Kürtler hukuk önünde eşit mi?

Anayasamızın 10. maddesi, ırk, dil, din, cinsiyet ve sosyal sınıf ayrımı gözetilmeksizin bütün vatandaşların hukuk önünde eşit olduğunu hükme bağlar. Bunun anlamı basittir: Hukuki işlemlerde kimsenin bir ayrıcalıklı konumu yoktur ve olamaz, herkes eşit muamele görür.
Cumartesi günü bu köşede çıkan yazıda, Kürt sorununun özünde eşitlik sorunu olduğunu yazdım. İlk aşamada Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen kanun önünde eşitlik sağlanmalıydı, ikinci aşamada ise her bir Kürt kendini ‘eşit’ görene kadar mücadele verilmeliydi.
Bazı okurlarımdan ve bazı siyasilerden bu cümlelerime şiddetli itirazlar geldi. Bir kısmı çok küstahça konuşuyordu: ‘Herkes eşittir, bir tane somut örnek gösterin kendimi Taksim meydanında öldürürüm.’
Kimsenin kendisini öldürmesine gerek yok, aynı vatanı paylaştığımız Kürtlerin kendilerini bizlerle ‘eşit’ hissetmediklerini bilelim, devletin resmi kurumlarının da onlara bu eşitsiz konumlarını sürekli hatırlattığını aklımızdan çıkarmayalım yeter.
Eşitsizlik örneklerine önce Anayasa’nın 10. maddesinden başlayayım dilerseniz, yani kanun önünde eşitlikten...
Bugün Türk yargısı Diyarbakır’da açılan bir kamu davasında bir albayı sekiz kez müebbet hapis istemiyle yargılamaya hazırlanıyor. O albay, 1993-95 yılları arasında, Diyarbakır’a çok da uzak olmayan Cizre’de meydana gelen bazı cinayetler yüzünden suçlanıyor.
Geçenlerde Radikal’de ayrıntılarını yayımladık, dava konusu 20 cinayetin yarıdan fazlası aslında cinayetin işlendiği günlerde de çözülebilirmiş.
Görgü tanıkları varmış olayların, geçmişe giden husumetler, tehditler varmış.
Ama bu cinayetler 15 yıl boyunca çözülememiş, hatta bazılarında ölenlerin cesetleri bile bulunamamış.
Çünkü öldürülenlere yönelik ortak bir iftira varmış: Onlar PKK’lı. (Bazıları gerçekten de PKK’lı olabilir ama bu cinayete kurban gitmeyi meşrulaştırır mı?)
Şimdi siz gelin de o öldürülen 20 kişinin yakınlarına, karılarına, çocuklarına, anne-babalarına, kardeşlerine ‘kanun önünde eşitlik’i anlatın. Onlar, bazılarının kanun önünde diğerlerinden DAHA EŞİT olduğunu görerek öğrendiler. Katilleri tanıdıkları halde onlara 15 yıl boyunca kimsenin dokunmamasını seyrettiler.
Bilmiyorum yeterli oldu mu, eşitsizlik konusunda bu örnek.
Gelin şimdi bir de gündelik hayattaki eşitsizliklere ilişkin bir temel örneğe bakalım.
Bunu daha önce de yazdım: Zevk için bir gün 21 plakalı bir otomobil kiralayın ve bu otomobille mesela İzmir-İstanbul arasında bir yolculuk yapın.
Bakın bakalım, sizin için sıradan, hatta gereksiz bir külfet olan bu yolculuk, plakanızda yazılı 21 rakamı sayesinde nasıl bir işkenceye dönüşecek, yolda kaç kez polis tarafından durdurulacaksınız, her bir durdurma kaç dakika sürecek, kaç kez kimlikleriniz teker teker telsizle merkeze okunacak ve ‘GBT’nize bakılacak...
Unutmadan söyleyeyim: 21 Diyarbakır’ın plakası. Bu şehre gittiğinizde şehirde 21’den çok 34 ve 06 plakalı araç görürsünüz, şaşırmayın. Bu ayrımcılığa alışkın olan Diyarbakırlılar, çareyi plakalarını değiştirmekte bulmuşlar.
***
Bakın, yaşlı başlı siyahi adam anahtarını evinde unutup dışarı çıkmıştı. Geri geldiğinde unutkanlığını fark etti ama ev kendi eviydi, kapıyı omzuyla zorladı, içeri girdi.
Onun bu kapıya omuz atma halini gören bazı ‘iyi vatandaş’lar polisi aramıştı, o tam kapıdan girerken polis geldi. Adam polise izah etmeye çalıştı ki ev kendi evidir, anahtarını içeride unuttuğu için kapıyı zorladı, zaten şimdi kilitleri değiştirmesi gerek vs. Polis ısrar eder, adam kimliğini kanıtlar. Belki adam küfür de eder, polis adamı kelepçeler ve götürür.
Şimdi Amerika’da bu olay tartışılıyor. Anahtarını içeride unutan yaşlı adam siyah değil beyaz
olsaydı acaba taa en başta o ‘iyi vatandaş’ polisi arar mıydı? Arasa bile polis beyaz derili birinden de aynı şekilde şüphelenir, ondan kendini üst üste defalarca ispat etmesini ister miydi? Ve son olarak da polis onu kelepçeler miydi?
Bilmem anlatabildim mi?

RADİKAL