Kürtler ve milliyetçilik

Ali Bayramoğlu

Kürt sorunu hızla kabuk değiştiriyor. Hem Kürt kesimi hem Türk kamuoyu açısından iki yönlü ve farklı bir toplumsal nitelik kazanıyor.

Şunlar önemli:

1. AK Parti döneminde yapılan reformların da etkisiyle, Kürt sorununun çözümüne yönelik ortaya atılan Güneydoğu merkezli çözüm formüllerinin taşıyıcıları, PKK kadar, hatta ondan daha çok mitinglerle, bildirilerle, üniversite ve sokaktaki eylemlerle bölgenin siyasi partileri, sivil örgütleri, aydınları ve toplumsal kesimleri oldu.

2. Bu toplumsallaşma eğilimi, dar anlamda bir siyasileşme eğilimiyle de iç içe girdi, onun tarafından şekillendi.

3. Özgürlük alanının genişlemesi Türkiye'den haklı olarak demokrasi talebinde bulunan Kürt siyasetinin kendi içinde çoğulculaşmasına, demokratikleşmesine kapı açmadı. Adeta çatışma sonrası bir iktidar restorasyonu aşaması yaşandı ve bu aşamada Kürt siyasi alanı kendi içinde daha otoriter bir yapı üretti.

Ortada bu üç halin yarattığı iki önemli sonuç var:

İlki Türk kamuoyunun, Güneydoğu meselesinin devletin yıllarca anlattığı öyküden farklı olduğunu görmesi, meselenin arkasında bir örgütten çok Kürt kökenlilerin istekleri ve politikaları olduğunu fark etmesidir.

Bu, Kürt taleplerinin toplumsal gruplar tarafından taşınmasının ve bunun şeffaflaşmasının bir sonucudur.

Bu sonuç "iki eksenli bir gelişme"ye zemin hazırlıyor:

Bir yandan toplumsal ve kültürel açıdan farklı olanla ve farklı taleplerle doğal bir temas imkânı ortaya çıkıyor.

Öte yandan etnik niteliği baskın, bu talepleri ayrımcılık olarak algılayan milliyetçi bir tepki oluşuyor.

Bu iki yönden bugün baskın olan ikincisidir. Karşılaşma gerginlik üretmektedir.

İkinci sonuç ise şudur:

Toplumsallaşmayı yönlendiren otoriter Kürt politik yapısıdır.

Bu çerçevede Kürt kamuoyu Öcalan merkezli formülleri toplumsallaştırırken, otoriter yapıyı ve zihniyeti pekiştiren, doğallaştıran bir hatta girmektedir.

Siyasi nitelikli formüllerin nihai talep olarak tekrarlanması, yayılması ve içselleşmesi çerçevesinde bu talepler, meşruiyetiyle hiçbir bağlantı taşımayan Kürtlük merkezli yeni bir milliyetçi dalga üretmektedir.

Tarih Türk-Kürt milleti arasındaki mücadele olarak algılanmakta, Kürt resmi tarihi ve sembolleri, "öteki" ve "ötekine öfke" üzerinden yeniden üretilmektedir.

Güneydoğu açısından bakıldığında aslında, yukarıda vurguladığımız toplumsallaşma unsuruyla iç içe olan ortada çarpıcı bir tablo bulunmaktadır.

Yaşanan çatışmaların ürettiği deneyim ve acının kaotik de olsa kimi sonuçları kentsel yapıların değişmesine, birey fikrinin pekişmesine, Güneydoğu'da özellikle Diyarbakır'da toplumsal ve kültürel bir çoğulculuğun oluşmasına zemin hazırlamıştır.

Bu çoğulcu yapı ne var ki tekçi ve ona tekabül etmeyen bir siyasi yapı tarafından kuşatılmış durumda.

Bu çelişkiyi ayakta tutan, mağdurluk ve haklılıktan yola çıkan, kendisini bu terimlerle doğrulayan "milliyetçilik", en azından "millilik" fikridir...

Kimlik içinde toplumsal çoğulculuk üredikçe, kimlik politikalarının denetimine yönelik rekabetin yoğunlaşması ve siyasetin toplumsalı tahakküm altına alması bu milliyetçiliği kendi içinden besleyen bir manivela oluşturuyor.

Ancak unutmamak gerekir ki, karşılaşma deneyim demektir.

Ve deneyim toplumsal meşruiyet ve çözüm yollarını kendi içinde barındırır.

Bunun farkında olmak bile önemlidir.

Türkiye bu farkındalık istikametinde mi yol alacak, aksi yönde mi?

Soru budur...

YENİ ŞAFAK