Küresel Ticaret Mekanizmaları Kırılma Noktasında

​​​​​​​Serbest ticaret, ABD gibi büyük bir aktörün içe dönük politikaları ile farklı bir döneme giriyor. Trump yönetiminin son dönem kararları ortak çıkarları, kazan-kazan ilkesine göre kurulmuş müttefiklik anlayışını yerle bir ediyor.

Elif Nuroğlu / Anadolu Ajansı

ABD’nin çelik ve alüminyum vergilerinden 1 Haziran’a kadar muaf tuttuğu Kanada, Meksika ve Avrupa Birliği ülkelerini de bu ek vergiye dahil ettiğini açıklaması, serbest küresel ticareti tehdit eden yeni bir adım olarak gündeme damgasını vurdu.

Her ne kadar her ihtimale hazırlıklı olduklarını söyleseler de bu karar özellikle Kanada, Meksika, AB ve bu ülkelerin iş dünyası için büyük bir şok oldu. Başlangıçta Çin ile ABD arasında, ABD aleyhine olan ticaret dengesini düzeltmek amacıyla ortaya atılan çelik ve alüminyum vergilerinin, ABD’nin hem müttefik hem de büyük ticaret ortağı olduğu ülkeleri de hedef alması küresel ticaret adına talihsiz ve ezber bozan bir hareket oldu.

ABD’li üreticiyi ve istihdamı korumak amacıyla alındığı söylenen bu tedbirin, Trump’ın danışmanı Larry Kudlow’a göre bile ABD ekonomisine zarar vereceği çok açık. Ancak Trump ve etrafındakiler, kendilerini ‘ABD ekonomisini ve milli güvenliğini koruma’ misyonuna tamamen inandırdıkları için bu kararın arkasındalar. Larry Kudlow, ‘bu karar için Trump’ı değil Çin’i, AB’yi ve NAFTA’yı suçlayın’ diyor. Bu adımın atılmasında mütekabiliyet ilkesine dayanmadan ticaret yapmak isteyen her devletin suçu olduğunu belirtiyor. ABD’li kaynakların özellikle vurguladığı ve AB ile Kanadalı yetkililerin yalanladığı diğer bir söylem ise onyıllar boyunca ABD iç pazarının dış devletler tarafından sömürüldüğü ve artık bu duruma bir son verme zamanının geldiği oluyor.

Alüminyum ve çelik vergilerinin ABD iç pazarına etkisi

ABD iç pazarını ve istihdamını ithal ürünlere karşı korumayı amaçlayan bu vergiler sonrası, ABD pazarına giren çelik ve alüminyum fiyatı yüzde 25 ve yüzde 10 oranında artacak. Bu artış çelik ve alüminyumu girdi olarak kullanan tüm sektörlerde bir fiyat artışına neden olacak. İthal mallardaki fiyat artışı tabii ki yerli çelik ve alüminyum üreticisinin yüzünü güldürecek, çünkü ithal çelik ve alüminyum artık onlara rakip olamayacak. Ancak bu durumdan memnun olacak kitle sınırlı sayıda. Esasen artan fiyatlardan hem bu malları girdi olarak kullanan otomotiv ve içecek gibi sektörler etkilenecek, hem de nihai tüketici daha fazla para ödemek zorunda kalacak.

Diğer yandan bu karardan etkilenecek ülkeler birer birer Dünya Ticaret Örgütü’ne başvurmaya başladılar. Mütekabiliyet esasına göre bu devletler zararlarını telafi edecek miktarda ABD ürününe ek gümrük vergisi uygulamasına geçecekler. Düşünün ki bir Avrupa ülkesi, Kanada veya Türkiye, ABD’den tarım ürünleri ithal ediyor. Bu ülke ABD’den gelen tarım ürünlerinden aldığı ithalat vergisini artıracak. Çelik ve alüminyum sektörünü canlandırmak isterken, ABD kendi tarım ihracatına ket vuracak ve yer fıstığı üreticisinin zarar etmesine sebep olacak. Kaldı ki bunlar çok uzak ihtimaller değil. AB, Kanada, Meksika, Çin ve Türkiye, ABD’nin vergilerde bir indirime gitmemesi durumuna karşı misilleme listelerini çoktan hazırlamış ve Dünya Ticaret Örgütü’ne sunmuş durumdalar. Ülkelerin ABD ürünlerine uygulayacağı vergiler ve bunların takvimi bile belirlendi. Kanada’da toplanan G-7 Maliye Bakanları Zirvesi’nin ardından gelen en çarpıcı cümle Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire’den geldi: "Sadece birkaç gün içinde ticaret savaşı başlayabilir."

Çelik ve alüminyum vergilerinin artırılması gündeme düştüğü günden bu yana ABD pazarında çelik fiyatlarında yüzde 38’lik bir artış oldu. ABD’de 2018 Mart ayında 750 dolar olan 1 ton rulo çeliğin fiyatı geçtiğimiz hafta 900 doları buldu. Bu fiyat AB pazarında ve Çin’de 600 dolar civarında. Bunlar vergilerin kısa vadeli ama üretici ve tüketiciye şimdiden yansımaya başlayan sonuçları.

Misillemede ‘en çok zarar verecek’ ürünler seçiliyor

Ülkelerin hazırladığı misilleme listelerine bakıldığı zaman dikkat çeken bir husus var. Maksat sadece ABD vergilerine miktarı miktarına karşılık vermek değil, Trump yönetimine ‘en çok zarar verecek’ ürünler seçmek. Vergilerde artırıma gidilecek ürünler seçilirken Trump’ın seçimlerde aldığı oy oranlarına göre bölgeler çok iyi çalışılmış. Trump’a en yüksek maliyet getirecek bölgelerin ürünleri özellikle seçilmiş. Örneğin Harley-Davidson motosikletleri Cumhuriyetçi Paul Ryan’ın bölgesinin ürünü olduğu için vergilendirmeye tabi tutulacak. Bourbon viskisi de Cumhuriyetçi Mitch McConnell’in bölgesinin ürünü olduğu için listede yer alıyor.

AB’nin hazırladığı listenin tarihi bir arka planı da var. AB’nin ABD ile George W. Bush Başkan iken yaşadığı büyük ticaret gerilimi sırasında zaten kullandığı ve zamanla ilişkiler iyileşince yavaş yavaş gevşemeye aldığı bir listeden esinlenerek vergiler belirlendi.

Trump uluslararası iktisat öğretisine kafa tutuyor

Ülkeler arasında savaş ve gerilimi azaltmanın en iyi yolu birlikte iş yapılan alanların genişletilmesi ve çıkarların ortak hale getirilmesidir. Buna verilecek en güzel örnek Avrupa Birliği’dir. Avrupa ülkelerinin birbirini yok etmesini önlemek bu birliğin kuruluş gayelerinden en önemlisidir. AB ve ABD arasında da buna benzer bir ilişki sözkonusu iken Trump yönetiminin son dönem kararları ortak çıkarları, kazan-kazan ilkesine göre kurulmuş bir müttefiklik anlayışını yerle bir ediyor. Avrupa ülkeleri, Kanada, Çin, Meksika ve Türkiye defaatle ABD ile bir ticaret savaşına girmek değil uzlaşmak istediklerini söylüyorlar. Avrupalı politikacılar özellikle ‘ticaret savaşı’ tabirini kullanmaktan çekiniyor çünkü bunun psikolojik boyutları da, zincirleme etkisi de var.

Ülkelerin gelişmesi ve ilerlemesinin tek yolu olarak görülen serbest ticaret, ABD gibi büyük bir aktörün içe dönük politikaları ile farklı bir döneme giriyor. Trump gibi düşünmeyen diğer politikacılar ve ülkeler de kendi iç pazarlarını ve üreticilerini korumak için ister istemez misilleme yapmak zorunda kalacak. Ticarette misilleme yapmanın sonu yoktur. AB alüminyum-çelik vergilerine misilleme yaparsa, ABD yönetimi de, Avrupa'dan araba ithalatına vergi uygulayacağını belirterek tehdidini sürdürüyor. Bu gelişmeler, taraflar arasında ticari gerginliklerin tırmanacağı ve ticaret savaşlarının başlayabileceğine işaret ediyor.

David Ricardo’dan beri iktisadi öğretinin temel taşlarından biri olan karşılaştırmalı üstünlükler (comparative advantage) teorisi ve serbest ticaretin tüm tarafların lehine olduğu savı yeniden tartışmaya açılacak gibi görünüyor. Tüm dünyayı tek bir pazar olarak görürsek, bir malı en ucuza üreten ülkeden almanın herkesin faydasına olduğu, her ülkenin en iyi neyi üretebiliyorsa onda uzmanlaşması gerektiği fikrinin en büyük destekçisi olarak büyüyen ABD’nin -kendi fikrine göre- artık serbest ticaretten edineceği fayda azaldı, zarar ise arttı. Bu demek oluyor ki büyüme hikayeleri artık daha farklı yazılacak. Serbest ticaretten korumacılığa doğru bir dönüşüme şahit olabiliriz. Buradaki en önemli soru ise korumacılığın şiddetinin ve ölçüsünün nasıl belirleneceği olacak.

Ticarette gümrük duvarlarının yükseltilmesi, büyümesi yavaşlayan dünya ekonomisini muhakkak çok zorlayacak. Dışa açılmadan, ihracat yapmadan büyümek küreselleşmede bu aşamaya gelen bir dünya için neredeyse imkansız bir olgu. Son dönemde küresel ticaret adına yaşanan gelişmeler, dünyanın en büyük üç ekonomi devinin huzursuz kıpırdanmaları ve birbirini izleyen hamleleleri küresel ticaret mekanizmalarının bir kırılma noktasında olduğunu gösteriyor.

[Türk-Alman Üniversitesi’nde İktisat Bölümü başkanlığı görevini yürüten Doç. Dr. Elif Nuroğlu, uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, ampirik makroekonomi, yapay sinir ağları ve fuzzy yaklaşımlar alanlarında çalışmaktadır]

Ekonomi Haberleri

Visa ve Mastercard'a rekabet soruşturması açıldı
İstanbul'da su fiyatlarına zam
Trafiğe kayıtlı taşıt sayısı 30 milyon 883 bini geçti
Arap Devletleri Ligine ihracat 40 milyar dolara ulaştı
Bakan Bayraktar: Konutlarda kullanılan elektriğin tamamı rüzgar ve güneş enerjisinden üretiliyor