Kıbrıs ayaklandı.
“Kurtarmaya” gittiğinizi söylediğiniz bir toplum size “defol git” diye bağırdığında hâlâ izlediğiniz politikadan kuşku duymuyorsanız, sizin aklınızdan kuşku duyarlar.
Türk devlet yöneticilerinin Osmanlı’dan miras aldıkları “benim gördüğümden başka gerçek yoktur” körlüğü, “ben en iyisini biliyorum” inancı, “benden bir şey istemek hainliktir, hainleri yok ederim” tehdidi, “ne verileceğine, ne zaman verileceğine sadece ben karar veririm” zorbalığı, Türkiye’nin sürekli sorunlar yaşamasına neden oluyor.
Eskiden Türkiye’nin Kıbrıs’ta “işgalci” olduğunu dünya söylüyordu, şimdi bunu Kıbrıslı Türkler de söylüyor.
Kıbrıslı Türklerin üstüne polis göndermek sorunu çözmez.
Kıbrıs’ın Kaddafisi durumuna düşersiniz.
Kaddafi’nin Libya’da ne kadar şansı varsa, sizin de Kıbrıs’ta o kadar şansınız olur.
Kıbrıs’tan çekilmeyi, Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakmayı, “kurtarmaya geldik” diyerek Ada’nın bir bölümünü işgal etme kurnazlığını terk etmeyi düşünme zamanı geldi.
Orada yaşayan insanları kırk yıl boyunca aşağıladınız, o insanların yurdunu “uyuşturucu ve kontrgerilla” merkezi yaptınız, iki toplum arasındaki bir kapının açılmasını bile askerlerin keyiflerince yasaklayabileceği bir düzen kurdunuz.
Metin Münir hep yazar, adamların portakal bahçelerini bile kuruttunuz.
Bütün bunlardan sonra ne bekliyordunuz?
Kıbrıs Türklerinin, aşağılanmayı, ezilmeyi, hakarete uğramayı, “verdiğiniz maaşlar” karşılığında ilelebet sineye çekeceğini mi sanıyordunuz?
Türkiye, Kıbrıslı Türklerin isteklerini duymazdan gelirse sonunda gösteriler “ayaklanmaya” döner, Türkiye, bir daha oradaki insanlarla dostlu da sürdüremeyeceği biçimde rezil olarak çekilmek zorunda kalır.
Eğer Türkiye’nin yöneticileri, bu gerçeği göremiyorlarsa akıllarına şaşarım.
Ama “görmemeleri” kuvvetle muhtemel.
Çünkü bu ülkenin yöneticileri, toplumun içinden yükselen istekleri anlamakta, bu istekleri karşılamakta ciddi zorluklar çekiyorlar.
Kıbrıslı Türklerin ne dediğini anlamıyorlar ama Türkiyeli Kürtlerin ne dediğini de anlamıyorlar.
Her sorunu “şiddet ve baskıyla” çözebileceklerini sanmak gibi bir gaflet içindeler.
Geçmişten kalan politikalarını değiştirmek, insanların isteklerini ciddiye almak, onların derdine çözüm bulmak nedense onlara çok ağır geliyor.
AKP ve Başbakan Erdoğan, bir ara bu geleneksel yaklaşımı terk edecekleri işaretini vererek “Kürt açılımını” başlattılar ama hemen vazgeçtiler.
Bugün, seçimlerin arifesinde, milliyetçi oyları almanın derdine düşen Başbakan Erdoğan, Milli Güvenlik Kurulu gibi konuşuyor, en küçük bir esnekliğe bile rıza göstermiyor.
PKK’nın ilan ettiği ateşkesin yarattığı elverişli iklimde en azından bir iki “iyi niyet jesti” gösterebilecekken, onu bile yapmıyor.
Aysel Tuğluk, iktidardan ve muhalefetten “Artık biz hiçbir Türk ve Kürt gencinin ölmemesi için bu sorunu siyaset yoluyla çözeceğiz” diye bir irade beyan edilmesini beklediklerini söylüyor, bu kadarını bile yapmıyorlar.
AKP’nin bence en dürüst yöneticilerinden biri olan Bülent Arınç, “Kürtçe savunma hakkının kutsal olduğunu” açıklıyor, partisi bu görüşü bir politika olarak savunmuyor, hâlbuki sadece bu bile Kürt halkına “samimiyet” konusunda bir ümit verirdi.
Başbakan Erdoğan Kürtlerin oylarını istiyor ama karşılığında hiçbir şey vermeye yanaşmıyor.
Abdullah Öcalan, 150 sayfalık bir “yol hartası” yazıp devlete gönderiyor, bu haritayı saklıyorlar.
Sonunda Avrupa İnsan Hakları mahkemesi sayesinde bu “harita” Apo’nun avukatlarının eline geçti.
Bugün Kurtuluş Tayiz’in yazısında Apo’nun isteklerini okuyacaksınız.
Apo, AKP’den de, CHP’den de daha “demokrat” bir toplum talep ediyor ve bunun yöntemini gösteriyor, Apo’nun “bireysel ve toplumsal” haklar konusundaki taleplerine, aynı ağırlıkta ve inandırıcılıkta cevap verebilecek bir Türk politikacısı çıkmıyor bugün.
Sizin “terörist” dediğiniz adam, sizden daha açık, daha net, daha demokratik bir anayasa önerisiyle ortaya çıkıyorsa ve siz onun söylediklerini yok sayıyorsanız, sonunda “fikir” yerini silaha bırakır.
Apo, tam açıkça söylemiyor ama bireysel hakların yanı sıra federatif bir yapı da öneriyor, aynı fikirde değilseniz, kendi önerinizi, bu önerinin bu ülkenin Kürt ve Türk insanları için neden daha iyi olduğunu anlatırsınız.
Onun yerine ne yapıyorsunuz, 13 yaşında evinin bahçesinde polisler tarafından kurşuna dizilen Uğur Kaymaz’ın heykelini yaptırdı diye Sur Belediye Başkanı’nı hapse atmaya kalkıyorsunuz.
Bugün bu ülkenin Kürtlerinin talepleri var, “ezilmedikleri” eşit bir anayasal sistem istiyorlar, üstelik bu, PKK’lı olan ve olmayan bütün Kürtlerin talebi, bu taleplerini “silahsız” olarak, artık “silahların susmasını” isteyerek dile getiriyorlar.
Silahın devreye girmesini istemiyorsanız, onlara cevap verin, önerilerinizi anlatın.
Konuşun.
Siz susarsanız, silahlar konuşacak çünkü.
ahmetaltan111@gmail.com
TARAF