Kürt virajı

Bana soracak olursanız, 'açılım' konusunda durum yaz başına göre çok daha net artık. Adına ister 'demokratik açılım'...

Bana soracak olursanız, ‘açılım’ konusunda durum yaz başına göre çok daha net artık. Adına ister ‘demokratik açılım’ deyin ister ‘milli birlik projesi’ bu işin özünü ‘Kürt açılımı’ oluşturuyor.

‘Kürt açılımı’ dediğimiz şeyde de Türkiye’nin bir karara varması gerek. Önümüzde iki temel seçenek var gibi gözüküyor. 1. Abdullah Öcalan’ı ve PKK’yı muhatap alıp ‘barış’ın ve ‘çözüm’ün şartlarını adam gibi müzakere etmek; 2. Abdullah Öcalan ve PKK’yı yok saymaya ve düşman saymaya devam edip tek taraflı adımlarla demokratikleşmeyi ilerletmeye çalışmak ve bu arada PKK’nın zaman içinde taraftar kaybedip marjinalleşmesini ummak.

Hepimiz biliyoruz ki, hükümet, az önce yazdığım ikinci seçenek dışında bir politikayı aklına dahi getiremez. Yani, hükümete göre PKK ve Abdullah Öcalan’ın bir müzakere masasında muhatap alınması söz konusu bile olamaz.

Oysa, son beş-altı aydan beri hızla tartışılıp konuşulmakta olan ‘açılım’ın şu ana kadar ortaya koyduğu en somut durum, Abdullah Öcalan’ın bir anda eski gücüne yeniden kavuşması oldu. Ve şimdi ağır ağır tartışma gündemine sokulmakta olan şey de, ‘Bu sorunu Öcalan çözebilir’ cümlesi. Nitekim kendisi de söylüyor, İmralı’dan çıkması, bir eve taşınması ve örgütüyle temas imkânına kavuşması halinde PKK’yı silahsızlandırabileceğini ilan ediyor.

Ama diyorum ya, hükümet Öcalan ve PKK ile doğrudan konuşup müzakere etmeyi hayal dahi etmez.

O zaman geriye kalıyor, demokratik standartları yükseltme, kültürel hakları verme, ekonomik kalkınmayı hızlandırmaya çalışma ve ardından da PKK’nın taban kaybedip marjinalleşmesini bekleme.

Bu politikanın içerdiği temel çelişkiyi dün Radikal İki’de Mesut Yeğen’in yazısında gördüm. Yeğen, önce ‘Kürt meselesi’nin NE OLMADIĞINI  anlatıyor yazısında:

“Kürt meselesi etnik bir mesele değil. Etnik referansları olan siyasi bir mesele. Aradaki fark önemli. Şundan: Kürt meselesi Kürtlerin tamamının sorunu değil, Kürtlerin bütünü Kürt meselesinin dairesi içinde yer almıyor. Kürt olmakla Kürt meselesinin içinde olunmuyor. Kürtlerin ancak bir kısmı, kaba bir hesapla üçte biri Kürt meselesinin içinde. Kürtlerin tamamını değil de üçte birini Kürt meselesinin içine çeken de Kürtlükleri değil, Kürtlüklerine atfen yapılan siyasi faaliyet. Kürt meselesi, Kürtlerin yaklaşık üçte birini Cumhuriyet’in önerdiği ‘Türkleşmeye dayalı ulusal topluluk’ fikrine itiraz etmeye ikna eden bir siyasi faaliyetin sonucu; kendiliğinden, birilerinin Kürt olmasıyla arzı endam etmiş bir hal değil.”

Eğer bu analiz doğruysa (ki bana göre doğru) o zaman iki kanatlı bir sorunla karşı karşıyayız demektir: 1. Her türlü demokratikleşme, bir kısım Kürdün ‘asimilasyon’ olarak algıladığı politikalardan da vazgeçilmesini gerektireceğine göre, demokratikleşme de PKK’nın başarısı/kazanımı olarak görülebilir Kürtler arasında, yani örgüt demokratikleşmeyle birlikte marjinalize olmak bir yana güç bile kazanabilir; 2. Sorunu ‘çözmek’ için eski yöntemler de eskisi kadar bile işe yaramayabilir artık.

Biraz umutsuz bir tablo çizdiğimin farkındayım ama Kürt sorununda çok önemli bir dönemecin içindeyiz ve buradan geri dönebilme imkânımız da yok. Bu viraj bitene kadar ilerlemek zorundayız.

Bakalım nasıl ilerleyeceğiz...

RADİKAL