını, Kürt siyasal hareketinin geldiği, tıkandığı noktanın da dil meselesiyle ilgili talepler olduğunu ifade eden Kurtulmuş, buna karşın Hükümetin TRT-6 yayını, üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılması, ana dilde savunma hakkı verilmesi icraatlerını örnek gösterdi.
“DEVLET ANADİLİ BİR LÜTUF OLARAK DEĞİL, DOĞAL BİR HAK OLARAK VERİR”
Bu alanlarda adımların atıldığını, bunların da bir lütuf olmadığını, bu ülkede yaşayan herkesin kendi dilini, kültürünü geliştirmesinin doğuştan gelen insan hakkı olduğunu ifade eden Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Kendi adıma söyleyeyim. Birisini bilmediğim bir dili konuşurken Kürtçe, Zazaca, herhangi bir dilde konuşurken duyduğum zaman benim Allah'a olan inancım, ağlılığım artıyor. Çünkü Allah diyor ki 'Yerin ve göğün yaratılmasında, dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olmasında Allah'ın varlığının delilleri vardır.' Hiç birimiz hangi anadili konuşacağımızı tespit ederek dünyaya gelmedik. Dolayısıyla bu ülkede yaşayacak olan herkes kendi ana dilini kültürünü, istediği gibi ama bir ayrışma vesilesi olmadan kullanabilir, kullanmalıdır. Devlet de bunu verirken bir lütuf, ihsan olarak değil çok doğal bir insan hakkı olarak verir.
30 yıllık PKK terörüne bakın. Kullanılan araçların en başında bu geliyor. Ama bir çok şey verilmiş, bir çok gelişmeler kaydedilmiş ve bundan da kıyamet kopmamış. Dolayısıyla dil meselesindeki önemli adımlar, kalan adımlar atılırsa Türkiye'de Kürt meselesine ilişkin çok büyük sorunlar çözülmüş olacaktır.”
"SÜREÇ BALTALANMAYA ÇALIŞILACAK"
Kurtulmuş, bu sorunun çözümünü istemeyen karanlık mahfillerin süreci engellemeye çalışacaklarını belirterek, şunları söyledi:
“İşte Oslo görüşmeleri deşifre edilmesi gibi. Habur görüntüleri maalesef bütün milletin yüreğini dağladı. Arkasından milletvekillerinin yolda terör gurupları ile kucaklaşması gerçekten herkesi rencide etti. Tüm bunlar Kürtlerin hakkını hukukunu geliştirmeye yönelik adımlar değil. Tam tersine bu ülkenin özgür yurttaşları Kürtlerin haklarının kısıtlanmasını sağlamayacak adımların atılmasını sağlamak için yapılmış işlerdir. Yani sürecin baltalanmasına dönük yapılmış işlerdir.
Biz burada bunu bir insan hakkı olarak görüyoruz. Bunu sadece bir Kürt meselesi olarak da görmeyin. Herkes kendi dilini, kültürünü, anlayışını, yaşam tarsını istediği gibi özgürce yaşayacak bunu bir ayrılık vesilesi olarak ortaya koymayacak. Sonuçta hepimiz Hz. İbrahim'in torunlarıyız. Hz. Muhammed'in ümmetiyiz. Hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız.”