Kürt meselesinde asıl konuşması gerekenler

Serdar Demirel

Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğu çok etnikli, çok kültürlü ve çok dilli bir yapıya sahip. Ancak Türkiye örneğinde olduğu gibi ulus devletler veya Pakistan örneğinde olduğu gibi ulus devletleşme sürecini idrak etmekte olan ülkeler, etnik problemlerle kıvranıyor.

Türkiye’de Kürt meselesi, Pakistan’da Belüç ve Peştun meselesi, Fas’ta Berberi meselesi hep bu kabilden..

Sanki Müslüman coğrafya tarih boyunca eşi az görülür bir medeniyet tecrübesinde, farklı etnikleri bir arada barış içerisinde yaşatmanın örnekliğini üretmemiş gibi!..

Bu tecrübeyi görmek için tarihî Bağdat’a, İstanbul’a, Kudüs’e veya Kurtuba’ya bakmak bile yeter..

Sorunun kaynağı elbette ötekini red üzerine kurulu ulus devlet anlayışı ve bu anlayışın ürettiği ilkel pratiklerdir. Lâkin yeni bir sürece girdik. Bu yanlışlar tartışılıyor artık. Belli ölçüde de kabul ediliyor. Solcular, liberaller ve hatta ulusçular kendi perspektiflerinden çözümler de koydular ortaya.

Ama, nedense Müslüman kesimin sesi gerektiği gibi gür çıkmıyor!

Hâlbuki, tek çatı altında ama kendi ırkına yabancılaşmadan farklı etnik kökenli insanlarla birlikte, eşit ve onurluca yaşamanın en güzel tarihsel tecrübesini sunmuş Müslümanlar, gür sesle söz almalıdır.

Çünkü, bu tecrübenin öznesi olan insanın algı dünyası ve bu insan topluluğunu var eden dünya görüşü, bugünün etnik problemlerini çözmek için güçlü bir referans kaynağı teşkil etmektedir.

Bunu biraz açalım.

Müslüman dünyanın temel bilgi kaynağını vahiy oluşturur. Bu kaynak aynı zamanda inananların şuur dünyasını inşa eden temel kaynaktır da.

Bunun konumuzla ilgisi nedir?

İslâm vahyi, Müslümanların şuur dünyasını, bu şuur dünyasının kullandığı dili ve bu zeminde neşet etmiş ortak kültürü; paradoksal gözükse de farklı dil ve kültürleri koruyarak var etmiştir. Müslüman tarih tecrübesinde “Tevhid inancı”nın birleştiren gücü, “ırkçılık”ın bölen gücüne galip gelmişse, bu tasavvur dünyasıyla alakalıdır.

Arapça, Farsça, Kürtçe, Türkçe vs. konuşan Müslümanlar aynı dine inandıkları hâlde dil ve kültürlerini aynı medeniyet çatısı altında koruyabilmiş ve bunu yaparken de ortak dünya tasavvurunun refleksleriyle hareket edebilmişlerdir. Farklı dillerle aynı anlam dünyasını terennüm etmişler, barışçıl kollektif bir dünya üretmişlerdir.

Batılılaşma süreci Müslüman toplumlarda dini zayıflatarak ırkçı söylemleri güçlendirmiş, farklı etnik ve kültürel yapıyı bir zenginlik olmaktan çıkartıp bir çatışma alanına dönüştürmüştür.

Bir anlamda bin yıldır kader birliği etmiş Türkler ve Kürtlerin geleceğine giden yol geçmişinden kesilmiş; geçmişi bugüne bağlayan, bugünü yarına bağlaması gereken "ortak hafıza" zayıflatılmıştır. Çünkü ırkçı ideolojiler Müslüman halkların mânevi değerlerini çözmekle ortak yaşama bilinçlerini hedef almıştır. Bu da doğal olarak onların siyasi tercihlerini şekillendirmektedir.

Farklılıkları öne çıkaran, etnik kimlik eksenli siyasi projeleri halka dayatan yapılanmalara bakın; dini, din dilini ve ortak tarih algısını hafızalardan silmeye çalıştığını göreceksiniz.

Bu oyunu boşa çıkarmanın yolu, ortak hafızayı yeniden kurmaktan geçer. Hafızamızı güçlendirmenin yolları üzerine düşünmeli, ortak inisiyatifler sergilemeliyiz. Bir defasında aynı dili konuşmaya başlamadan kurduğumuz cümleler bölmeye teşne olacaktır, demiştim. Bunda ısrarlıyım. Aynı dili de; din, ortak tarihimiz ve ortak gelecek beklentilerimiz üzerinden konuşabiliriz.

Müslüman dünyadaki etnik sorunlar, ancak İslâm’ın özgürleştirici, çoğulcu ve barışçı doğasının sunduğu imkânlarla aşılabilir. Böylece farklı etnikleri çatıştıran ideolojilerin tekçi, megoloman karakteri, onların dayandığı profan ve elitist fikir yapısı, Müslümanların temel birleştireni olan değerler sistemiyle açığa çıkartılabilir.

Hükümetin “Demokratik Açılım”la Kürt meselesini çözme azmi sergilediği bir zaman diliminde Kürt ve Türklerin asıl birleştireni olan dindarların öne çıkması elzemdir. Aydınlanmacı Kürt ve Türk elitlerinin kurduğu cümleler, ideolojik akrabalığına rağmen bölüyor. Ama bir Bediüzzaman’ın, bir Ali Bulaç’ın kurduğu cümleler ise birleştiriyor...

Bu da gösteriyor ki; bu coğrafyada, vahyin inşa ettiği ortak dil, kültür ve tasavvur olmadan ülke barışı için başlatılan hamleler akim kalacaktır.

VAKİT