Kürt sorunu için cilaların dökülme vakti

Geçenlerde Yasemin Çongar önemli bir tesbit yaptı ve “AK Parti’nin takvimi, hayatın takvimi” başlıklı yazısında, Kürt sorunu üzerine iktidar partisinin kendine ait bir çözüm takvimi olduğunu, ama hayatın ritminin bunu beklemeyeceğini söyledi.

Nitekim BDP tarafından çift dilli hayatı meşrulaştırmayı hedefleyen yeni atağı, buna DTK’nın Diyarbakır’da topladığı kongrede demokratik özerklik taslağını tartışmaya açması kendine dair bir açılım gündemi olan AK Parti’nin sinir uçlarında sızlama yaptı.

Erken manevralarla BDP’nin barış sürecini sabote etmeyi ve partilerini zor durumda bırakmayı amaçladığını söylediler.


Bizim gazetede yer alan habere göre, devlet yetkilileri beş sene içerisinde Kürtçenin anadil olarak okutulması dâhil birçok reformun hazırlığı içerisinde olduklarını iletmişler Talabani’ye. Erbil’de Kürtçe öğretim yapacak öğretmenler hazırlanıyormuş.

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani böyle diyor. Apo’ya “sabırlı ol, savaşı yeniden başlatma, hükümeti seçim öncesi zor durumda bırakma” mesajları gönderiyor.


***

Beş yıllık süreyi duyduğumda “Bu çok uzun bir zaman” dedim içimden.

Ateşkesleri altı ay, altı ay, bin bir meşakkat ve kayıpla uzattığımız bu dik yamaçta, nasıl olur da bu kadar rahat bir takvim öngörülebilir?


Ama belli ki, AK Parti böyle düşünüyor. Seçimlere kadar milliyetçi oyları kaybetmemek, MHP’yi barajın gerisinde tutmak, mümkün olduğunca da Kürt ve kıyı oylarını toparlamak istiyor.


AK Parti gibi meşruiyetini halktan alan “devlette yalnız bir siyasi parti” için anlaşılmayacak şey değil bu.


Gözden kaçırmamak gereken bir ayrıntı var:

AK Parti, şu an için rakiplerinden iki kat daha fazla oy toplamak zorundadır. Yüzde 47 yerine yüzde 37 ile iktidar olan eğer AK Parti ise, bunun moral anlamından öte, meşruiyetle ilgili bir etkisi olur.


Çünkü AK Parti bir siyasi partidir, diğerleri ise vesayetin TBMM şubeleri...


AK Parti’nin pragmatik siyasi geleneği kadar, takvim sendromunun altında bu unsur yatıyor. Ama bu açıklamalar hayatı durdurmaya, ya da AK Parti’nin başarısına yeter mi?

Ya da AK Parti ve Türkiye’nin kaderini birleştiren bu anlayış ne kadar doğru?

Birileri sizin takviminizin tıkır tıkır işlemesine sizce çomak sokan siyaset ürettiğinde, onlara “suikastçı, sabotajcı” diyemezsiniz.


BDP ile ortak bir çözüm ajandanız var da, kalleşlik ediyorlarsa bilemem, açıkça söyleyiniz.

***

DTK’nın demokratik özerklik taslağına gelince...

Benim BDP, DTK ve PKK’yi merkez alan tüm yapılanmalarda gözlemlediğim ciddi bir özensizlik ve acemiliğin olduğu.


Taslak BDP’nin sitesindeki versiyonundan çok daha spekülatif, popülist, muğlak, hedefsiz.


Libya Arap Cemahiriyesi benzeri bitik, köhne bir dikey yapılanma modeli bu.

Totaliter örgütlenme dünyada terk ediliyorken, toplumu bireyden, aileden, ihtiyarlar heyetinden merkezî parlamentoya gönderilecek temsilciye kadar tek elden örgütlüyor.


Gençlerin cinselliğinden girmiş, ailenin yeniden yapılandırılmasından çıkmış.


Kürt tarihini yeniden yazmaktan bahsediyor. Yani bildiğin Kürt Tarih Kurumu kuruyor.


1921 Anayasası’ndan, BDP taslağından daha geri, tam bir Kürt Kemalizm’i.


Okurken içim ürperdi, “böyle bir ülkede yaşamak istemezdim” dedim.

1940 Türkiyesi’ne dönmek gibi.

Taslak, son dakikada hazırlanmış ve sokuşturulmuş kongreye sanki...

***

Geçen perşembe gecesi konuk olduğum NTV’deki Çiğdem Anad’ın programında Sayın Gültan Kışanak’tan bir türlü köşeli cevaplar alamadım bu konuda. Sağolsun tam bir siyasetçi kıvraklığında çok konuştu ama hiçbir şey söylemedi.

Taslak hakkında sadece “İyi yazılmamış, doğru” diyebildi Kışanak.


Diğer Eşbaşkan Selahattin Demirtaş ise, Galip Ensarioğlu’nun “Özerklik Kürtlerin asıl talebi değil” sözüne “Müsaade etsinler de Kürtler adına siyasi temsilcileri konuşsun” buyurmuş.

Galip Ensarioğlu Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı, binlerce kişilik köklü bir ailenin önde geleni...

E, peki nasıl tartışacağız biz bunları? Bir yanda AK Parti’nin takvimi, diğer yanda PKK’nin vesayeti...

Özerklik ya da federasyon “bütün Kürtlerin” talebi değil.


AK Parti’nin sadece kendi takvimini önemseyen kibri ile, PKK’nin ‘bu kasabanın şerifi benim’ efelenmesi arasında mı kalacak Kürt açılımı?


AK Parti kendine mahsus bir çözüm takvimi ve oy peşinde koşarken, PKK de demokratik özerklik adı altında farklı düşünen diğer tüm Kürtleri dışlayan bir egemenlik kurma niyetinde.

Çoğulculuk, demokrasi, özgürlük laflarıyla bezenmiş taslak ve söylemlerin içinden bu zihniyet sırıtıyor.

Bugün Emin Aktar’ın Neşe Düzel’e dediği gibi, birlikte samimi bir biçimde çalışarak çoğulcu bir demokrasi ile tüm kibrimizle iki ayrı faşist devlete varacağımız bir yol ayrımındayız.


Tüm cilaların döküleceği zorlu bir sınav doğrusu.

TARAF