Kürtçeye duyulan ırkçı rahatsızlığın yerini Arapça aldı!

Sağlık Bakanlığı aldığı yeni bir kararla göçmenlerin yoğun yaşadığı yerlerde bulunan Sağlık Ocaklarında dil ve kültür sorunlarından kaynaklanan sorunları aşabilmek amacıyla Arapça da hizmet vermeye başladı. Sol seküler ırkçılar ise durumdan rahatsız oldu.

HAKSÖZ HABER

Türkiye’de tek bir toplum yaşadığını ve sadece tek bir dilin konuşulması gerektiğini düşünen kesimlerin söylemleri cehalet, tahammülsüzlük ve dayatma haricinde hangi sıfatlarla tanımlanabilir? Irkçılık mı, yabancı düşmanlığı mı yoksa modern ulusal kimliğini putlaştırıp tapınma mı?

Sağlık Bakanlığı aldığı yerinde bir kararla göçmenlerin yoğun yaşadığı yerlerde bulunan Sağlık Ocakları’nda dil ve kültür sorunlarından kaynaklanan sorunları aşabilmek amacıyla farklı dillerde de hizmet vermeye başladı.

Türkçe haricinde özellikle ‘Arapçanın kamu kurumlarından olan Sağlık Ocaklarında kullanılması kimi kesimlerde rahatsızlık uyandırdı. Üstelik bilgilendirici, yönlendirici ve kolaylaştırıcı mahiyetteki afişler dolayısıyla Türkiye’nin “işgal” edilmeye başlandığı gibi paranoid-şizofrenik feveranlarla sosyal medya üzerinden yine “Araplar ülkemizi istila ediyorlar!” türü kampanyalar örgütleniyor.

Yaşadığı coğrafyadaki farklı toplumların varlığına dahi saygı duymayan, anlayamayan, anlamak istemeyen yıllarca da bunu reddeden kesimlerin yeni sorunu ve hayat meşgalesi “Arapça ve Suriyeli göçmenler” oluyor.

Kürtlere ve Kürtçeye karşı yıllarca asimilasyon politikası izleyen, bir halkın ve dilin varlığını bile inkar eden ırkçı, kafatasçı kesimlerin inkar ve ret politikalarını son yıllarda AK Parti iktidarı aşmış, yaptığı çalışmalar ile Kürtçenin de temel haklardan birisi olarak Türkiye’de yazılıp konuşulmasını, TRT dâhil ekranlarda karşılık bulmasını sağlamıştı.

Kamu yayıncısı olan TRT’de Kürtçe ve Zazaca yayın yapan TRT Kurdi adlı bir kanal kurulmuş, kamu kurumlarında Kürtçe konuşulmasının veya tercüman istenmesinin önündeki engeller kaldırılmış, Kürtçe basılı ve dijital yayıncılık kamu tarafından desteklenmiş, akademilerde Kürtçe ve Zazacaya yönelik yükseköğretim ile Milli Eğitim programlarında seçmeli ders kategorisinin oluşturmuştu.

Kürtçeye dönük engellerin birçoğu kaldırılmış ve Türkiye’de farklı bir toplumun da özgürce ve hakkı olduğu şekilde yaşadığı, yaşayabileceği gerçeğini normal bir durum olarak ulusalcı-Kemalist kesimlerin nobranlıklarına rağmen hayata geçirmişti. Benzer bir sorunun yine aynı kesimlerce gündem edildiği, anormal; ‘işgalvari’ bir durum yaşandığı imajının oluşturulduğu atmosferde Arapçaya dönük nefret dilinin hâkim kılındığı görülüyor. Tamamen ırkçı ve faşizan temellere dayanan, İslam ve Arap düşmanlığını şiar edinen bu söylemlerin etkisinde kalmadan hareket etmeye devam etmesi beklenen iktidarın sağlık, eğitim, ekonomi ve kültürel alanlarda ayrımcılık karşıtı olumlu adımlar attığı görülüyor.

Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü de Arapça kullanımı konusunda yapılan çalışmaların içeriğini ve kimleri kapsadığını şu şekilde aktarıyor: “Nüfusu nispeten yüksek olup tam teşekküllü bir kamu hastanesine uzak olan geçici barınma merkezleri ile Suriyeli sayısının 20 binin üzerinde olduğu yerleşim yerlerinde Güçlendirilmiş GSM teşekkül ettirilmektedir”

Sağlık Bakanlığı’na bağlı Göçmen Sağlığı Merkezi adı verilen Sağlık Ocaklarında, “GSM’ler, ülkemizdeki aile hekimliği uygulamasına benzer şekilde, ortalama her 4.000 kişiye hizmet verecek bir hekim ile bir yardımcı sağlık personelinden oluşan göçmen sağlığı birimlerini (GSB) ihtiva etmekte, aile hekimliği için tanımlanan fiziki ve teknik standartları taşımaktadır. Güçlendirilmiş GSM’de; birinci basamak sağlık hizmetlerine ilave olarak dâhiliye, çocuk, kadın-doğum, ağız-diş sağlığı ve psikososyal destek hizmetleri sunulmakta; hizmetler, görüntüleme üniteleri ve basit hizmet laboratuvarları ile desteklenmektedir. Böylelikle, hizmetlere erişimin artırılması, hastanelerin yükünün azaltılması amaçlanmaktadır.” hizmeti sunulduğu ve dil konusunda da, “GSM’lerde, Suriyeli sağlık personeline ilave olarak, iki dil bilen (Arapça-Türkçe) hasta yönlendirme elemanları ile destek hizmetleri personeli de görev yapmaktadır.” deniliyor.

Kürtçe konuşan halka karşı “Türkçe bilmeyene ekmek bile yok” kampanyalarından Suriyeli muhacirlere yönelik “Türkçe konuşamayana sağlık hizmeti de yok” kampanyasına evrilmiş çirkin bir tablo duruyor önümüzde. 12 Eylül döneminde Diyarbakır başta olmak üzere cezaevlerindeki mahkûmların Türkçe bilmeyen anne ve babalarıyla görüştürülmediği günleri yaşamış bir Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın atmış olduğu bu kolaylaştırıcı adımlar elbette ki takdire şayandır. Askeri vesayet özlemcisi, hatta askeri darbe şakşakçısı ulusalcı-faşist kesimlerin malum ajitasyon ve provokasyonlarına karşı insani ve ahlaki duruşunu istikrarla sürdürmesi elbette bütün bir toplum adına övünç vesilesidir.

Sol seküler yayın organlarının sözde sosyalist özünde faşist olduğu diline yansıyan baş editörleri tarafından gündeme alınmaya çalışılan ırkçı paranoyaya cevap veren gazeteci Kenan Alpay şöyle yazdı:

Sağlık Bakanlığı'nın Göçmen Sağlığı Merkezi'ne dair tanıtım bülteni ve hazırladığı infografikler,

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!