Kürt Sorununda “asıl muhatap” muamması

Kenan Alpay bugünkü köşesinde 'Kürt Sorunu' olarak adlandırılan sorunların 'muhatabının kim olduğu'nu ve neden asli unsurların küstürülmemesi gerektiğini irdeliyor.

Sizce “asıl ve meşru muhatap” mevzusu Kürt meselesini çözmek için mi yoksa 2023 seçimlerine sağlam bir ittifak yaparak girmek için mi ortaya atıldı acaba? Sanki Kürt meselesinin siyasal-ideolojik, tarihsel ve anayasal köklerini hemen hiç tartışmadan sadece CHP ve İyi Parti’nin gövdesini oluşturduğu Millet İttifakı’na HDP’yi katmaktan ibaret son derece fırsatçı ve konjonktürel bir teklif duruyormuş gibi. Teklif edenler de teklife muhatap olanlar da mevcut niyet ve yaklaşım biçiminden hiç de şikâyetçi değiller. Çözüm aşamalarında bazı ihtilaflar belirgin olsa da bilakis memnun gözüküyorlar.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunun çözmek üzere meşru bir muhatap olarak HDP’yi ve Meclis’i işaretleyen siyasal tutumunu hafife almamak lazım. Henüz HDP yönetiminden resmi bir cevap verilmemişken eski eş başkanlardan Van Milletvekili Sezai Temelli’nin “demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır” çıkışıyla boşa düşmüş gibi gözükse de yine de önemini koruyor. Çünkü önce isim belirtilmeden ardından HDP Genel Başkanı Sancar ve akabinde eski genel başkan Demirtaş adına yapılan açıklamalar CHP’den gelen teklife sıcak ve teyid edici bir yaklaşımı izhar etti. Hatta öyle ki uzun yıllar boyunca “irademiz Öcalan’dır” sloganıyla siyaset yapmış çizginin son temsilcileri tuhaf bir biçimde “Sezai Temelli bizi hiçleştirdi. Biz HDP’nin aktör olması için çalışıyoruz, vesayeti reddediyoruz” gibi cümleler bile kurdular. Her ne kadar “Kürt sorununun çözümünde rol alan aktörler” şeklinde gizli bir özne geçiyorsa da resmi beyanlarda o şeklen gizli ama mana itibariyle aşikâr olan öznelerin Kandil ve İmralı olduğu konusunda hiçbir tartışma yapılmıyor asla. Sadece HDP’liler değil CHP ve İYİ Parti kadroları da çözüm ortağı olarak en başa yazılan o iki gizli özne hakkında herhangi bir tartışmaya girmekten özenle imtina ediyordu.

Peki, HDP gerçekten bir muhatap olarak CHP ve İYİ Parti ile yaşanan sorunların çözümüne bir katkı verebilir mi? Mesela HDP kadroları hangi sorunların çözümü için nasıl bir plan ve pratikle öne çıkabilir? Pek somut ve güvenilir plan ve pratikler ufukta gözükmüyor desek yanlış olmaz. Çünkü yakın geçmişte üstelik de İmralı’ya rağmen Kandil-Moskova ve Tahran’la işbirliği yaparak Çözüm Sürecini nasıl sabote ettiğine bütün bir ülke şahit oldu. Çözüme en yakın vasatta ilan edilen özyönetim seferberliği, silah bırakma aşamasında şehirleri cephaneliğe çeviren gerilla taktikleri, 7 Haziran seçim sonuçlarıyla birlikte artan tehdit içerikli mesajlarla koordine edilen provokasyonlar HDP’nin ne derece güvenilir bir aktör olabileceğine ilişkin taze örneklerdir. AK Parti Hükümetine karşı sergilediği pazarlıkta el yükseltme, dayatma ve taktik icabı örgüt içi çelişkileri öne çıkarma tablosu bugün Millet İttifakı’nın artan iştahıyla birlikte tekrar sahneye sürülüyor aslında.

PKK ve PYD’nin hiç olmadığı kadar ağır darbe aldığı adeta eylem iradesinin felç edilip sınırın en uzak noktalarına kadar çekildiği bir vasatta HDP’nin önceki dönem imkânlarına sahip olmadığı ortada. Ancak Temelli’nin İmralı’yı işaret eden söylemi HDP kadroları açısından arkası boş bir söylem değil hala. İmralı’nın manevi, Kandil’in silahlı gölgesinden çıkmaya yeltenebilecek bir HDP profili hayalden ibarettir. Kürt sorununun uzun yıllara sari siyasal-toplumsal kimlik krizinin tezahürlerinden biri olarak bugün siyaset sahnesinde %10-13 bandında seçmen desteği alan HDP’nin gerek ideolojisi gerekse kurucu kadroları bakımından tabanına bu derece yabancı olmasına rağmen varlığını etkin bir biçimde nasıl sürdürdüğü üzerine tartışmak icap ediyor. Terör tehdidini büyük oranda bertaraf etmişken söylemleri hala devletçilik, milliyetçilik ve beka krizi gibi alanlara teksif ederek Türkiye’nin ilerlemesi mümkün gözükmüyor. HDP’nin kirli ve çirkin ilişki ağlarını teşhir etmekten ziyade temel haklar ve özgürlükler alanında güçlü, kuşatıcı ve müşfik söylemlerin siyaset iklimini belirlemesi gerekiyor. Türkçülük, Atatürkçülük, ulus devletçilik retoriği olsa olsa Kürtçü siyasal kadroların siyasal zeminde kritik varlığını perçinlemesine sebebiyet veriyor. Ekonomik göstergelerdeki negatif etki, bürokrasi ve siyasetten kamuoyuna yansıyan can sıkıcı tablolar da bu ideolojik tepkiselliğe iyice meşruiyet kazandırıyor. Asıl ve meşru muhatabı pas geçerek, asıl ve meşru muhatabı kırıp küstürerek gayrı meşru muhataplara muhtaç etmek asli kusur ve en büyük günahtır.

Yorum Analiz Haberleri

Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına
“AB İsrail’i daha ne kadar koruyacak?”
“BM Siyonizm'i ırkçılık saysın”
Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası