“Küresel Vesayetin Ekonomik İzdüşümü”

İzmir Özgür-Der’de bu hafta, Hamza Türkmen "Küresel Vesayetin Ekonomik İzdüşümü" başlıklı bir konferans verdi.

Sözlerine vesayetin tanımını yaparak başlayan Hamza Türkmen, vesayet olarak tasavvur ettiğimiz şeyin bugün çağa hakim olan batılı paradigma ve onun gücü olduğunu belirtti. Bu gücün gerek doğrudan, gerek geride bıraktıkları işbirlikçi yöneticileriyle, gerekse bölgemizde oluşturduğu ulus devletlerle ümmet olma ve ümmeti yeniden diriltmek amacımızı kırmak için üzerimizde düşünsel, kültürel ve ameli bir vesayet kurduklarını belirtti. Batı kökenli bu vesayetin bastırmayı, kullanmayı, sömürmeyi ifade ettiğini belirtti. Türkmen konuşmasında özetle şu vurgularda bulundu:

Kapitalizmin küreselleşmesi Batı dışı toplumların vesayet altına alınması politikalarını öne çıkartmıştı. Kapitalizmin küreselleşmesi Sanayi Devrimi ile güç kazandı. Bu sürece gelinceye kadar Batı yani Occident, diğer ifadeyle yeni oluşan Avrupa ana başlıklar olarak şu seyri izledi.

Bugünü anlamak için 13. - 15. yy Avrupa’sını anlamak gerekir. Roma İmparatorluğu’nun feodal sistemi ve tarım toplumu yapısında asiller ve din adamlarından oluşan egemenler/seçkinler vardı, toprak tutsağı köylüler, selfler. Selflerden mevcut sistemin baskısından kurtulmak isteyenler haydutluğu veya denizlere açılarak korsanlığı seçtiler.  Binli yıllarda Endülüs ve Sicilya mekteplerinden öğrendikleri teknik bilgiler mirasıyla yağma ve zorbalıkla mal ve servet sahibi olan korsanların elde ettikleri ipek, baharat gibi şeyleri Avrupa’ya dönerek oradaki asillere satmaları ve yağmaladıkları altınlarla daha sonra burjuva diye anılan, köylü ve asillerden farklı olarak yeni bir sınıf, bir ticaret sınıfı ortaya çıktı. Rönesansı, bu sürecin sonucu olarak okumak gerekir.

Yeni ticaret sınıfıyla 1500’lü yıllardan 1800lü yıllara kadar Avrupa’da mevcut ekonomik gelişim sistemine Merkantalizm denildi. Merkantalizm ticarette ithali az tutup, asıl mal satmayı ve altın toplamayı önceleyen bir ekonomik anlayıştı. Bu sistem ihracatta sömürücü ve güç merkezli yağmacı bir sistemle sermaye birikimi sağladı.

1700’lü yıllarda ise asillerin, kralların konumu ve baskısına karşı doğal hukuk akımı temelinde özgürlükleri gündeme getiren siyasi liberalizm diyebileceğimiz akım özellikle kendisini Fransa’da gösterdi. Siyasi liberalizmin özgürlükçü tutumunu ekonomiye  “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganıyla uygulayıp ekonomik liberalizmin temellerini atan Fizyokratlar ise, ihracat-mübadele sömürüsünden, tarım temelli üretim-sermaye birikimi ile sermayenin birikimine farklı bir tarz getirdiler. Sermaye, üreticide ve toprak kirası alan asillerde birikiyordu.

Avrupa’da iki akımdan da biriken sermayeyle gerçekleşen sanayi devrimi ile birlikte, sürekli üretimi esas alan ve ürettiklerini satmak için pazar arayışına giren ve bu arayışı Avrupa dışına taşıyan Avrupa’nın egemen ulus devletleri, Batı dışı toplumlarda Pazar oluşturmak ve o pazarlarda kendi kâhyalıklarını yapacak organizasyonlar içine girdiler. 20. yüzyılın başından itibaren de Batı dışı pazarları kontrol edecek, kâhyaların görevini üstlenecek ulus devlet projesini en önemli ihracat ürünü olarak yaydılar, teşvik ettiler. 1921 Kahire Toplantısı’nda da ümmet coğrafyasını ulus devletlerle parçalamak ve güvenli pazarlar oluşturmak için Jön-Türk, Jön-Arap, Jön-Kürt gibi işbirlikçileri veya öykünmecileri eliyle de bugünküne yakın haritamız üzerinde yeni ulus devlet haritaları oluşturdular.

1922 Birinci Lozan görüşmelerinden sonra gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi sırasında Mustafa Kemal’in yaptığı açış konuşmasıyla ve alınan kararlarla Batı’ya kapitalist yolla kalkınacağımızın taahhüdünde bulunulmasıyla ekonominin bugünkü seyri belirlendi. Konuşmada ve sonuç bildirgesinde “Yabancı sermayeye hürmetkâr olunacağı” belirtiliyordu.

Batının ürettiği en önemli şeyin tüketim kültürü ve algı üretimi olduğunu belirten Türkmen, oluşturduğu pazarlarda sattığı en önemli ürünlerden bazılarının Hollywood filmleri, müzikleri ve liberal yaşam tarzı olduğunu vurguladı. Türkmen şöyle devam etti:

20. yüzyılda Batı dışında oluşturulan ulus devletlerde ekonomik pazarda yerli olarak tarım ve yer altı zenginlikleri satılır, makine alınırdı. Sonra montaj sanayi ürünleri satılıp ağır sanayi elde edilmeye çalışıldı. Şu anda Batı dışı toplumlarda ağır sanayi üreten ülkelere ise Batı üst teknoloji ürünleri satıyor. Bu kapitalist ekonomiye bir bağımlılığı ve zorunlu bir yönlendirilmeyi ifade ediyor.   

Tarım toplumunda üretimin temel ihtiyaçlara ve kol gücüne dayandığına, sanayi devrimiyle birlikte Avrupa’da gelişen makineleşmeyle birlikte emek ve tabiattan yana adaletsizliğin katlandığına değinen Türkmen; konuşmasına vesayetin en önemli aracı olan para politikalarını anlatarak devam etti. Dönem içinde oluşan krizlere çözüm olarak yapay talep oluşturma ve karşılıksız para basmaya yönelen kapital güçlerin, İkinci Dünya Savaşı’nı fırsat bilerek dolar kullanımını zorunlu hale getirmesini anlattı.

Türkiye ise 1930 yılından sonra döviz düzenleme yetkisine sahip olabildi ve devletçi bir zihniyetle sabit kur sistemini takip etti, bu yüzden Türk Lirası’nın değeri çok düşüktü. 1983’te Turgut Özal’ın girişimleriyle sabit döviz kurundan vazgeçilmeye başlandı. 1989’da 3 bin dolar bulundurma sınırı 1990’da tamamen serbest bırakıldı.

Türkmen’in aktardıklarına göre İkinci Dünya Savaşı ile birlikte küresel vesayet, ABD’nin inisiyatifinde şöyle yayılmıştı:

Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombalarının asıl mesajı, yeni dünya para birimi dolar sistemine geçişi getirdi. 1944 Bretton Woods Konferansı ile tüm dünyaya Dolar-Altın Kambiyo Sistemine geçiş dayatıldı. Ama altına dönüştürülebilir tek para birimi olarak dolar tayin edildi. Dolar’ı da sadece Rotschild Hanedanı’nın elinde olan Amerika Merkez Bankası basıyordu. Dolar ise değişik sembolik metafizik imgelerle doluydu. 13 katlı piramit, kartalın bir ağında tuttuğu 13 yapraklı zeytin dalı, sol ağında tuttuğu 13 ok ve üstündü bulunan 13 yıldız Kabalistik Ebcet Hesabı’nı çağrıştıran simgelerdi. Piramidin üstünde yer alan “Annuit Coeptis” Kitab-ı Mukaddes’in bir değimiydi: “Başladığın işi bitir”. Altında yer alan “Novus Ordo Seclorum” ifadesi ise “Çağların Yeni Düzeni” anlamına geliyordu. Bu hedef kartalın ayaklarında tuttuğu zeytin dalı yani barışla da olabilirdi, oklarla yani savaşla da olabilirdi. Bu süreç ABD’ye hem ekonomik, hem siyasi, hem kültürel alanda imparatorluk yolunu açtı ve küresel vesayetin inisiyatifini de o ele aldı.

Ancak ABD, Vietnam başta olmak üzere farklı bölgelerde giriştiği askeri operasyonları daha rahat finanse etmek için 1971 yılından itibaren doları altına endekslemekten vazgeçti. Bu tarihten itibaren Bretton Woods Sistemi’ni terketti. Ve doları enerjiye en fazla da petrole endeksledi. Petrol üreticisi ülkeler üzerinde ise ağır bir inisiyatif kurmaya çalıştı. Yeni dolar sistemine göre petrol dolar dışında başka bir parayla satılamayacaktı. Doları ise ABD kendi dışındaki ülkeler için karşılıksız basabiliyor ve döviz piyasasıyla istediği gibi oynayabiliyordu. Kendi için liberal ekonomi, diğer ülkeler için kendi adına sömürü ve spekülasyon sistemi haline geliyordu.

Günümüzde kullanılan en önemli sistemin banka sistemi ve döviz borsaları olduğuna değinen Türkmen, bugün savaşların sanal para üzerinden yapıldığının üstünde durdu. Türkiye Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmesini, dünya ekonomik sisteminin spekülasyonunun bir sonucu olarak ifadelendiren Türkmen, Erdoğan’ın liberal sistem içinde de olsa kalkınmacı bir yol için dünya kredi kurumlarınca görülmek istenmeyen Türkiye’nin ekonomik kalkınma hızına bağlı olarak faizlerin düşürülmesi isteğinin önemli bir talep olduğunu belirtti. Merkez Bankası’nın faiz artırma konusunda neo-liberal politikalara sıkı sıkıya bağlı kalması karşısında sol güçlerin sessizliğini de vesayetten kopmak istememe eğilimine yani Batıcılığa bağladı.

Hamza Türkmen konuşmasının son bölümünde küresel vesayet sisteminden kopma girişimlerini ve bunun zorluğunu anlattı.

Suudi Kralı Faysal, vesayete rağmen petrol fiyatları üzerinde inisiyatif kurmaya kalkışınca, Filistin’de Cuma namazı kılma özlemini açıklayınca 1975 yılında saray içi bir komployla öldürüldü.

Sterlin’in Euro’ya geçme hazırlığında Kraliçe’nin bankası Bank Of England’ın fonları batırılarak İngiliz ekonomisi Rotschild Hanedanlığı tarafından tehdit altına alındığı ve Euro’dan uzak tutulduğu bilgilerini aktardı.

Fransız Petrol şirketi Total petrol ticaretini dolar üzerinden yapmayacağı ile ilgili tutumu ve egemen ticari sistemi ihlal etme teşebbüsü Fransız bankası BNP’ye isteme istemeye de olsa ödeyeceği 8,8 milyar dolar cezayı getirdi. Bu, Fransa’da içten içe ABD karşıtı öfkenin de önemli sebeplerindendir.

Ukrayna’daki ABD kökenli siyasi operasyona karşı tepki veren Rusya ise, uğradığı ambargo ve son olarak petrol fiyatlarıyla gerçekleşen oynamalar nedeniyle, petrolünü de dolar üzerinden satabildiği için 140 milyar dolar zarara girdi. 400 milyar dolara sahip olan Rusya Merkez Bankası ise dolar fiyatları üzerinde yaşanacak kambiyo spekülasyonları nedeniyle diken üstünde.

Avrupa Birliği çerçevesinde 12 ülke 1999 başında dolara karşı mahalli para birimlerini bırakarak Euro Para Sistemi’ne geçmişlerdir. Çin’de dolardan uzaklaşıp Euro veya Avro üzerinde işlem yapmaya başladı. Euro kullanımına adım atan İspanya, Portekiz, İzlanda, Yunanistan ekonomilerindeki para spekülasyonları da ABD’nin Euro’ya karşı atakları olarak değerlendiriliyor.

Artık ABD’nin kendi içinde de, kendi dışında da itaatkâr tebaaları yok. ABD’nin büyüme ihtiyacı var; ama ucuz emek ve yoğun üretimle Uzakdoğulu yeni oyuncular ucuz fiyatlarla eski pazarları zorluyor. Ekonomik akış yavaşlıyor ve kapitalizmin krizi hem sosyo-siyasal hem sosyo-ekonomik alanlarda artıyor.

Hamza Türkmen konuşmasının son kısmında biz bu durumda vesayetten nasıl kopacağız sorusuna cevap verdi.

Vesayetten kurtulma konusunda ilk önceliğin bağımsız İslami kimliğe ve siyasetlere ulaşmadan geçtiğini, özgürlük alanları oluşturmanın önemini hatırlattı. Ancak ekonomik olarak zorunlu ve temel ihtiyaçlarımızı karşıtımıza teslim olmadan kazanabilme imkânına kavuşma gücü oranında sonraki adımları konuşabileceğimize, şu anki kazancımızı ise işçi veya tüccar olarak kapitalist sistem içinde kazanmak zorunda olduğumuza vurgu yaptı. Bizi kapitalist tüketim kültürüne alıştıran egemen sisteme karşı yeni ve adil bir ekonomik üretim ve tüketim kültürü ve tarzı üretebilmemiz için, bu adaleti sağlayan vahyi değerlerin arkasında duracak bir ümmetin inşasının en önemli alternatif alt yapı olacağını hatırlattı.

Biz küresel ve yerel ekonomik ve siyasi vesayet sistemlerinden kopma çabalarımızda realiteyi görmek ve adalet ile hükmedebilmek için, bize düşmanlık yapan ve yapmayan ayrımını gözetmek zorunda olduğumuzun üzerinde durdu. İçinde yaşadığımız kitleyi gereğince vahiyle uyarabilmenin sabikun bir şehitler topluluğu olabilmekle gerçekleşebileceğinden bahseden Türkmen, yeniden Kuran neslinin inşası için Kuran temelli şahsiyetler olma yolunda çabalamamız gerektiği, iyiliği emredip kötülükten nehyeden ve hayırda yarışan bir ümmet olmamız gerektiği sözleriyle konferansına son verdi.

Konferans sonrasında konuyla ilgili sorular cevaplandırıldı.

Haber ve Fotoğraf: Feyza Deliktaş, Ali Sagiroğlu

Etkinlik-Eylem Haberleri

Kahramanmaraş'ta Şehitler Gecesi düzenlendi
Muş’ta “Neyi, niçin, nasıl okumalı” semineri yapıldı
Siyonist işbirlikçisi Coca-Cola fabrikası Bursa'da protesto edildi
Gazze nöbeti Saraçhane’de: Direniş sürüyor, dayanışma da sürecek!
Open Refah grubu İstanbul'da Gazze eylemi yaptı