Kürt meselesinde muhatap sorunu

Oral Çalışlar

Siyaset, hayatla birlikte bir anlam kazanıyor... Bizim kuşak için ‘Kürt sorunu’nu çok farklı şeyler ifade ediyordu. Kürt sözcüğü, söylenmesi ‘caiz olmayan’ sözcükler arasında sayılıyordu. Daha düne kadar, devletin önde gelen kurumları, Meclis’te grubu bulunan DTP’yi ‘muhatap’ kabul etmiyordu. Genelkurmay Başkanı Başbuğ, DTP  olduğu sürece Meclis’i boykot edeceklerini söylüyordu. Başbakan Erdoğan, DTP’lilerin elini bile sıkmaktan yana değildi.
Bildiğimiz şey, ‘Kürt sorunu’nda devletin bir hamle içinde olduğu. Başbakan ‘Kürt açılımı’ndan söz ediyor. Cumhurbaşkanı’nın bu konuda ‘tarihi bir fırsat’ dediğini biliyoruz. Açıkçası, devlet tarafı işin çözümü konusunda bir şeyler yapmaya niyetleniyor. Başbakan, çalışmalar tamamlandığında ‘açılım’ın ne olduğunu da açıklayacaklarını söyledi.
Türk siyasetinin psikolojik dokusuna milliyetçilik hâkim... Bu milliyetçilik dokusu, kendisine siyasetçiler içinden, devlet içinden kolaylıkla destek ve yandaş yaratabiliyor. Hal böyle olunca, sorunu çözme yükümlülüğüyle karşı karşıya bulanan iktidar sahiplerinin uğraştıkları en önemli soru, ‘bu alandaki milliyetçik engelini nasıl aşabiliriz’ sorusu oluyor.
Şimdiye kadar ‘Kürt meselesi’nin ana merkezi askerdi. Asker ise siyasi çözüm, sivil çözüm gibi sözcükleri bile duymak istemiyordu. Gel zaman git zaman, ‘askeri çözüm’ün bir çözüm olmadığı toplumun önemli bir kesimi tarafından anlaşılır hale geldi. Askerlerin kendileri de bu konunun çözümünün askeri alanda olamayacağını gösteren açmazlarla yüz yüze geldiler. Sınır ötesi harekâta başlangıçta yüklenen olağanüstü iyimser değerlendirmeler, yerini ‘böyle olmuyor’ gerçekçiliğine bıraktı. Tabii, şiddettin çözüm olmadığını söylemek farklı, bu fikri gerçekten içselleştirebilmek farklı. Gerçek içselleştirme olmadığında, ‘şiddet çözüm değildir adlı panelde kavga çıkarmak’ esprisiyle tanımlanan durum ortaya çıkıyor.
Asker şimdi ‘siyasi çözüm’  noktasına geldi mi diye sorarsanız, buna ‘evet’ demek kolay değil. Askerin bu işin bir askeri sorun olduğu noktasındaki tutumunun gerçek anlamda değiştiği söylenemez. Ancak askerin sesi eskisi kadar yüksek çıkmıyor, itirazlarında da o kadar kararlı değil. Çünkü askeri yoldan bir başarıya ulaşılmadığı gerçeği giderek netlik kazanıyor.
***
Türkiye çok önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçiyor. Askerin, demokrasi dışı yapılanmaların siyaset içindeki alanı giderek küçülüyor. Türkiye’nin demokrasinin kurallarının işlemesi açısından bir normalleşme sürecine girmiş olduğunu söylemek aşırı iyimserlik sayılmaz. Taşlar zor da olsa yerine oturuyor. Bu normalleşmenin en büyük göstergelerinden birisi Ergenekon davası. Siyasete, siyaset dışı yollarla müdahale eden, etmeyi bir alışkanlık haline getiren kesimlerin bir bölüğü bu nedenle yargı önünde hesap veriyor. Darbecilerden, suikastçılardan hesap sorulabileceği gerçeği, sivil alanı güçlendiriyor.
Türkiye’nin çözüm  üretme yeteneği ve becerisi geçmişle kıyaslandığında çok artmış durumda. Geçmişte bu alanı tıkayan bir çok güç bugün eski cesaretlerine, atılganlıklarına sahip değiller.  Vakit kaybetmeden bir şeyler yapılmaya başlanması hem gerekli hem de olanaklı hale gelmiş durumda. ‘Bugün hemen şimdi’ bir şeyler yapılabilir. ‘Bugün hemen şimdi’ çözüm için kararlı adımlar atılabilir.
Tabii her çözüm imkânı aynı zamanda kargaşalık ve eski kalıpların yerinden oynaması  olgusunu da beraberinde getiriyor. Şimdiye kadar çözümün yasal alandaki seçilmiş muhatapları büyük ölçüde yok sayıldılar. DTP, neredeyse bir an önce susturulması gereken bir düşman güç muamelesi gördü. Son zamanlarda İspanya’daki bazı örnekler aktarılarak DTP’nin kapatılması isteğini meşrulaştıran, onu destekleyen yorumlar hız kazandı. Bu yorumları yapanlar, İspanya’daki demokratik atılımları Türkiye ile karşılaştırmayı pek tercih etmiyorlar. Ancak İspanya’daki demokratik açılımları yaparsınız, ondan sonra İspanya’da parti kapatma rejimini Türkiye ile karşılaştırmanızın bir anlamı  olabilir. İspanya’da Bask bölgesine sağlanan yasal demokratik açılımlarla Türkiye’deki durumu karşılaştırdığımız zaman DTP’nin kapatılmasını isteyen yaklaşımların ne kadar sağlıksız olduklarını görebiliyoruz.
‘Kürt açılımı’ yaptığınızı, böyle bir açılıma hazırlandığınızı söylerken, bu konunun meşru temsilcilerini yok sayarsanız, partilerini kapatırsanız, onları dikkate almadan tek taraflı çözümler ürettiğinizi sanırsanız, bir yere varamazsınız. Kürtlerin seçilmiş temsilcileri var. DTP bunların en önde gelenlerinden birisi, çünkü Kürtlerin yaşadığı bölgelerde en yüksek oyu almış, en fazla seçmen desteğine sahip olan parti. Kürtlerin AKP içinde de temsilcileri bulunuyor. Bölgeden seçilen ve Kürt kimliği konusunda duyarlı çok sayıda milletvekili bulunuyor. Çözümün önemli muhataplarından birisi de onlar. Yani Kürt meselesinin gerçek muhatapları belli, bu muhataplar bir sırlar dünyasının içinde yaşıyor da değiller, kim oldukları, nerede yaşadıkları biliniyor...
Tayyip Erdoğan’ın bu konuda onlara ne kadar danıştığının sağlıklı şekilde değerlendirilmesine ihtiyacımız var.
Güneydoğu’daki baroların, ticaret ve sanayi odalarının, mimar ve mühendis odalarının, memur ve öğretmen örgütlerinin, tabipler odasının, insan hakları derneklerinin, KAMER’in ve benzer sivil toplum kuruluşlarının seçilmiş yönetimleri de, büyük ölçüde bölgedeki sivil iradeyi yansıtıyorlar. Çözüme onlar da katkıda bulanacaklar. Onların yok sayılması söz konusu olamaz. 
***
Çözümün iç muhatapları olduğu gibi dış muhatapları da var. Kuzey Irak’ta hâlâ egemen olan ABD bu muhataplardan birisi. Kuzey Irak’taki Kürdistan yönetimi ve Irak yönetimi de konunun bölgesel muhatapları arasında sayılabilir.
Türkiye’nin, bugüne kadar konunun iç ve dış muhataplarını pek dikkate aldığı  söylenemez. Neredeyse konunun bütün gerçek muhataplarını düşman gibi gördük. Çözüm isteği olmadığı için onlardan gelen istekler de dikkate alınmadı.
Hükümet anlaşıldığı kadarıyla bu kez konuyu bir ölçüde olgunlaştırmadan kamuoyuna açmak istemiyor. Bu anlaşılabilir bir yaklaşım. Konunun muhataplarıyla görüşülmeden çözüm üretilmeye kalkışılmasıysa, bu yaklaşımın sorunlu tarafını oluşturuyor.
Sanırım ‘çözüm paketi’ hem ABD ile görüşülüyor, hem de Kuzey Irak’taki Kürdistan yönetimi ile temas ediliyor. Irak yönetimi de durumdan haberdar. Buraya kadar tamam. Ama çözümün asıl tarafı olacak kesimlerle bir temas olduğundan söz edilemez. DTP ile bir görüşme yapıldığını duymadık. AK Parti’nin Kürt milletvekillerinin sırf bu amaçla ciddi bir şekilde dinlendiği yönünde bir bilgiye sahip değiliz. Bölgedeki sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de dikkate alınmıyor.
‘Çözüm’, gerçek muhatabını bulmadan, çözüm haline dönüşemez.

RADİKAL