“Kürt ve Türk Milliyetçilikleri” Müzakere Edildi

Özgür-Der 2014-2015 dönemi aylık panellerinin altıncısı, "Kürt ve Türk Milliyetçiliğinden Etkilenmeler" konulu program ile Ali Emiri Kültür Merkezinde yapıldı.

ERKAM KUŞÇU / HAKSÖZ-HABER

Özgür-Der tarafından, “Değişim, Tekâmül ve Kırılmalar Karşısında İslamcılık” üst başlıklı 2014-2015 dönemi aylık panellerinin altıncısı, “Kürt ve Türk Milliyetçiliğinden Etkilenmeler” konulu program ile Ali Emiri Kültür Merkezinde yapıldı.

Mehmet Alagöz’ün sunumunu yaptığı panelin konuşmacıları Yılmaz Çakır ve Serdar Bülent Yılmaz idi.

***

Moderatör Mehmet Alagöz giriş konuşmasında şunları belirtti:

“Biz bugün inşallah milliyetçilik nedir ne değildir? Bunlar bir yana milliyetçiliğin Türkiyeli Müslümanlara etkisini konuşmak istiyoruz. Türkiye’de Kemalist rejimin politikalara sonucunda Müslüman halkta bir sığınma-varolma biçimi olarak görülen Türk milliyetçiliği ilerleyen yıllarda ne yazık ki kimliksel bir ön kabul haline geldi. Ancak meseleye Kur’ani perspektifle bakan Müslümanların çabalarıyla İslami camiada bu durum büyük oranda aşıldı çok şükür ki.

Bugünse bu durumun diğer bir tarafıyla daha çok karşı karşıyayız o da Kürt milliyetçiliğinin Müslümanlar üzerinde tesiri. Tabi ki geçmişteki ulusal Türkçü reflekslerden soyutlanabilecek bir durum değil, onunla ilişkili bir mesele bu. Zaten bugün Kürt-Ulusçuların refleksleri de Türk-Ulusçuların reflekslerinden çok farklı değil.”

Panelin ilk konuşmacısı Serdar Bülent Yılmaz, özetle şunları söyledi:

“Dünyanın ulus devlet modelinin geçerliliğinin yitirildiğini konuştuğu bir gerçeklikte bizler bugün yeniden üretilen aslında daha çok sosyalleşmeye başlayan Kürt milliyetçiliğini konuşuyoruz. Kürdistan toplumu anakronik bir biçimde Kürt milliyetçiliğini yaşamaya başladı. Tabi ki bunun bir neticesi olarak Müslüman kesim de defalarca farklı coğrafyalarda bunu yaşamış olmasına rağmen şimdi bir de Kürt milliyetçiliği sınavından geçiyorlar. Ne yazık ki bu konuda zaaf gösteren Müslüman kimseler de var.

Tarihsel bazı dönüm noktalarından bahsetmek gerekirse; Kürt milliyetçiliğinin başlangıcı olarak Şeyh Ubeydullah isyanını verenler yanılırlar; bu isyan milliyetçi değil ayrılıkçı bir isyandır. Kürt ve Türk milliyetçilikleri benzer dönemlerde ortaya çıkıyorlar ve birbirlerini de etkiliyorlar. Şöyle ki: Türk milliyetçiliği, 1908 Jön Türk darbesinden önce olgunlaşmış bir düşünce değildir. Türkçülük yapanlar dahi o dönemde tam olarak bu durumu kavramış değildirler, o yüzden o dönemki kullanımlarda kavramlar bazen yerli yerine oturmaz. Kürt milliyetçiliği de benzer bir dönemde ortaya çıkıyor. Kürt milliyetçiliği Osmanlı’da 1908’den itibaren gelişmeye başlıyor. Bunun sebepleri şunlar: Aşiret mektepleri. Bu mekteplerde aşiret mensubu çocuklar İstanbul'a çağrılıyor ve bunlar eğitim alarak aydın okumuş Kürt kesim ortaya çıkıyor. Bir diğer sebep bazı isyanlardan sonra isyana karışan aileler İstanbul’a sürgün ediliyor. Bu aileler dernekler kurarak İstanbul’da örgütleniyorlar. Üçüncü etken 1847’de kurulup 1867'de sona eren bir Kürdistan eyaleti mevcut. Bu eyalet Kürt aydınlarına şu fikri veriyor: Bugüne kadar bir araya gelememiş Kürtler pekala bir idari yapı altında bir araya gelebilirler. Bu çerçevede Kürt, Kürtlük vs. üzerine yoğunlaşılıyor ve tartışılıyor. Bir de tabi ki Türkçü politikalar tepkisel olarak Kürt milliyetçiliğini besliyor. Dergiler vasıtasıyla ve diğer gelişmeler Türk milliyetçiliği Kürt milliyetçiliğini etkilemeye başlıyor o dönemde aslında Kürt milliyetçileri, milliyetçiliği Türklerden öğreniyor diyebiliriz.

Cumhuriyetin ilerleyen yılları, örneğin 1960 sonrasındaki görece özgürlük ortamı milliyetçilik açısından dernekler, dergiler vs. ile yeniden bir yükseliş dönemini getiriyor.  Yine dikkat ederseniz bu görece özgürlük ortamları özellikle 2003’ten sonra Kürt milliyetçilerinin sosyalleşmesine ve kitleselleşmesine yol açtı. Aslında baskı ortamları Kürt milliyetçiliği için motive edici bir unsur olabilir ama toplumsallaşması genellikle özgürlüğün sağlanabildiği ortamlarda gerçekleşir bu durum 2003’ten sonra Ak Parti hükümetinin Kürtlerin haklarını vermesine rağmen milliyetçiliğin bölgede gelişmesini de açıklar.

Kürt milliyetçiliği Kürtler arasında yaygınlaşmasını son yirmi yıla borçludur. PKK’nin kendi tabanını ideolojik olarak besleyebileceği aygıtlara ulaşması yani belediyeler vb. şeyleri de buna örnek olarak verebiliriz. Burada önemli olan ise bu toplumsallaşmadan Müslüman toplumda etkilenmeye başladı. Yani burada Türkiyeli Müslümanların milliyetçilik karşısında verdikleri tepkiler Kürt Milliyetçiliği söz konusu olduğunda başarılı olmadı. Hepsi katıksız milliyetçi oldular demiyorum ancak milliyetçilik veya milliyetçi söylem taban kazandı. Tabi ki bizler o bölgedeki veya Türkiye’nin farklı memleketlerindeki Müslümanlar olarak Kürt milliyetçi söyleme itiraz ediyoruz.

Bir diğer önemli husus; menfi milliyetçilik ve müspet milliyetçilik ayrımıdır. Said Nursi’nin risalelerinde yer alan; insanların kendi toplumlarına hizmet etmesi bağlamındaki milliyetperverlik Said Nursi tarafından menfi milliyetçilik ve müspet milliyetçilik kavramsallaştırılmasıyla açıklanır. Aslında burada Said Nursi’nin bahsettiği şey milliyetçilik değildir. Said Nursi’nin müspet milliyetçilik olarak adlandırdığı şey zaten milliyetçilik değil. Osmanlı aydınının Batı ile karşılaşması trajiktir. Geç bir karşılaşmadır ve bundan dolayı bu kavramlarla geç tanıştıkları için bunların künhünü kavrayamamışlardır. Dolaysıyla henüz milliyetçilik tam olarak nedir, ne değildir aydınların kafasında net değildir. Menfi milliyetçilik, müspet milliyetçilik ayrımı yanlış bir ayrımdır. Aynen millet kavramının ulusa karşılık olarak kullanılması gibi galat-ı meşhurdur.”

İkinci konuşmacı Yılmaz Çakır özetle şunları söyledi:

“Ben bu meseleyle alakalı pratikte karşılaştığımız sorunlara değinerek bir sunum gerçekleştireceğim inşallah. Millet bildiğiniz üzre Kur’ani bir kavramdır. Bundan dolayı bu kavramın bu nitelikte (milliyetçilik) kullanılıyor oluşu hatalıdır bu da bir galat-ı meşhurdur. İslami terminolojide iki millet tanımı vardır malum: İslam milleti ve küfür milleti. Dolayısıyla Kürt’ün de Türk’ün de bu kimliklerinden önce ölçüsü bu olmalıdır. Kavramlar üzerine yoğunlaşmak bu konuda mühim bir mesele çünkü bazı kavramların anlamlarıyla oynanıyor, bazılarına olmadık anlamlar yükleniyor ve bazılarının da anlamları boşaltılıyor ne yazık ki. Örneğin her iki tarafında yani Kürt ve Türk ulusalcılarının içini boşaltmaya çalıştıkları şehit kavramı buna misal olarak gösterilebilir. İslamcılığın Türkçü etkilerden kurtulması 1970’li yıllara denk gelir. Bugün de yok denecek kadar azdır hamdolsun. Türkçülük ve İslamcılık çok farklı şeyler olarak anlaşılıyor artık.

Bir başka husus genellemecilik ve indirgemecilik bahsinde görülen savrukluktur. Farklı kesimler, topluluklar (Kürtler ve Türkler) çok rahat bir şekilde genelleme yapabiliyor. PKK’nın yapıp ettikleri çok rahat bir şekilde Kürtler denilip bir topluluğun üstüne yıkılabiliyor. Aynısını öteki toplum için de yapıldığını söyleyebiliriz. Genellemeciliğin vazgeçilmez kolaycılığıyla o şablonu koyuyor, insanları zan altında bırakıyor. Doğrusu biz dilimize dikkat etmek zorundayız. Rabbimiz bu konuda Bakara suresinde “Ey iman edenler! 'râine' demeyin, 'unzurna' deyin ve iyi dinleyin” diyerek dil meselesine önem atfetmektedir. Genellemeciliğin bir başka sıkıntısı da bir örnek üzerinden anlatacak olursam; Siyonist İsrail’in yaptıklarını bazı kesimler Yahudiler yaptı diyorlar. Yani şimdi dünyadaki Yahudi nüfusun büyük bir çoğunluğu siyonist eğilimlere sahiptir, burası gerçek ancak gene de çok az bir grup bile olsa siyonist politikalara karşı olan Yahudiler de var. Bunları biliyoruz, medyadan takip ediyoruz ve bu kimseler İsrail tarafından da baskıya uğramaktadır. Yani bu noktada ahlaken biz bu kimseleri aynı kategoride değerlendiremeyiz. Ayrıca bu hareket siyaseten de sıkıntılı bir hareket olur.

Bir başka mesele mazlumiyet ve mağduriyet konusudur. Bu husus biz Müslümanlar için tabi ki çok önemli bir mesele bizler her zaman mazlumun yanında oluruz ancak burada farklı bir mesele var. Mazlumiyet ve mağduriyet her türlü zulmün kılıfı haline getirilmeye başlandı. Misal siyonistlerin Hitler zulmünü bahane ederek durmadan bunu pazarlayarak aslında kendi yaptıkları zulümlere bir kılıf haline getirmeleri. PKK da bunu Kürt halkı üzerinden kullanıyor.

Bir diğer sorun kahramanlık miti. Bu durumu Türk ve Kürt  ulusçuları ve belki de tüm ulusçuluklar çok iyi kullanıyorlar. Mesela Abdullah Öcalan’ın Kürtlerin önderi olarak –bir yerde rastladım buna, ilk önce inanamadım ama daha sonra araştırdım gerçekmiş- işte o yedi yaşındaydı ve annesinin şahsında somutlaşan sistemle mücadele etti gibi ipe sapa gelmez şeyler yayın organlarında özellikle gençlere empoze ediliyor. Aynı metinlerde onun asla bizim gibi bir insan olmadığı ve şekillendiren hatta yaratan gibi ifadeler dahi geçiyor. Mustafa Kemal’le ilgili olarak bunun envai çeşidine rastlamaktayız. Ulusalcıların öncelikle kitleleri etrafında toplamak için bir öndere, bir führere, bir şefe ihtiyaçları olduğu gerçeği bu yaşadığımız somut olaylarda da ortaya çıkıyor. 

Son olarak da değinmem gereken sıkıntılı konulardan birisi; galibiyet tutkusu var Müslüman camiada. Malik olan, hakim olan kim olursa ona sevdalanıyoruz. Biz bu durumu çok öncelerden biliyoruz işte sosyalizmin hakim olduğu devirde İslam ile sosyalizmi, kapitalizmin hakim olduğu vakitlerde ikisinin arasında bağ kurmaya çalıştılar. Tamam da arkadaşlar biz her seferinde bu görece başarı kazanan insanlara yakın durmak zorunda mıyız? Mademki Müslümanız biz Nuh’un (a.s), birkaç kişilik topluluğa sahip olan nice peygamberlerin anlayışlarını, inançlarını nereye koyuyoruz? Mursi ile Sisi’nin yerini nereye koyacağız o zaman? Hangisi zindanda hangisi iktidardadır? Haklılık, doğruluk başarıyla mı orantılıdır?

Panel soru-cevap faslıyla son buldu.

Fotoğraflar: Afgani Türkmen

 

Etkinlik-Eylem Haberleri

Kahramanmaraş'ta Şehitler Gecesi düzenlendi
Muş’ta “Neyi, niçin, nasıl okumalı” semineri yapıldı
Siyonist işbirlikçisi Coca-Cola fabrikası Bursa'da protesto edildi
Gazze nöbeti Saraçhane’de: Direniş sürüyor, dayanışma da sürecek!
Open Refah grubu İstanbul'da Gazze eylemi yaptı