Geçen yıl bir Güneydoğu seyahatimde bölgeyi iyi bilen biri, "Burada bir PKK, bir de Gülen cemaati var." demişti.
30 yıldır PKK terörü ve "Kürt meselesi"nin çözümü konusunda atılmış en önemli adım, üç yıl önce hamiyet sahibi bazı işadamlarının Doğu ve Güneydoğu'muzla kurmaya başlattığı "gönül köprüleri" oldu. Üç yıldır devam eden bu faaliyet, yine birkaç yıldır hem terör hem de "Kürt meselesi"nin çözümünde eğitimle birlikte en önemli faktör olan din ve din kardeşliğinin bilhassa "Gülen cemaati" tarafından teoriden pratiğe aktarılmasıyla birlikte yürümektedir. Söz konusu gönül köprüleri ilk kurulmaya başladığı zaman, terör ve "Kürt meselesi"ni besleyen bazı iç ve dış çevrelerin bundan ne kadar büyük rahatsızlık duyduklarını içeride ve dışarıda bazı yayınlarda müşahede etmiştim. O günden başlayan bu rahatsızlıklar, son günlerde daha üst perdeden ve daha geniş çevrelerce dile getiriliyor.
Türkiye'de KCK ve PKK operasyonlarına karşı çıkan ve devleti PKK ile masa başında buluşturmaya çalışan bazı liberal çevreleri anlamak için de Fethullah Gülen Hocaefendi'ye karşı duyulan ciddî bir rahatsızlığı görmek yetecektir. Meselâ, Kürşat Bumin, eline fırsat geçtiğini düşündüğünde bu rahatsızlığı bir şekilde dile getirir. Habermas'la karşılaştırılmak Hocaefendi'ye artı katkı yapacakmış gibi, bir zaman Hocaefendi'nin Habermas'la karşılaştırılmasını da eleştirmiş bulunan Bumin, meselâ, İsrail'in nükleer silahlarına karşı çıkmaz ama, İsrail'in var diye İran'ın da olmalı mı diye üst üste altı yazı yazabilir. İsrail'in Gazze saldırısına ses çıkarmaz; bir şeyler söyleme mecburiyeti duyunca da İsrail'i bir cümle ile eleştirip, yazısının kalan kısmını Filistinlileri tenkide ayırır. Dünyadaki 50 milyon Yahudi'nin sadece 5 milyonunun İsrail devlet sınırları içinde, Ermenilerin çoğunluğunun diasporada yaşıyor olması Bumin için İsrail ve Ermenistan devletlerinin varlığına mâni değildir; fakat mültecî Filistinlilerin varlığının Filistin'dekilerden daha fazla olmasını, F. Taştekin, S. İdiz ve Amerika'nın Felluce katliamını bile savunabilmiş Cengiz Çandar'ı da yanına alarak, bir Filistin devletinin kurulmasına ve Türkiye'nin BM'de bunu desteklemesine mâni görür. Bumin, KCK ve hattâ PKK'ya karşı operasyonlara karşıdır; Hocaefendi'nin "kötek"ten başka bir şeyi hak etmeyen teröristlere hak ettiğinin verilmesi gerektiğini söylemesini eleştirir; fakat meselâ ABD'nin "el-Kaide" üzerinden Müslümanlara karşı sürdürdüğü terör savaşını, Üsame b. Ladin'i hem de başka bir ülke toprağında, hem de yargılamadan öldürüp denize atmasını hiç kınamaz; zaten Ali Bayramoğlu da bu konuda, "saldırganı en ağır şekilde cezalandırmanın" haklılığından söz eder. Bumin, Aysel Tuğluk'un seçimlerden 5 hafta önce sarf ettiği "Çok kötü şeyler olacak..." sözünü tehdit değil tesbit olarak niteler ama aynı günlerde Mahmut Alınak'ın "Seçimlerden sonra AKP hükümeti 6 ay içinde düşürülecek" sözünü duymaz. Tabiî, daha sonra PKK'nın Çukurca ve Silvan saldırıları aleyhinde tek kelime yazmadığı gibi, 25 askerimizin şehid edildiği son Çukurca saldırısı hakkında söylediği de sadece "8 koldan yapılan terör saldırısı" ifadesinden ibarettir; ne bu saldırıyı kimin yaptığını kaydeder, ne de bir kınama cümlesi olsun sarf eder. BDP'nin özerklik ilanı çalışmalarını sadece zamansız görerek eleştirir; Öcalan için "bölücübaşı" tabiri kullanılmasını da kınar. AB'yi Egemen Bağış'a dayanarak bir barış birliği olarak gören Bumin, Almanya'da Türklerin vahşice öldürülmesini ise ne görür, ne duyar. "Türk Milleti" tabirinden ya da Türk Milleti'nin övülmesinden de öyle rahatsızdır ki, Sayın Ulaştırma Bakanımızın söylediği "Son yaşadığımız Van depremi bir kez daha göstermiştir ki, Türk milleti büyük bir millettir..." değerlendirmesini hazmedemez ve sanki sayın bakan "Türk milleti tek veya en büyük yardımsever millettir." demiş gibi, yardımseverliği millîleştirme olarak tenkit eder.
"Kürt meselesi"ni, KCK ve PKK operasyonlarını anlamada işte bir ölçü.
ZAMAN