Kürt gençleri ne durumda?

Kurtuluş Tayiz

Heykel tartışmalarıyla birlikte PKK'ya yakın gençlik örgütleri yeniden ön plana çıktı. Bu gruplar uzun süredir siyasetle değil, daha çok şiddet eylemleriyle gündeme geliyorlar. Çatışma dönemlerinde anlaşılır olabilecek olan bu durumu barış sürecinde anlamak imkânsız. Çözüm süreci sayesinde hayat bu kadar normale dönmüş ve demokratik siyaset kanalları sonuna kadar açılmışken, gençlerin şiddet araçlarını ellerinden düşünmemesi ciddi bir sapmaya işaret ediyor. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın önem verdiği ve öne çıkmalarını arzuladığı bu gençlerin bugün Öcalan karşıtı bir yere savrulduklarını görüyoruz. Güneydoğu'da bilinçli, dinamik bir gençlik yerini vandal bir kuşağa bırakmış görünüyor. 1990'lardan sonraki gençlik kuşağı, hiç de küçümsenemeyecek kadar okuyan eğitimli bir kuşaktı. O kuşak kendi kendini eğitme becerisini gösterdi. 1980'li yıllar batıda apolitik bir kuşak yetişmesine yol açmıştı, ancak 90'lar gençliği toplumsal sorunlara, politikaya gösterdiği ilgi ve katılımla kendini farklı kılabilmişti.  

Kürt hareketine yakın gençler, bugün 1990'ların bile gerisinde seyrediyor. Kendilerini sadece şiddetle ifade edebiliyorlar. Okul, eğitim, bilinçlenme gibi konular gündemlerinde bile yok. Yakıp yıkma becerisini en fala gösteren, en fazla fanatik olan, sorgulamayan, eleştirmeyen genç öne çıkıyor, yüceltiliyor. Bu kuşak kuşkusuz şiddet yıllarında büyüdü. Evlerini, hayat imkânlarını, gelecek umutlarını Güneydoğu'nun yoğun şiddet ortamında yitirdiler. Bunun yol açtığı yıkımı elbette bugün daha iyi anlıyoruz. Bundan Güneydoğu'yu şiddete boğan devlet ve PKK sorumlu. Ancak bunun bir kader olmadığını 1980'li yılların koşullarına teslim olmayan bir önceki kuşaktan biliyoruz. Onlar toplumsal ve siyasal alandan kopmadılar ve bugün bile hâlâ en politik kuşak olarak anılıyorlar. Onlar için şiddet ikinci planda yer alıyordu, siyaset teorisi daha öncelikliydi. Bugünkü kuşağın ise tipik bir anarşizm anlayışı var. Şiddet döneminin kapanmasına, barış sürecinin gelişmesine neredeyse üzülüyorlar. Sokakları kaosa çevirmekten, yakıp yıkmaktan tuhaf bir zevk alıyorlar. Siyasetçileri azarlayıp tehdit etmekten hoşlanıyorlar. HDP yöneticileri bile bu kontrolsüz güçten korkar durumda. Sık sık ucuz gençlik demagojisi yaparak kendilerini hedef olmaktan çıkarmaya çalışıyorlar. "Fırtına gençlik" denilen bu kuşak siyaset teorisi, devlet, toplum, yaşam hakkında doğrusunu söylemek gerekirse neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Liderleri olarak benimsedikleri Abdullah Öcalan'ın ne yapmak istediğinden de haberdar değiller. Bunun üzerinde iki dakika düşüneni bile yoktur. KCK'nın neden silahları susturup geri çekildiği hakkında da pek fikir yürütmüşe benzemiyorlar. Bu ülkenin kaderi ve geleceğiyle ilgili olarak da doğru düzgün bir fikre sahip değiller. Sokak şiddetine ve kaosa en yatkın fikirleri benimsiyorlar ki, buna da fikir denilirse. Yücelttikleri görüşlerin aşıldığını, artık tarih olduğunu bile bilmiyorlar. Üstelik çoğu kendini "aydın gençlik" olarak tanımlıyor. Oysa "kitle"den "özne"ye dönüşme sürecinde bile değiller. Bilimin, siyaset teorisinin hangi noktada olduğundan bihaberler. Öcalan'ın binlerce kitabı canı sıkıldığı için okuduğunu düşünenler az değil.  

Bu yüzden kendi kendi siyasetlerinin öznesi olamıyor, başka siyasetlerin nesnesi durumuna düşüyorlar. IŞİD avına çıkanlar, Atatürk büstü devirme yarışına girenler, ellerinde sopalarla sokaklarda kontrol sağladıklarına inananlar... 

Maalesef bilmediklerini de bilmiyorlar. Kimlerin veya hangi odakların uzantısına dönüştüklerini bile fark edemiyorlar. Varlıkları hâlâ bir "enerji"den ibaret, isteyenin kullanabildiği bir enerji bu. En kötüsü de bunun kendilerini mutlu kılması ve hayatlarına anlam katıyor olması. Türkiye'de gençlik hiç bu kadar kötü durumda olmamıştı. Bu kadar bedel ödeyen Kürt gençleri ise bu kadarını hiç hak etmiyor.

AKŞAM GAZETESİ