Kürtlerin Ertürk Yöndemleri

Yıldıray Oğur

Bir zamanlar Türklerin Ertürk Yöndemleri vardı. En yeteneklisi, en profesyoneli, en apoletlisi o olduğu için değil, en perde önünde kalmış olanı, en aculü, en yeteneksizi o olduğu için Ertürk Yöndem’in şahsında tecessüm ediyor o yöntem.

Yoksa işlerinin tam adı şuydu: Gerçek bükücülük. İş tanımları da şöyle yapılabilirdi: Gerçeği eğip bükmek, boku süslemek, katilin silahını silmek, olay mahallini temizlemek, beynimize masaj yapmak, vicdanlarımızın saçını kabartmak...

Türklerin vijdan kuaförleriydi onlar.

90’lar boyunca Kürt illerinde bağıranların, ağlayanların, öfkelilerin seslerini rejilerden kıstılar, kurgu masalarını, haber masalarını kanaat tezgâhına çevirdiler. O tezgâhlarda gerçeği boğazladılar.

Biz Türkler o yıllarda Diyarbakır’da, Batman’da, Hakkâri’de olan biteni Anadolu’dan Görünüm’de bir asker tüfeğinin merceğinden göründüğü kadar gördük, Perde Arkası’nda hakikat bir perdenin arkasında kaldı hep.

Perdenin önünde ise Türk olduklarını haykıran, devletine bağlı Kürtler, dizi dizi dizilmiş PKK’lı cesetleri, devletin şefkatli kollarına koşup gelmiş yüzü mozaikli itirafçılar vardı.

Abdullah Öcalan’ın gerçek adı Agop Agopyan’dı, etkisiz hale getirilen PKK’lıların çoğu da sünnetsiz. Kürtler PKK’dan nefret ettiği için ancak dış güçlerin oyunu olabilirdi bu üç beş çapulcu. Kürt Sorunu diyen vatan hainleriyle mahkemelerde, çocuklarının cesedini arayan annelerle ancak cumartesileri Galatasaray Lisesi önünde polis tarafından zorla dağıtılırken karşılaştık. 90’ların ortasında birden bire arka mahallemize taşınan Kürtlerin çocuklarıyla da annemiz onlarla konuşmamızı yasakladığı için köylerinin neden yakıldığına uzanan sohbetler edemedik.

90’lar boyunca ortalama bir Türk’ün vicdanı hep rahattı bu yüzden. Ölü ele geçirilenler, etkisiz hale getirilenler ülkemizi bölmeye çalışan, dış güçlerin maşası, sünnetsiz ön-insanlardı. Onların sivil mi silahlı mı olduğu üzerinde düşünmek bile aklımıza gelmedi. Skor tabelaları bu ayrımı yapmayacak kadar ilkel bir vicdan teknolojisiyle çalışmaktaydı.

İşte böyle bir mutluluk ve haklılık perdesi çekti gözümüzün önüne bu gerçek bükücüler. O Ertürk Yöndemler gerçeği Türklerin göz zevkine, damak tadına uygun hale getirdiler, o vijdan kuaförleri hakikat denen o saçı başı dağılmış, gözü morarmış mağdur kadının saçına fön çekip, yüzüne makyajlar attırdılar...

Kötü iş çıkardılar. O taşra kuaförü işi makyajlar döküldü, el yordamıyla bükülen gerçekler düzelmeye başladı. Ertürk Yöndem artık Yonca Evcimik klipleriyle birlikte YouTube’da linkleri paylaşılan bir 90’lar esprisi. Onun yaptığı işi yapmak da ancak semer tamirciliği kadar itibar gören bir meslek.

Ama o göz çıkaran makyaj takımı, o bitli kuaför alet edevatı hâlâ elden ele dolaşmakta.

Şimdi o takım taklavat Kürtlerin gerçek bükücülerinin elinde.

PKK silahta direndikçe, haklılığından gelen meşruiyetine saldırdıkça o gerçek bükücüler, Kürtler için hakikati bükmeye başlıyor.

Mağduriyet gerekçesi üretme fabrikası silahın hükmünün geçtiği hakkındaki bir iç muhasebeye karşı gece gündüz çalışıyor.

Kürtlerin Ertürk Yöndemleri sadece PKK’nın TRT’si ROJ TV’deki Kürdistan’dan Görünüm programlarında, Perde Arkası’nın Kürtçe versiyonlarında görünür olmuyor.

Ülkenin en prestijli üniversitelerinden birindeki ünlü solcu akademisyenlerinden biri,
ülkenin en prestijli başka bir üniversitesindeki solcu akademisyen tarafından sırf PKK şiddetine karşı herkesi mesafe koymaya çağırdığı için ince milliyetçilik yapmakla suçlandı geçen hafta.

Bu genç popüler Boğaziçili sosyalist yazara göre bir ülkede mağdur da en çok akıl verilenmiş.

Bu tarife göre ülkenin en mağdurları sırasıyla TSK, Erdoğan ve CHP olurken, dünyanın en mağdurları da ABD ve İsrail.

Küçük Ertürk Yöndem olmaya en yakın aday, Kürtleri PKK’nın aslında insan öldürmediği konusunda rahatlatma enstitüsünün başkanı, nam-ı diğer vijdan kuaförü ise berbat manşeti yüzünden Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu’na yöneltti oklarını geçen hafta. O manşetten daha fenasının, daha ırkçısının, kaç bin yıldır yazdığı gazetesinin sahibi, maaşının kırmızı düğmesini elinde tutan patronun büyük gazetesinde her gün Türkiye Türklerindir diye çıktığını unutarak. O logoyu bir kez bile neden diline dolayamadığını açıklamadan.

PKK’nın sokak ortasında JİTEM taktiğiyle kaprili yoksul çavuşları öldürdüğünü, beyaz arabalarla JİTEM gibi adam kaçırdığını, halı sahada maç oynayan polisleri aileleriyle birlikte taradığını, askerleri mayınla paramparça ettiğini, Orhan Miroğlu’nu, Şivan Perwer’i, Muhsin Kızılkaya’yı açıkça tehdit ettiğini, Kandil’de yedi sivilin öldürülmesi olayında şaibeden kurtulamadığını göstermiyor bu yeni Ertürk Yöndemler Kürtlere.

90’larda Kürtlerin çektiği acıları çekmeyen bu kanallar, 2011’lerde Türklerin çektiği acıları çekmiyor bu kez.

Bu cızırtılı yayın bizim başımızı çok ağrıttı. Bari siz kapatın şu kanalı...

yildirayogur@gmail.com

TARAF