Kürt coğrafyasında siyaset zemini daha çok Kürt sorunu bağlamında ve PKK/BDP üzerinden gündemleşmekte. Oysa gerek düşünce, gerekse de örgütlülük bazında heterojen bir mahiyet arz etmekte. Çok miktarda ve geniş bir yelpazede çeşitli İslami ve ideolojik gruplar bu coğrafyada faaliyet yürütmekte. Ancak gerek çatışmalı süreçte gerekse de şimdiki çözüm sürecinde bu çeşitlilik Türkiye kamuoyuna pek yansımadı, yansımıyor. Bütün süreçler PKK/BDP ile Devlet/AK Parti arasında yürüyor. Sürecin yegâne muhatabı da yine PKK. Arada sırada farklı çevrelerden farklı sesler çıkıyor ancak bunlar son derece cılız kalıyor.
Bölgedeki Kürtlerin yarısının oyunu alan ve onların temsiliyetini kazanan BDP, bütün Kürtlerin temsilcisi olarak kendini lanse ediyor ve öyle davranıyor. AK Parti ise bölgede kendisine oy veren kesimleri bile temsil etmekten uzak. Bölgenin farklılığı ne mecliste, ne medyada ne de siyaset sahasında temsil ediliyor. Bu da bölgeye hâkim iki parti dışında, yeni arayışları ortaya çıkarıyor.
10 yıldır bölgede iki partili bir sistem söz konusu. Bölge illerinin tümü birlikte baz alındığında iki parti toplam seçmen kitlesini yaklaşık olarak yarı yarıya paylaşıyor. Her bir parti kendi kemik oyları dışında, bir de yekdiğerinin başarılı olmasını istemeyen seçmeni de yanına çekiyor. Yani BDP’nin başarılı olmasını istemeyen kitleler AK Partiye, AK Partinin başarılı olmasını istemeyen kitleler ise BDP’ye oy veriyorlar. Ciddi istatistiklere dayanmasa da, azımsanmayacak bir seçmen kitlesinin oy tercihini, -tabir yerinde ise- “hubbu Ali”den öte,“buğzu Muaviye” yaklaşımı belirliyor. Başka alternatif siyasi hareketin ortaya çıkamayışının nedeni de bu iki parti arasındaki kıran kırana mücadelenin seçmeni iki ana gövdede kutuplaştırması.
Zira bölgede iki siyasi parti arasındaki çekişme batıdaki CHP – AKP arasındaki çekişme gibi, sert bir kutuplaşmaya dönüştü. Kürt seçmenlerin bir kısmı AK Partinin kimi politikalarını, Kürt sorununa bakışını yanlış veya yetersiz bulmasına rağmen oyunu AK Partiye veriyor. Alternatif olmadığından değil, sosyalist ve laik görüşe sahip PKK’nin İslam ve Müslümanlar hakkındaki yer yer düşmanlığa varan tutumundan ve bölgedeki ahlaki dejenerasyonda payı olduğunu düşündüğünden BDP’nin başarılı olmasını istemiyor. Bundan dolayı da yakın tehlike addettiği BDP’nin en büyük rakibi, muhafazakar AK Partiye oy vermeyi tercih ediyor.
Benzer bir durum, BDP seçmeni için de geçerli. Bir kısım seçmeni BDP’nin sosyalist, din dışı ve hatta din karşıtı politika ve söyleminden rahatsız olmasına rağmen, AK Partinin Kürtleri temsilden uzak olduğunu düşündüğünden, başarılı olmasını istemiyor ve Kürtleri daha fazla temsil ettiğini düşündüğünden oyunu BDP’ye veriyor. Bu kamplaşma bölgede üçüncü bir siyasi oluşumun güçlenmesine bugüne kadar izin vermediği gibi, her iki partinin memnuniyetsiz kitlesini partilerinden kopmaktan korumuş oluyor.
Yine de buna rağmen, bu iki parti dışında kalan birçok grup, bölgede bir siyasi boşluk olduğunu düşünüyor. Bu iki partiye oy veren ama partisinden memnun olmayanlarla, hiç oy kullanmayan geniş bir kitlenin olduğu yönündeki varsayım, siyaset arenasına çıkmak isteyen çeşitli çevrelerin iştahını kabartıyor. Bu “boşluk” düşüncesi yeni parti arayışlarını da son yıllarda hızlandırdı. Son zamanlarda daha özgürlükçü bir ortamın gelişmesi de bu arayışları hızlandırmışa benziyor.
Hüda-Par
Hizbullah kökenli kişilerce kurulan Hüda-Par, yerel seçimlerle birlikte ilk defa seçmenin karşısına çıkacak. Hüda-Par, bu seçimde kayda değer bir çıkış yakalayıp, memnuniyetsiz kitleler için ciddi bir alternatif olmayı amaçlıyor. Hedef kitlesi dindar Kürtler olan Hüda-Par, cesur ve atak bir siyaset izliyor. Seçim propagandasını BDP’nin din dışı/karşıtı tavrına, AK Partinin ise sistem partisi olduğu iddiasına dayandırıyor.
Doğal olarak en fazla AK Parti seçmenini hedefliyor. Fakat son dönemlerde dindarlık vurgusunu giderek artıran ve dindar kesimlerin tek adresi olma iddiasındaki AK Parti karşısında işi kolay değil. Seçmenin sandık başı psikolojisini belirleyen duygulardan biri de yukarıda değindiğimiz “ötekinden duyulan kaygı”. BDP karşısında oyların bölünmesini istemeyen dindar seçmenler, Hüda-Par’a verilecek her oyun nihai tahlilde BDP’ye yarayacağını düşünebilir ve bu nedenle Hüda-Par’ı “bir bölen” olarak görebilir.
Hüda-Par, sadece ak parti seçmenini muhatap almama iddiasında, yanısıra BDP tabanındaki dindar Kürtler de partinin hedefi. İki çevre arasında, geçmişte yaşanan kanlı çatışmalardan dolayı, BDP seçmeninin Hüda-Par’a teveccühü zayıf görünüyor. Kürtlük vurgusu üzerinden ise BDP seçmenini etkilemesi güç.
Yine de bölgede belli bir taban ve örgütlülüğe sahip olan ve Refah Partisinin bir dönem yaptığı gibi ev ev, dükkan dükkan dolaşan, ayak basılmadık mezra ve köy bırakmayan Hüda-Par, bugün olmasa da gelecekte etkili olacağı bir vasat tesis edebilir. Ayrıca sandıklarda BDP’lilerin hile yapmasını engellemekteki kararlılıkları, BDP oylarında belli bir düşüşe neden olabilir. Bölgede, BDP’nin baskı ve hileyle elde ettiği yüzde 10-15 gibi bir şaibeli oyu olduğu konuşuluyor. Hüda-Par’ın sandığa sahip çıkması şüphesiz kendisi ile birlikte AK Partiye de yarayacaktır.
Hüda-Par çevresi, bugüne kadar sesini en yoğun anlamda iki şekilde duyurdu. Birincisi içinden geldiği çevrenin tertip ettiği Peygamber mitingleri. Tüm Türkiye sathında yılda bir yapılan bu mitingler, parti çizgisi ve kadroları için en güçlü tanıtım aracı. İkincisi de sık sık PKK’nin saldırılarıyla gelişen gerilim ortamı. Bu çevre, ulusal medyada bugüne kadar en fazla ve hatta neredeyse sadece bu konu üzerinden gündem oldu. Çelişki gibi görünebilir ama bu çevrenin sesini Türkiye’ye en fazla PKK’nin saldırgan tutumu duyurmuş oluyor.
Hak-Par
Bölgede taban arayışı içinde olan diğer bir parti de Hak-Par. Abdulmelik Fırat döneminde az da olsa belli bir popülaritesi olan bu parti, bugüne dek BDP karşısında bir varlık gösteremedi. Parti, Fırat’ın vefatıyla tamamen Burkaycıların eline geçti. Kemal Burkay’ın genel başkanlığı pek işe yaramış görünmüyor. Önceki seçimlerde BDP’nin bağımsız adaylarını desteklediği için, PKK dışı milliyetçi Kürt hareketlerinin ağır eleştirilerine maruz kaldı.
Hak-Par, bugüne kadar federasyon tezi dışında özgün siyaset ortaya koyamadı. Milliyetçiliğin BDP gibi çok güçlü bir adresi varken salt Kürt sorunu ve milliyetçilik üzerinden bir çıkış yakalaması ise yakın vadede mümkün görünmüyor.
Azadi İnisiyatifi
Bu partiler dışında, partileşme girişimleri de var. Bunlardan Azadi İnisiyatifi ağırlıkta Kürtlük ve dindarlığı birleştiren eklektik milliyetçi bir söyleme sahip. Karşısına konumlanıp, eleştiri konusu yaptığı esas kesim AK Parti ve bölgedeki İslamcı yapılar. Birçok konuda BDP’den farklı düşünse de görünüşte en fazla BDP söylemiyle paralelleşiyor. Kürtler arası birlikdüşüncesi, bu kesimi BDP’ye yakın tutuyor. Suriye’deki direnişi sadece Kürtler bazında değerlendiren bir yaklaşıma sahip ve Suriye Kürdistan’ında PYD ile muhalif gruplar arasında yaşanan çatışmalarda daha çok ulusalcı bakış açısını benimsiyor.
Azadi İnisiyatifinin destekçi ve bileşenleri farklı İslami kesimlerden geliyor. Yapının içinde seçimlerde BDP’yi destekleyen çok sayıda kişi de var. Ayrıca kurucu kadrodan bazı kişiler, PKK dışı çeşitli Kürt ulusalcı gruplarını bir araya getiren Tev-Kurd içinde de yer alıyor. Zaten İnisiyatif, katılımın kurumsal değil bireysel olmasını istiyor. Bir kişi hem kendi grubu içinde kalıp, hem de inisiyatif içinde yer alabiliyor.
İnisiyatif kendini Kürdistanî olarak tanımlıyor. Ümmet meselesine de bu bağlamda bakıyor. İnisiyatifin, içindeki bazı etkili kişilerin, dindar kişi ve gruplarla hakkında yaptıkları oldukça ağır eleştiriler nedeniyle İslami kesimlerle ilişkisi sağlıklı değil. Şüphesiz milliyetçilik bölgede son yıllarda ciddi bir şekilde sosyalleşiyor. Milliyetçi söylemin müşterisi artıyor ancak unutmamak gerekir ki, milliyetçiliğin çok güçlü bir adresi var: BDP. Kürt milliyetçiliği PKK üzerinden ve PKK ideolojisine ilişik olarak geliştiğinden bu tarz radikal sentezci yapıların milliyetçilik üzerinden taban bulmaları kısa ve orta vadede mümkün görünmüyor.
Tev-Kurd
PKK dışı seküler Kürt ulusalcıları da uzun zamandır partileşme çalışmaları içinde. 2003’ten sonra artan bu çabalar, önce Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu (KUDÇG) adı altında, eski Devrimci Demokratlar, Rızgariciler, KUK, Burkaycılar, MESOP, HAKPAR gibi yapılar bir araya geldi. KADEP de dâhil edilmek istendi ama Şerafettin Elçi buna hiç yanaşmadı. İslami kesimden Kürtçülüğe yatkın olan bazı şahıslar da katıldı. Çalışmalarına daha sonra Kürt Demokratik Birlik Hareketi (Tev-Kurd) adıyla devam eden bu yapıda İbrahim Güçlü, Fuat Önen, Sabahattin Korkmaz, Sıdkı Zilan, Bayram Bozyel gibi isimler öne çıktı.
Tev-Kurd her ne kadar kendini bir siyasi hareket olarak tanıtmasa da aslında kuruluş motivasyonu, var olan mevcut PKK dışı “Kürdî” yapıları bir araya getirip tek ve güçlü bir siyasi birlik oluşturmaktı. Ancak yapıda yer alan her kurumun, ayrı örgütlenme ve parti çalışmaları içinde olması, zamanla grubun içinin boşalmasına neden oldu. Mart 2012’de yapılan 6. Kongresinde, Dema Nu çevresinin de Tev-Kurd'ten ayrılmasıyla Tev-Kurd’te kurumsal temsilin kalmaması ve yapının temel misyonu olan Kürt grupları arasında birlik kurma zemininin ortadan kalkması nedeniyle bu grup faaliyetlerini durdurma kararı aldı.
ÖSP
Vaktiyle Tev-Kurd içinde yer almış olan Sosyalist Mezopotamya Dergisi çevresi de Aralık 2011’de kurulan Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) ile birlikte, uzun süredir MESOP adıyla yürütülen partileşme çalışmalarını tamamladı.
ÖSP, katı sosyalist bir yaklaşımı benimsiyor. AK Parti eleştirilerine de yansıyan ciddi bir aydınlanmacı bakış hâkim partiye. Katı sosyalist aydınlanmacı söylem, Kürt milliyetçiliği ile mezcedilmiş. Partide bu iki düşünce at başı gidiyor. Bölge sosyolojisine oldukça yabancı, 80 öncesine ait nasyonal sosyalist bir dil ile bölgede bir varlık gösterme imkânı bulabilmeleri, görünür gelecekte mümkün değil.
Kürdistanî Parti Girişimi
Yine daha önce Tev-Kurd içinde yer almış olan, 80 öncesinin eski Kürtçü grupları DDKD, KDP, Ala Rızgari, Özgürlük Yolu, KUK, Rizgari, Kawa, Tekoşin gibi gruplar da uzun süredir partileşme çalışması yapıyorlardı. Tev-Kurd içindeyken başlatılan Kürdistanî Parti Girişimi uzun uğraşlara rağmen bir sonuç vermemişti. Aynı çevreler yeniden siyasi bir parti kurmak amacıyla bir araya gelerek Ekim 2013’te Kürdistanî Parti Girişimi’ni kurdular. Bir kısmının bugün neredeyse hiç üyesi kalmamış olan ve daha önce de Tev-Kurd içinde ciddi tartışmalar yaşayan bu grupların ciddi bir tabanı yok. Kendi aralarında da uyumlu bir dil geliştiremediler. PKK’den farklı olarak açık bir şekilde federasyon ya da ayrılığı savunuyorlar. PKK ve Apo motifine karşı KDP ve Barzani motifini öne çıkarıyorlar. Zaten Kürtçüleri çok büyük oranda kendi tabanı üzerinden konsolide eden PKK duruyorken, bu kesimin kitleselleşmesi için salt bir Kürtçü söylem yeterli görünmüyor.
KADEP
Şerafettin Elçi’nin kurduğu ve kendisiyle özdeşleşmiş olan KADEP, kurulduğundan itibaren bir varlık gösterememişti. Son genel seçimlerde bağımsız blokla ittifak ederek BDP seçmeninin oylarıyla meclise girdi.
KADEP, Şerafettin Elçi’nin varlığında ağırlıklı olarak fedaratif bir yapıyı savunuyor ve geleneksel yapıya bağlı muhafazakar Kürtlerin oyuna talip oluyordu. Şerafettin Bey’den sonra partinin nasıl bir politika izleyeceği süreç içinde ortaya çıkacak.
KADEP, Şerafettin Beyin ölümü sonrasında zaten zayıf olan siyasetteki ağırlığını iyice kaybedebilir. Şu an itibariyle bölgedeki söylem tekelini kırabilecek çok sesli bir siyasete katkı sunabilecek bir pozisyonu söz konusu değil.
Siyasi Çeşitlilik Bölgeyi Çok Sesli Kılar Mı?
Bu kadar çok parti ve parti girişiminin, bölgedeki hâkim iki partili sistemi çok partili bir sisteme dönüştürmesi yakın gelecekte mümkün mü? Pek mümkün değil. Siyaseti salt seçimler ve güç dengeleri üzerinden değerlendirmeyip, söylem çeşitliliği açısından değerlendirdiğimizde ise kısa vadede olmasa bile orta vadede birçok seslilik birçok seslilik ortamı yakalanabilir.
BDP dışındaki tüm parti ve girişimler içinde en fazla iddialı, örgütlü ve tabanı olan kesim Hüda-Par. Şimdilik sadece Hüda-Par çevresi -biraz da PKK’nin saldırgan tutumu vesilesiyle- kısmen sesini duyurabiliyor. Fakat onun da bu keskin kutuplaşmış tablo içinde kendine yer bulabilmesi için çok uzun bir zamana ve zorlu bir sürece ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Bölgenin özel şartları siyaseti zor ve çetin bir iş kılıyor. Kanın aktığı yerde her türlü söylem kolaylıkla buharlaşıyor. Egemen Kürtçü siyasetin tehdit, baskı ve kara propagandası da genelde bu yolla meşrulaşıyor. AK Parti gibi bir iktidar partisi bile bu zorlu bölgede kendini ifade etmede zorlanırken, diğer siyasi oluşumların bu puslu havada bir söylem ve aktivite üretmeleri şöyle dursun seslerini duyurmaları bile çok zor.
Normalleşme olmadan ve AK Parti ile BDP arasındaki gerilim ortadan kalkmadan, üçüncü bir aktörün bölgedeki söylem tekelini kırması, bu iki partiyi sandıkta da söylemde de zorlaması şimdilik çok cılız bir ihtimal.
(Bu yazı aynı zamanda Star Açık Görüş'te de yayınlanmıştır)