Kurgusal Yahudi tarihine giriş: Üçüncü Tapınak Hareketi

Abdullah Altuncu, Kudüs'teki Müslümanlara ait vakıfları yok ederek kendi gerçek dışı kutsallarını inşa etmeyi planlayan "Üçüncü Tapınak Hareketi" adlı yapıyı inceliyor.

Abdullah Altuncu / TAV

Kutsal olanı yok ederek bir kutsal inşa etme girişimi: Üçüncü Tapınak Hareketi

Süleyman Mabedi’nin MS 70 yılında Roma tarafından yıkılması, Yahudiler arasında ciddi bir travma oluşturmuş ve etkileri yüzlerce yıl boyunca devam etmiştir. Bu tarih aynı zamanda uzun bir diaspora döneminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Mabedin yıkılmasıyla birlikte Yahudi geleneği içerisindeki birçok dini uygulama da gerçekleştirilemez hale gelmiştir. Öyle ki Yahudi kutsal metinlerinde yer alan emirlerin neredeyse üçte birinin uygulanabilmesi için Süleyman Mabedi’nin varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Mabedin yıkılmasından sonra ortaya çıkan bu travma, rabbani yorumlar ve diasporada oluşan gelenekle atlatılmaya çalışılmıştır. Bu çaba içerisinde Kral Davut’un soyundan gelecek bir Mesih anlayışının, Yahudilikte iman esası haline geldiği görülmektedir. Buna göre Mesih’in gelişiyle birlikte yeni ve ihtişamlı bir krallık kurulacak, bütün dünya ulusları için altın çağ başlayacak, Süleyman Mabedi yeniden inşa edilecek ve dini hukukla ilgili hükümler yeniden uygulamaya girecektir. Bu anlayış yüzlerce yıl boyunca Pesah ve Yom Kipur’daki uygulama ve ibadetler sırasında söylenen “Seneye Kudüs’te!” ifadeleriyle canlı tutulmuştur. Modern dönemde ise Yahudilik içerisinde ortaya çıkan farklı hareketlerle bu anlayışın da tartışılmaya başlandığı, eskatolojik ve apokaliptik anlatıların yeniden ele alındığı görülmektedir. Sürgün döneminde oluşan geri dönüş ve restorasyon hayali, İsrail’in kurulması, Altı Gün Savaşları ve İsrail’in Doğu Kudüs’ü 1967’de ele geçirmesi ile birlikte planlı bir harekete dönüşmüştür. Bu hareket içerisinde ortaya çıkan tezahürlerden birisi ise Mescid-i Aksa’nın bulunduğu alanda Süleyman Mabedi’nin yeniden inşasının amaçlanmasıdır. Sürgünün, İsrailoğullarının işlemiş olduğu günahlar nedeniyle ilahi bir ceza olduğunu, Tevrat’ın emirlerine sıkı bir şekilde riayet edilmesiyle mesih çağının başlayacağını, sadece Mesih’in öncülüğünde Filistin bölgesine gidilebileceğini ve siyasi ya da askeri faaliyetlerle bölgede bir Yahudi varlığının oluşturulmasının Mesih’in gelişinin gecikmesine yol açacağını belirten Neturai Karta gibi gruplar karşısında Tapınak Tepesi’nde Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmek isteyen ve mabetteki uygulamaları gerçekleştirecek rahip ve din adamlarının yetiştirilmesini amaçlayan Üçüncü Tapınak Hareketi’nin uzun süredir ciddi bir çaba içerisinde olduğu görülmektedir.

Hareketin kökenleri İsrail’in kuruluş yıllarında ortaya çıkan Brit ha-Haşmonaim’e kadar uzansa da kurumsal yapının şekillenmesi Altı Gün Savaşlarından sonra gerçekleşmiştir. Bu süreçte hareketin temelini oluşturan iki ana grup bulunmaktadır. Bunlardan ilki Doğu Kudüs’ün İsrail’e ilhakını ve Harem-i Şerif alanının Yahudilerin kontrolü altında olması gerektiğini savunan Rabbi Şlomo Goren liderliğindeki kitle olmuştur. Diğeri ise Altı Gün Savaşlarından sonra bölgenin Yahudi olmayan Müslüman ve Hıristiyan tüm unsurlardan arındırılmasını savunan İrgun ve Lehi gibi örgütlerin eski üyeleridir. Savaş sonrasında Yahudi yerleşimlerinin Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri’nde genişletilmesini isteyen Guş Emunim adlı hareketin 1974 yılında kuruluşu da Süleyman Mabedi’nin yeniden inşasını amaçlayan grupların bir araya gelmesini hızlandırmıştır. Yine 1980’li yıllarda ha-Mahteret ha-Yehudit adlı bir terör grubunun Kubbetü’s-Sahra’nın patlatılarak havaya uçurulmasına yönelik çeşitli planlar yaptıkları ve bunun sonucunda bazı örgüt üyelerinin tutuklandıkları bilinmektedir. Bu planın önde gelen hazırlayıcılarından Yehuda Etzion, hapishaneden çıktıktan hemen sonra Süleyman Mabedi’nin inşasına yönelik kamuoyu desteği sağlamak ve siyasi güç elde etmek için oluşturulan Üçüncü Tapınak Hareketi’ne yardımcı olmuştur. Yine 1984 yılında Yisrael Ariel tarafından kurulan Tapınak Enstitüsü, hareketin arkasındaki en önemli kuruluşlardan birisini oluşturmuştur. Günümüzde Üçüncü Tapınak Hareketi’nin geniş alanı içerisinde Yahudi toplumunun çeşitli kesimlerine yönelik ayrı faaliyetler yürüten ya da Süleyman Mabedi ile ilgili araştırmaların yapılması, seminer ve konferansların düzenlenmesi, eğitim materyallerinin hazırlanması ve gerekli finansman desteğinin sağlanması için çaba gösteren otuzdan fazla grup ve kuruluşun bulunduğu bilinmektedir. Bu gruplar, inşa edilecek mabedin planlarını oluşturmak, mabette kullanılacak kutsal eşya ve objeleri kutsal metinlerde belirtildiği şekliyle üretmek, ileride görev yapması beklenen rahip ve din adamlarının eğitimini sağlamak, İsrail içerisinde ve uluslararası alanda lobi faaliyetlerini yürütmek veya Kudüs’te gösteriler düzenlemek gibi farklı hareket alanlarını benimsemişlerdir.

Hareket üyeleri İsrail topraklarındaki Yahudi yerleşimi ve kurulan modern ulus devlet yapısı ile ulusal canlanmanın gerçekleştiğini düşünmektedirler. Dini metinlerde yer alan apokaliptik anlatının gün yüzüne çıkması için bir sonraki aşamanın ise dini uygulamaların yerine getirilmesi ve Yahudi kültürünün yeniden canlandırılmasıyla mümkün olabileceğini ileri sürmektedirler. Bu amaçla hareket, Yahudi tarihinin erken dönemlerine dayanan rahiplik kurumunun oluşturulmasını ve dini uygulama ile ritüellerin yerine getirilmesi için mabedin fiziksel olarak yeniden inşa edilmesini gerekli görmektedir. İsrail’deki mevcut yasal hükümlere göre Müslümanların Mescid-i Aksa içerisinde ibadet etmeleri güvence altına alınmıştır. Yine Harem-i Şerif alanının içerisinde herhangi bir Yahudinin görünür ve sesli bir şekilde dua etmesi ve dini uygulamalar gerçekleştirmesi yasaklanmıştır. Dolayısıyla bu şekilde davrananların alandan zorla çıkarılması gerekmektedir. Bütün bunlara rağmen hareket içerisindeki bazı kimseler Tevrat’taki emirler doğrultusunda Mabed Tepesi’ne çıkarak kurban kesmeye çalışmakta, alanda açık bir şekilde dua ve ibadette bulunmaktadırlar. Ayrıca Tapınak Enstitüsü tarafından Süleyman Mabedi’nde kullanılması amacıyla mizrak, efod ve tsits gibi kutsal nesnelerin önemli bir kısmı da kutsal metinlerde belirtildiği şekliyle üretilmektedir. Bunlar arasında saf altından yapılan menora, Ağlama Duvarı’nın yakınlarında bulunan bir alanda sergilenmektedir. Yaşanan bu olaylar ise bölgede ciddi bir gerilime neden olmaktadır. Bununla birlikte hareketin uzun vadeli planının Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmekle sınırlı olmadığı görülmektedir. En üst seviyedeki Yahudi mahkemesi olan Sanhedrin’in kurulması ve Tevrat’taki tüm kuralların uygulandığı mabet merkezli teokratik bir devlet yapısının oluşturularak mesih çağına kapı aralanmak istenildiği de anlaşılmaktadır.

Üçüncü Tapınak Hareketi’nin Harem-i Şerif alanı içerisinde gerçekleştirmeye çalıştığı planların, El-Halil’de bulunan Halilurrahman Cami’nde 25 Şubat 1994’ten itibaren meydana gelen olaylar bağlamında düşünülmesi gerekmektedir. Yahudi geleneğine göre İsrailoğullarının atalarına ve onların eşlerine ait kabirlerin bulunduğu bir kutsal alanın cami olarak varlığını sürdüremediği, alanın üçte ikisinin sinagog haline getirildiği bilinmektedir. Benzer şekilde Süleyman Mabedi yeniden inşa edilecekse Hz. Ömer Cami, Kubbetü’s-Sahra ve Harem-i Şerif içerisindeki diğer İslami dönem yapılarının varlığını muhafaza edemeyeceği ortadadır. Ciddi bir finansal destekle mabette kullanılacak kutsal nesnelerin büyük bir kısmını üretip sergileyen ve belirlenen hedefler doğrultusunda hem İsrail’de hem de uluslararası alanda çalışmalar yürüten hareketin, “yakın bir gelecek” söylemini ön planda tuttuğu da unutulmamalıdır.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?
Spiegel: “İsrail'in üst düzey siyasetçilerini ‘korumanın’ Almanya'nın ‘varlık sebebi’ olduğu düşüncesi feci bir hatadır”
UCM'nin tutuklama kararları Siyonist çete İsrail'i yalnızlaştırıyor
Daha çok konuşun da hanginize daha çok güvenemeyeceğimizi bilelim
Görsel kültürün fıtrata etkisi