Kürt sorunu nedir?

Ali Bulaç

Hakkari baskınında 17 askerin, Diyarbakır'da 5 polisin hayatını kaybettiği sarsıcı terör eylemlerinden sonra "Kürt sorunu" bir kere daha gündeme gelmiş oldu.

Bir kere daha ortaya çıktı ki, Türkiye'nin en önemli, en can yakıcı sorunu Kürt sorunudur. Bu gerçek bize çeyrek asırdır kendini empoze etmesine rağmen, hâlâ soruna yeterince önem verildiğini söylemek mümkün değil. Dahası böyle bir sorunun varlığını kabul etmeyenler bile var. Kabul edenler arasında da sorunun tanımı, kapsamı, derinliği ve çözümü konularında derin görüş ayrılıkları söz konusu. Bu çerçevede sorunun tümüyle bir "terör ve güvenlik"ten ibaret olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Özellikle devlet piramidinde üst tabakalara doğru çıkıldıkça, sorunu salt terörden ibaret görenlerin sayısı ve etkinliği artıyor.

Bir kesime göre, Kürt sorunu bölgenin içinde bulunup da bir türlü aşmaya muvaffak olamadığı "aşiret yapısı"ndan kaynaklanmaktadır. Türkiye, modernleşme sürecine katıldıkça bu handikapı aşacaktır. Sözgelimi kentleşme, ticarileşme, eğitim, refah ve Batı'yla entegrasyon geliştikçe sorun da ortadan kalkacak, çünkü aşiret yapısı ve geleneksel toplumsal-kültürel ilişkiler dağılıp yok olacaktır. Kürt halkını köleleştiren aşiret liderleri, 'feodal ağalar', 'halkı uyutan şeyhler', kısaca katı geleneksel yapıdır. Bu hayli ilerlemeci ve aydınlanmacı bakış açısı, "kimlik meselesi"nin ve buna bağlı ayrılıkçı ya da ayrışmacı taleplerin refah toplumlarında da ortaya çıktıklarını göz ardı ediyor. İtalya, Belçika, İspanya-Fransa veya Kanada'daki örnekler bu tezin ne kadar arkaik olduğunu göstermeye yeter. Bazan zenginler ve "gelişmişler" kendilerinden daha geri ve yoksul olanlardan ayrılmak istemektedirler. Kuzey İtalyanların ayrışma talepleri bunu göstermektedir. Bununla ilgili denebilecek tek şey, kimlik sorunu, geleneksel toplumların değil, tam aksine modernliğin ve modern toplumların temel problematiğidir.

Bununla bir ölçüde bağlantılı diğer bakış açısına göre, sorun tümüyle "ekonomik"tir. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde, diğerleriyle mukayese edildiğinde yoksulluk hüküm sürmektedir. Üretim azlığı, milli gelirden alınan payın küçüklüğü, yüksek doğum oranları, işsizlik, istihdam daralması vb. bir dizi faktör bölgeyi ekonomik bakımdan güçsüz düşürmektedir. Terör, bölgenin beşeri ve iktisadi coğrafyasını çökertiyor. Aslında herkesin tek derdi karnını doyurmaktır. Karnı doyan ve cebi para gören kimse terörist olmaz. Dolayısıyla bölgeye kömür ve gıda gibi ayni yardımları yapmak, bir miktar nakdi katkılarda bulunmak sorunu çözer. Bugünkü iktidar partisinin bu "çözüm"e hayli iltifat ettiği görülmektedir. "Ekonomik" faktörün son derece önemli bir rol oynadığı muhakkak olsa da, bunun da doğru bir tespit olmadığını yukarıdaki somut örnekler göstermeye yetmektedir. Derinden bakıldığında bu bakış açısının bir miktar 'aşağılayıcı' olduğunu dahi söylemek mümkün.

Kürt sorunun salt "dinî duyguların zayıflaması" dolayısıyla ortaya çıktığını, "İslam kardeşliği"nin bunu çözmeye yettiğini düşünenler de var. Hiç şüphesiz sorunun anlaşılmasında ve çözümünde "din belirleyici" bir faktördür, ancak konu soyut bir çerçevede ele alındığında bizi çeşitli yanılgılara götürebilir. Çünkü içi doldurulmamış, hak ve hukuk normlarıyla sınırları tayin edilmemiş ve genellikle bir tarafın lehine işleyen bir kardeşliğin havada kaldığı, yürümediği görülmektedir. Herkesin meşru taleplerinin karşılanması durumunda "İslam kardeşliği" sağlam bir ortak payda olur.

Son olarak hoşumuza gitse de gitmese de, sorunun temelde "etnik" olduğunu, Kürtlerin kimlik talebinde bulunurlarken karşılaştıkları engeller dolayısıyla sorun yaşandığını söyleyenler vardır ki, doğruya en yakın bakış açısı budur. Bunun tarihi arka planı, ulus devlet felsefesiyle ilgili boyutu ve bununla bağlantılı olarak ekonomik, sosyo-psikolojik, uluslararası ve bölgesel yönleri vardır. Güvenlik bu boyutlardan bir tanesidir. Sözü edilen her bir faktör etkileyicidir, ancak hepsi bir arada ele alındığında resmin bütünü ortaya çıkar.

ZAMAN