Filmlerde rastlanan klasik bir sahneyi gözünüzde canlandırın. Bütün umutlarını tüketmiş ve yere çökmüş olan adam elindeki silahı önce etrafına çeviriyor; insanlar panik içinde sağa-sola kaçıyor.
Sonra daha derin bir çaresizliğin işareti olarak namluyu kafasına dayıyor. Aklı başında birileri onu ikna etmeye çalışıyor, dil döküyor. En gergin anı yaşıyoruz.
Bugün PKK'nın durumu bu sahneye benziyor. Ya elindeki silahla çevresini tehdit ederken silahlar patlayacak ve delik deşik olacak; ya da namlu kafasındayken tetiğe basacak. Kürtlerin ve Kürt siyasetinin intihar eylemi bu. Kararı kim verecek? PKK değil. PKK'yı onaylayan veya PKK terörüne teslim olan Kürtler. Çünkü bu intihar eylemi onlar üzerinde icra ediliyor.
Reşadiye'deki eylem, terörün şaşırtma taktiğini kullandı. Böyle bir eylemin beklenmediği yerde askerler karşılarına çıkan silahlı kişileri domuz avcısı zannediyor. Peki 7 askerin hayatını alan bu eylem toplumda PKK'ya karşı korku ve öfke mi doğurdu? Baskın duygu, kalleşliğin bu kadarını midenin kaldırmadığı bir "iğrenme" duygusu. Şehirlerdeki mala ve cana kasteden yaygın kitlesel şiddet eylemleri de öyle. Molotofkokteyli ile yanarak ölen Serap, halk için artık bir PKK eylemi figürü değil mi? Bu eylemlerin ortalama vatandaşlar için sadece tek sonucu var: "Kürtlerden daha fazla nefret etmek".
Bu eylemler PKK'ya ve PKK'nın temsil ettiği kitlelere ve doğrudan Kürt sorununa ne kazandırıyor? Nefret edilmeyi bu kadar şiddetle istemenin mantığı olabilir mi? Çok daha genel bir soru: Türkiye'de silahla, şiddetle sorunlar çözülebilir mi?
PKK muhataplık peşinde. Bu eylemler güya ilgi bekleyen çocuğun haylazlıkları. Peki bu eylemler PKK'nın muhatap alınmasını sağlar mı? Kesin cevap: Hayır. Çevresini kana bulayan birinin intiharına kimse engel olmaya çalışmaz. Terör iki ucu keskin bir bıçak. Kullanana da zarar veriyor. Hükümetin demokratik açılımı bu silahın etkisini azalttı. Her şey toplumun gözü önünde oluyor. Devlet "ben bu sorunu çözeceğim" diyor. PKK "sorunu çözmen yetmez, bu sorunu benimle çözmen daha önemli" cevabını veriyor.
PKK'nın bu ısrarının, elinde silah olanların kolay fark edemeyeceği esaslı bir sakatlığı var. İki devlet arasında savaşı sona erdirmiyoruz. Toplumsal barışı tesis ediyoruz. Eğer toplumda tesis edilecek barış, şiddet tehdidi ve silah zoruyla sağlanırsa, silahla ve şiddet baskısıyla devam eder. Silahın kendisi otomatik olarak bu barışın dayanağı olur. PKK'yı PKK yapan elindeki silah. PKK'nın taraf olacağı bir çözüm süreci, silahın hakimiyetini kalıcı hale getirir. Bu durum özellikle Kürtler üzerinde kurumlaşmış bir silahlı vesayet doğurur. İkinci olarak PKK, Kürtlerin siyasal şiddet eğilimlerini temsil ediyor ama tamamını kapsamıyor. PKK'nın muhatap alınması, PKK dışında yer alacak şiddeti, doğrudan Reşadiye'de ortaya çıktığı şekilde "otonom eylemleri" engellemek bir yana tersine artıracaktır. PKK'nın muhataplığı, PKK'nın kontrol edemeyeceği veya etmek istemeyeceği bir şiddet sarmalının başlangıcı olur.
PKK sorunu Kürt sorununun türevlerinden biri, ama kendisi değil. İki sorunun çözüm mantığı da, içerikleri de farklı. Öcalan'ın cezaevi koşulları ise bambaşka bir konu. Devletin, elinde silahla ortalığı tehdit eden bir terör örgütü ile vatandaşlarının hukukunu tartışması başka şey; cezaevinde denetimi altında bulunan bir kişiyle "fikir alışverişi"nde bulunması bambaşka bir şey.
Bugün süreci baltalayan ana amil PKK'nın elindeki silahlar. Barışın sağlanamaması PKK'nın ve Kürtlerin intiharı demek. Bu silahlar ve şiddet yöntemleri ile sonuç alma çabası Kürt sorununun çözümünü engelliyor. Silahı olmayan bir PKK, şayet PKK değilse, o zaman PKK'nın tasfiye edilmesi Kürt sorununun çözümünün ön şartlarından biri.
Muhataplık meselesi üzerine bir de şöyle düşünmeli: Elindeki silahlarla PKK'yı kimse adam yerine koymuyor. Yıkmak, yakmak, yok etmek demek ki adam yerine konmayı getirmiyor. Barışın dili daha inandırıcı ve saygı telkin edici değil mi?
ZAMAN