Kürt Açılımındaki Başarının Sebebi: İslamcılık

“Bütün iyiler liberalliğe ve muhafazakârlığa, bütün kötülükler İslamcılığa. Bu adil değil.”

İslamcılık hareketinin Kürt açılımındaki rolünü değerlendiren ve merkez medyada sergilenen çifte standardı ortaya koymaya çalışan Şener Ertürk, Milli Görüş’ten AK Parti’ye devreden İslamcı çizginin gizlense veya inkâr edilse bile Kürt sorununun çözümü noktasında belirleyici muharrik güç olduğunu ileri sürüyor. Aktürk'e göre Kürt açılımının sebebi PKK veya AB'nin bu konularda Türkiye'ye baskısı değil, İslamcılığın bu açılımlara sağladığı popüler destek ve meşruiyet zeminidir.

İslamcılığın Kürt açılımındaki kilit rolünü görmemekte direnen herkesi, öncelikle bu gerçeği idrak etmeye davet eden Aktürk’ün yazısını ilginize sunuyoruz:

İslamcılığın Kürt Açılımı

Şener Ertürk* / Zaman

Ali Bulaç'ın başlattığı İslamcılık tartışması Mümtaz'er Türköne, Yasin Aktay, Hayrettin Karaman, Müfit Yüksel, Yusuf Kaplan, Mustafa Akyol, Sibel Eraslan, Ergün Yıldırım, Etyen Mahçupyan, İbrahim Kiras, Özlem Albayrak, Ömer Lekesiz, Mehmet Ocaktan, Murat Güzel, Abdurrahman Arslan, Salih Tuna ve eminim benim gözümden kaçan başka yazarların da katkılarıyla başta Zaman, Yeni Şafak ve Star gazetelerinde gelişerek devam ediyor.

İslamcılık konusunun beni gerek akademik çalışmalarımda gerekse güncel siyasal tartışmalarda en alakadar eden boyutu ise İslamcılık hareketinin Kürt açılımındaki rolü. Bu konudaki ana iddiamı en sarih bir şekilde ifade edebilmesi için yazımın başlığını "İslamcılığın Kürt açılımı" olarak seçtim. Müfit Yüksel'in köşe yazıları bu konuya dolaylı olarak değinirken, Yusuf Kaplan'ın İslamcılığın bittiğine dair iddialara karşı sitemkâr yazısındaki bir cümle de çok haklı bir tespiti içeriyor: "Eğer İslamcılık biterse, Kürt meselesi hiçbir zaman bitmez; üstelik de yeni Kürt meseleleri zuhur eder" (Yeni Şafak, 5 Ağustos 2012). Ali Bulaç'ın bir tespiti de, AK Parti'nin icraatlarıyla ilgili olarak medyada dile getirilen eleştirilerde sergilenen bariz bir çifte standardı ortaya koyması açısından çok önemliydi: "Bütün iyiler liberalliğe ve muhafazakârlığa, bütün kötülükler İslamcılığa. Bu adil değil." (Zaman, 2 Ağustos 2012) Medyanın genelinde, AK Parti'nin bütün eleştirilen icraatlarından bir öcü gibi resmedilen İslamcılığın sorumlu tutulduğuna ve bunun da İslamcılığa büyük haksızlık olduğuna katılıyorum.

Oysa AK Parti'nin başarı hanesine yazılan ve en önemli icraatlarından biri olan Kürt açılımının başlıca sebebi İslamcılık hareketinin bu konuda AK Parti'ye sağladığı ideolojik meşruiyet ve popüler destektir. Kürt açılımı veya demokratik açılım olarak bilinen ve Kürtçe başta olmak üzere azınlık dillerinin devlet tarafından tanınmasını ve hatta kamusal kaynaklarla finanse edilerek devlet televizyonunda yer bulmasını kapsayan tarihi reformlar yurtiçinde ve yurtdışında muazzam bir başarı olarak algılanıyor. Ali Bulaç, Yeni Şafak'a verdiği mülakatta (12 Ağustos 2012) Kürt açılımında hükümetin yeterince başarılı olamamasını yeterince İslamcı olmamasına bağlasa da, bu eleştirisiyle o bile, Kürt açılımı ve İslamcılık arasındaki müspet ilişkiyi zımnen kabul etmiş oluyor.

AK Parti hükümetinin 2004 yılından bugüne kadar etnik kimliklerin ve dillerin tanınması konusunda gerçekleştirdiği icraatlar, 80 yıllık Cumhuriyet döneminde devletin kimlik politikasında yapılmış en önemli ve somut reformlar olarak tarihe geçti. AK Parti bu konuda başka hiçbir adım atmasa bile bu gerçek değişmeyecek. Kaldı ki hükümet şimdiden bu konuda daha ileri adımlar atacağının sinyalini veriyor.

1980'li yıllarda dahi devlet eski bir bakanını (Şerafettin Elçi) "Kürtler vardır ve ben bir Kürt'üm" dediği için 2,5 yıl hapse atabiliyordu. Bugün devletin bir kanalı tüm gün Kürtçe, bir başka kanalı Arapça yayın yapıyor. TRT3 ise 2004'ten bu yana sınırlı da olsa Boşnakça, Çerkezce ve Zazaca yayın yapıyor. Örneğin, Bulaç'ın da memleketi olan Mardin'de bir Yaşayan Diller Enstitüsü kuruldu ve bazı kamu üniversitelerinde şimdiden Kürtçe bölümleri açılıyor. Önümüzdeki dönem liselerde bile Kürtçe seçmeli ders olarak okutulabilecek. 80 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihi göz önünde bulundurulacak olursa bunlar muazzam reformlar değilse nedir? Bu icraatlar sayesinde Türkiye Kürt kökenli vatandaşlarına, bir Avrupa Birliği (AB) üyesi olan Bulgaristan'ın neredeyse aynı büyüklükteki Türk ve Müslüman azınlığına tanıdığından daha fazla etnik kimliğini ifade imkânı tanımış durumdadır ve bu da gurur duyulması gereken bir başarıdır. Bu büyük başarının, yani Kürt açılımının sebebi de PKK veya AB'nin bu konularda Türkiye'ye baskısı değil, İslamcılığın bu açılımlara sağladığı popüler destek ve meşruiyet zeminidir.

KÜRT AÇILIMINDAKİ BAŞARININ SEBEBİ: İSLAMCILIK

Eğer Kürt açılımına, AK Parti gibi Milli Görüş'ün İslamcı mirasına, popüler desteğine ve meşruiyetine sahip bir parti değil de Demirel'in AP'si veya DYP'si gibi klasik sağ muhafazakâr bir parti teşebbüs etmiş olsaydı, karşılaşacağı milliyetçi tepki sonucu bir sonraki seçimde iktidarı kaybeder ve hatta gensoruyla düşürülürdü. Çünkü klasik sağ muhafazakâr partilerin Kürt açılımına meşruiyet sağlayacak, onu ideolojik olarak savunabilecek fikri altyapıları ve söylemleri yoktu. Oysa İslamcılığın ümmetçi söylemi sayesinde AK Parti Kürt olmayan milyonlarca seçmenini de Kürt açılımının doğru ve gerekli olduğuna ikna etti. Kürt açılımının yol haritasının tartışıldığı günlerde Vakit gazetesi "Açılımın Yol Haritası Veda Hutbesi" (17 Ağustos 2009) manşetiyle çıktı. İslami STK'ların açıklamalarına dayandırılan bu manşet Kürt açılımını başlatan ve tüm eleştirilere rağmen sürdüren asıl toplumsal dinamiğe işaret ediyordu.

60 yıllık çok partili demokrasi deneyiminde sadece sosyalistler ve İslamcılar resmi ideolojinin (Kemalizm) asimilasyona dayanan kimlik politikasını doğrudan eleştirerek reddettiler. Bu yüzden Türkiye'nin en büyük sosyalist partisi TİP 1970 yılında Kürtleri tanıdığı için Kürtçülük suçlamasıyla kapatıldı. Bu yüzden Türkiye'nin en büyük İslamcı partisi RP de merhum Erbakan'ın meşhur Bingöl konuşması gerekçe gösterilerek Kürtçülük suçlamasıyla kapatıldı. Erbakan liderliğinde İslamcı MSP, Türkiye genelinde yüzde 8 oy aldığı 1977 seçimlerinde dahi Bingöl'de yüzde 25, Bitlis'te yüzde 27, Mardin'de yüzde 23, Siirt'te yüzde 22 oy alabiliyordu. Güneydoğu Anadolu'da MSP'nin Türkiye ortalamasının dört katına ulaşan bu oylar, İslamcı kimlik politikasına veriliyordu. Yıllardır İngilizce ve Türkçe pek çok yayınımda ve konuşmamda belirttiğim gibi, Türkiye'de Kürtlerin İslamcı hareketin belkemiğini oluşturduğunu söylemek biraz iddialı olsa da çok abartılı değildir. Örneğin, sadece Bitlis ilinin Türkiye'de olmadığını varsayalım: Bitlis'in olmadığı bir Türkiye'de İslamcı hareket bugünkü kitlesel gücüne ulaşabilir miydi? Kürt çoğunluklu illerin hiçbirinin Türkiye'de olmadığı bir senaryoda, İslamcı kökenden gelen bir parti tek başına iktidar olabilir miydi?

Açılım AB sayesinde olmadı. Türkiye daha 1987'de Ortak Pazar'a ciddi bir başvuru yaptı ve reddedildi. Reddedilmesinin sebepleri arasında Kürtler başta olmak üzere alt-kimliklere tanınmayan haklar ön plandaydı. Bu gerekçeye rağmen, 1983'ten 2002'ye kadar AB üyeliğini hedefleyen on beş hükümet kuruldu, fakat AK Parti iktidarına kadar hiçbiri Kürt açılımını uygulamaya koyamadı. Açılım PKK sayesinde olmadı. Eğer terörün bir yaptırım gücü olsaydı, PKK'nın güçlü dönemi 1984-1999 yılları ve bilhassa 1990'ların ilk yarısıydı, ama açılım o dönemde olmadı. PKK 1999 itibarıyla askeri olarak yenilmiş ve lideri hapiste bir örgüt haline geldi. Üstelik kendisine sempati duyan kitlelerin siyasi temsilcilerini ayrı bir partide toplayarak Türkiye siyasetinin karar alma mekanizmalarından dışlanmalarını sağladı. Oysa Türkiye solu içerisinde yer alsalar, koalisyon hesaplarının ve icraatın içinde olabilecek bu temsilciler tüm siyasi hesapların dışına itildi. Ama Kürtlerin üçte ikisi AK Parti'ye oy vererek, milletvekili ve bakan çıkararak icraatın içinde, Kürt açılımını gerçekleştiren siyasi aktörler olarak yer aldılar. Bir başka deyişle, temsil ettikleri kitlelere üzüm yedirdiler ama bağcıyı dövdürmediler.

Ekonomi başta olmak üzere pek çok alanda AK Parti'nin İslamcı Milli Görüş gömleğini çıkardığı doğrudur. Fakat Kürt sorunu başta olmak üzere AK Parti'nin kimlik politikalarında İslamcılığın halen en önemli ilham kaynağı ve AK Parti'ye Kürt açılımında destek veren kitlelerin de başlıca referans noktası olduğu gerçeğini teslim etmek gerekiyor. Ali Bulaç'ın Yeni Şafak'tan Emeti Saruhan'la yaptığı mülakattaki (12 Ağustos 2012) bir cümlesi, bence her şeyden çok Kürt açılımı için geçerlidir: "Değişimin motoru dindarlar oldu Türkiye'de." Kürt sorununu çalışan akademisyenler ve Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia eden siyasi aktörler başta olmak üzere, İslamcılığın Kürt açılımındaki kilit rolünü görmemekte direnen herkesin, öncelikle bu gerçeği idrak etmesi, sonra da bu kilit rolün Türkiye'nin geleceği için ne ifade ettiği üzerine düşünerek, eğer mümkünse yeni fikirler üretmesi gerekiyor.

*Yrd. Doç. Dr., Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!