PKK yine çark etmiş.
Fırat Haber Ajansı kanalıyla yaptıkları açıklamada Orhan Miroğlu'nu tehdit etmelerinin söz konusu olmadığını açıklamışlar. "Sırf düşüncelerinden ötürü bir sivili öldürmek gibi bir eylemimizin olmayacağını mücadelemizi takip eden ve basından biraz olsun bilgi alan herkes bilmektedir" demişler.
Bu sözlerden, PKK'nın Hikmet Fidan'ı ya "düşüncesiz" biri saydığı ya da "sivil" saymadığı anlaşılıyor!
Bu yüzsüzce açıklama üzerine, Hikmet Fidan olayı ile ilgili birkaç hatırlatmayı yapmadan geçemeyiz.
Hikmet Fidan HADEP'te genel başkan yardımcılığına kadar yükselmiş önemli bir siyasetçiydi. Cesur, dobra bir adamdı. Kürt siyasi hareketinin İmralı'dan yönetilmesine, PKK'nın terörist çizgisine karşı çıkmış bir isimdi. O zamanlar bir Kürt haber sitesinin yazdığına göre Osman Öcalan, öldürülmeden önce Hikmet Fidan'a telefon ederek onu uyarmış ve "başının çaresine bakmasını" söylemişti. Apo'nun talimatıyla Leyla Zana ve arkadaşlarının kuracağı Demokratik Toplum Hareketi'ne katılmasını tavsiye etmişti Fidan'a. "Eğer onlara katılırsan senin için hiçbir risk olmayacak, aksi durumda senin için iyi olmaz" demişti. Ama Fidan, Zana'nın bu hareketine katılmayı reddetmiş, kısa bir süre sonra da Diyarbakır'ın Bağlar semtinde başına sıkılan tek kurşunla öldürülmüştü.
Bu cinayet hiç kimse için şaşırtıcı olmadı. Tıpkı şimdi Miroğlu'na yapılan tehdidin şaşırtıcı olmaması gibi... PKK'nın örgüt içi infazları bilinen bir şeydi. Bütün kapalı despotik örgütler gibi o da kendi kendini yiyor, içindeki en basit bir muhalif görüşü bile ölümle cezalandırıyordu ve biz yıllardır bunu birçok örneği ile biliyorduk.
Olayın asıl ibret verici yanı neydi biliyor musunuz?
Bu cinayetin ortaya çıkardığı ittifaklar, uzlaşmalar ve ihanetler... Düşünün ki, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, ölen PKK'lıların defni için her türlü desteği verirken Hikmet Fidan için ambulans vermeye bile korktu. Bölgenin belediye başkanlarının hiçbiri cenazeye katılamadılar. İnsan Hakları örgütleri piyasada yoktu. HADEP'ten hiçbir kişi eski genel başkan yardımcılarının cenazesine katılma yürekliliğini gösteremedi.
Kürt siyasi hareketinin demokrasi zemininde yürümesi gerektiğini söyleyen o genç adam yaşarken olduğu gibi ölümünde de yapayalnızdı...
Hikmet Fidan cinayetinin üstünden beş yıldan fazla zaman geçti. Bugün aynı PKK, Osman Baydemir'i ve Orhan Miroğlu'nu tehdit ediyor. Peki, bugünün Kürt aydınlarından, demokratlarından, özgür düşünceden yana olan Kürtler'den gelen tepkide beş yıl öncekine göre bir farklılık var mı?
Doğrusu, bu konuda AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'e hak vermemek imkânsız. "BDP Sinn Fein kadar yürekli olsun, biz Kürt sorununu meşru zeminde çözeriz" diyor Hüseyin Çelik. BDP'nin en küçük bir inisiyatif almaktan bile aciz olduğunu söylüyor.
Sadece BDP mi? Son günlerde gerek Baydemir'e, gerekse Miroğlu'na yönelik tehditlere karşı sadece BDP'den değil, bölgedeki sivil toplum kuruluşlarından ya da kanaat önderlerinden de yeteri kadar güçlü bir tepki geldiğini görmüyoruz.
Burada mesele sadece bazı Kürt aydınlarının hayatlarının tehlikede olması değil; PKK baskısının doğrudan doğruya Kürt sorununun "siyaset yoluyla çözümü"nü imkânsız hale getirmesi. Tabii eğer siyaset yoluyla çözümden sadece İmralı ile devletin pazarlığını anlamıyorsanız...
Benim görebildiğim kadarıyla şu anda Kürt sorununun siyaset yoluyla çözümüne girişebilmek için kaldırılması gereken ilk ve en büyük engel PKK'nın özgür düşünce üzerinde kurduğu bu baskı. Evet, geçmişte siyaseti ve özgür tartışmayı engelleyenin birinci derecede devlet olduğunu söyleyebilirdik. Ama bugün devletin baskısı ikinci plana düşmüş, PKK özgür tartışma önündeki asıl engel haline gelmiş durumda.
Bu engel aşılamazsa, Kürt sorununa ilişkin farklı fikirler ve farklı talepler açıkça formüle edip demokratik mekanizmalar içinde savunulamazsa, insanlar konuşmaya korkarsa, nasıl olacak da siyaset, sorun çözücü bir araç olarak devreye girebilecek?
Nasıl olacak da Kürt çoğunluğun iradesi ortaya çıkacak? Bu irade ortaya çıkmadıkça özerklik, federasyon ve benzeri tartışmalar nasıl yapılacak? Üç-beş PKK kodamanının iradesi koca bir halkın iradesi mi sayılacak? Onlar diyelim ki federasyon istiyor diye, milyonlarca Kürdün de federasyon istediği mi varsayılacak?
Gerçekten kritik bir noktadayız. Bu sorunun savaşarak çözülemeyeceği, mutlaka siyaset yoluyla çözülmesi gerektiği noktasında konsensüs sağladık. Ama bu yetmiyor; bir konuda daha anlaşmalıyız: PKK'nın Kürt aydınları üzerindeki baskısı alt edilmeden siyaset yoluyla çözüm olmaz!
Siyaset yoluyla çözüm, geniş Kürt kitlelerinin siyasi tartışmalara katılımını, görüşlerin bütün farklılık ve çeşitliliğiyle özgürce ortaya konulabilmesini gerektirir. Dolayısıyla, bugün silahların susmasını ve siyaset yoluyla çözüm sürecine girilmesini isteyen herkes, her Türk ya da Kürt, PKK'nın fikir özgürlüğü üzerinde kurduğu bu amansız ve acımasız baskıya karşı durmak zorundadır.
BUGÜN