İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın sözleri, Kürt meselesi konusunda “devlet”in ilk kez bu kadar kararlı olduğuna dair işaretlerle dolu. Türkiye'nin en büyük krizini çözme konusundaki kararlılıkla ilgili çalışmaların “özü” hakkında “şimdilik” hiçbir şey söylenmese de; “yeni” bir durumla karşı karşıyayız. Bir “devlet politikası” olarak, “toplumun bütün kesimleriyle birlikte”, Türkiye'ye “çok ağır bedeller ödeten ve geleceğini ipotek altına alan”, ilgili bütün “kamu kurum ve kuruluşlarıyla” birlikte, bugüne kadarki bütün tartışmaları değerlendirilerek, sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla, “herkesi kucaklayacak” bir barış zihniyeti inşa etmeye dönük bir barış projesi hazırlanmakta olduğu net bir şekilde ortaya konuldu.
Kelimeleri dikkatle seçtiğimizde, üzerinde çalışılan projenin, bugüne kadar gördüğümüz ve çoğu boşa çıkan çalışma ve girişimlere hiç benzemediği, gündelik politik yaklaşımların ötesinde bir devlet stratejisi olarak hazırlanmakta olduğu ortaya çıkıyor. Hiçbir ülkeden model ithal edilmeyeceği, Türkiye'nin özgün şartlarına göre, zor ama cesur kararlar alınıp uygulanacağı, belki de başlı başına bir barış modeli olabileceği hissediliyor.
Özellikle, “sürecin sabote edilmesi” konusunda çok ciddi hassasiyet olduğu, yapılan çalışmaların, alınan kararların, izlenecek yöntemin, erken açıklanıp boşa çıkarılmasının önüne geçileceği ortaya konuluyor.
Türkiye'nin bütün enerjisini emen, Cumhuriyet tarihinin bu en derin krizinin çözümünün kolay olmadığını herkes biliyor. Sadece terör, sadece etnik milliyetçilik, sadece politik başarısızlıklar değil sorun. Bu çatışma, anlaşmazlık, çözümsüzlük adeta Türkiye'yi rehin tutma projesi olarak ortada duruyor. Türkiye'nin ve Kürtlerin inisiyatifinden çıkıyor, hepimiz üzerinde uygulanan bir kontrol stratejisi görüntüsü veriyor. Atalay'ın; “süreci sabote edecek davranışlardan uzak durma” çağrısı elbette içeride uzlaşmayı politik araç olarak kullananlara yönelik. Ancak, gerçekten böylesine kapsamlı bir çalışmaya yönelik sabotajın içeriden çok dışarıdan gelebileceğini buraya not ediyorum.
Aslında geçtiğimiz yıl yaşanması beklenen ancak bu yıla sarkan büyük bir proje var önümüzde. Bu sefer zor ve acı verecek kararlarla belirlenmiş bir proje. Bin yıllık kardeşlik üzerine kurulacak bir barış projesi. Neden bu sefer gerçeğe bu kadar yakınız?
Çünkü; Türkiye'nin bölgesel açılımına paralel biçimde gelişen bir enerji bu. Bölgesel konjonktürün destek verdiği, şartların ilk kez bu kadar müsait olduğu, radikal çözüm dışında çıkış yolu kalmadığı, Türkiye'nin kendini rehin alan bu sorunun üstesinden gelip uzun bir yola çıkmaya hazırlandığı bir dönemdeyiz. Bu yüzden, artık bu sorunu ertelemek mümkün değil. Bu yüzden, toplumun her kesiminin böylesine hayati bir çabaya destek vermesi gerekiyor. Sorumsuzca szölere ve davranışlara son verilmesi gerekiyor.
İlk kez çözüm yolunda böylesine bir kararlılık var. İlk kez iç ve bölgesel konjonktür bu kadar uygun. İlk kez PKK'nın uluslararası etkinliği bu kadar sınırlandı. İlk kez toplumun bütün kesimleri, kurumlar kadar sokaktaki insan ve sivil örgütler çözüm konusunda iyimser.
Ancak;
Türkiye'de ne zaman olumlu, sevindirici, ümit verici bir gelişme olsa birileri, bir yerler harekete geçer ve bu ümit bir anda derin bir hayalkırıklığına dönüştürülür. Ne zaman bir şeyler yoluna girmeye başlasa süreci boşa çıkaracak bir olay olur. “Kürt açılımı” tartışmalarının yoğunlaştığı dönemlerde saldırıların ivmesi bir anda yükseliyor. Bölgeden acı haberler gelmeye başlıyor. Anadolu'nun her köşesinde evlerde ağıtlar yakılır oluyor. Bazen Dağlıca saldırısı gibi, Aktütün saldırısı gibi Türkiye'yi yasa boğan, bildiğimiz terör saldırılarının ötesinde anlamlar içeren, çokuluslu planlama işaretleri veren saldırılar gerçekleşiyor.
Saldırıların, ölümlerin dışında inşa edilmeye çalışılan süreç yok ediliyor. Bu can alıcı sorun üzerine “bir şeyler yapma” iradesine sahip olanlar yıldırılıyor, toplumsal umut boşa çıkarılıyor. En önemlisi de, Türkiye kamuoyunu çözüme ikna etme yönünde alınan bütün mesafe yok oluyor.
Bugüne kadar edindiğimiz tecrübeleri, yaşadığımız şüpheleri, endişeleri, birilerinin bölgesel dizayn çabalarını göz önünde bulundurmaya devam ederek, bu sorunun çözümünün Türkiye için bir özgürlük projesi olduğuna inanıyoruz. Süreç, bütün engellemelere rağmen, devam edecek ve yakın gelecekte çok daha heyecan verici gelişmelere tanık olacağız.
YENİ ŞAFAK