Kürt sorunu kimin işi?

Ali Bayramoğlu

Önümüzde iki önemli mesele var. İlki yeni anayasa, ikincisi Kürt meselesi... Seçimlerin, bu konuların halli konusunda ortaya koyduğu gereklilik aynı: Uzlaşma ve çoğulculuk...

AK Parti'nin 330 milletvekili barajını aşamaması, yeni anayasa hazırlanması için Meclis'te partiler arası anlaşmayı kaçınılmaz kılıyor. İlk çoğulculuk sınavı bu noktada verilecek. Mutabakat sağlanabilirse Türkiye nefes alacak. Ancak blokaj ve anayasanın rafa kalkması da ciddi bir ihtimal olarak karşımızda duruyor.

Bu sınav AK Parti başta olmak üzere, CHP'den MHP'ye, oradan BDP'ye her partinin sınavı olacak.

Gelelim ikinci meseleye, Kürt sorununa...

Ve son sözü baştan söyleyelim:

Kürt sorununun siyaset içinde çözüme doğru yol alması her şeyden önce BDP'nin ne kadar Türkiye partisi olacağıyla ilgilidir.

BDP meclise 36 milletvekiliyle girdi.

Bu, milletvekili sayısı itibariyle önemli bir başarıdır ve BDP'de yüksek bir özgüven üretecektir.

36 kişilik parti grubuyla BDP, Kürt sorununun alacağı yol kadar anayasa hazırlanma sürecinde kilit bir rol oynama konumuna gelmiştir.

Bu rolü iki istikamette oynayabilir:

1. Talep çıtasını her aşamada yukarı çekerek, bunu sağlamak için şiddet-siyaset sarmalına sarılarak, ayrı bir siyasi yapılanmanın peşinde koşarak...

2. Nihai çözüm ne olursa olsun, bu çözüme şiddeti rafa kaldırıp meşru siyaset üzerinden ilerleyerek ve "a priori" her tür ve seviyede ayrışma fikrinden uzak durarak...

Özetle BDP, Parlamentoda siyaset üzerinden seri ittifaklar üretip, siyaset zeminin genişletecek tutum alabileceği kadar, parlamenter süreci tümüyle gerecek faydacı bir yol da izleyebilir...

Peki, üzerine oturduğumuz zemin ne?

Seçimler veri alınacak olursa, "Kürtler ve talepleri meselesi" masaya pek çok açıdan yatırılmayı gerektirir.

Şöyle:

Evet, BDP 36 milletvekili çıkarmış, Hakkâri, Diyarbakır gibi illerde 2007 seçimlerine oranla AK Parti'yi geride bırakmıştır.

Ancak, toplam oy sayısını arttıramamıştır. Hatta bu konuda tüm Doğu ve Güneydoğu dikkate alınacak olursa, AK Parti'nin gölgesinde kalmıştır.

Buna karşılık AK Parti Güney Doğu'da ikinci parti olduğu illerde yüksek oy almış, Urfa, Bitlis, Siirt, Van gibi illerde ise birinci parti olmuştur.

Ortaya iki farklı seçim haritası kadar, her ilde AK Parti'nin içinde yer tuttuğu katmanlar çıkmıştır.

Başka bir açıdan bakılırsa BDP'nin AK Parti'yi bölgeden atma planı sonuç vermemiştir.

Bu durumda Kürtleri BDP kadar AK Parti'nin temsil ettiğini söylemek yanlış olmaz...

Peki, Kürt sorununa bakışları ne, bu iki partinin?

AK Parti'nin Kürt politikası özetle, "Kürt varlığının kabulü" ile "Kürt kökenli vatandaşların kimlik taleplerini karşılayacak bireysel haklar çerçevesinde özgürlükler zemini"nin oluşturulması olarak tanımlanabilir.

BDP'nin iki temel önceliği ise, "muhatap alınma ve (kolektif hak ve siyasi statü merkezli) kendini yönetme meselesi. Buna ulaşmak için her aracı kullanıyorlar.

Hangi yol tutturulacak?

Sık söylüyoruz, ideali ikisinin arasını bulmaktır.

AK Parti'nin KCK gibi asayişçi adımlardan, seçim kampanyasında keskin tavırlardan uzak durması, genel demokratikleşme bakışına BDP'yi muhatap almayı ve kuvvetli bir yerel yönetimler reformunu eklemesi gerekiyor.

BDP ise, Kürt meselesini kendi Kürt politikasına esir etmekten uzak durmakla işe başlayabilir. En azından siyasetin tek taraflı zorlamalardan farklı bir yol olduğunu görmelidir.

Ülkenin en yakıcı sorununun çözümü buna bağlı...

Savaş da var yolun sonunda, ummadığımız kadar büyük bir barış ışığı da...

Kürt sorunun çözmüş bir Türkiye'nin alabileceği yolu tasavvur bile etmek güçtür...

YENİ ŞAFAK