Süleyman Kurt, ABD’nin dünyayı tehdit eden ve küresel felaketlere yol açma potansiyeli taşıyan gizli bir silahını yazdı: HAARP
Silahın üretim amacına ve yol açtığı felaketlere işaret eden Kurt, bu silahın deşifre edilmesinin önemine dikkat çekiyor:
ABD’NİN GİZLİ SİLAHI HAARP DEŞİFRE OLACAK
Süleyman KURT
8 Haziran Cuma günü Tekirdağ’da meydana gelen depremle birlikte hızla yeniden gündemimize giren HAARP projesini biraz daha yakından tanıyalım. Teknik olarak projeden bahsetmeden önce altı çizilmesi gereken önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Proje onlarca yıldır üzerinde çalışıldığı halde gizlilik derecesi açısından dünya kamuoyunda hiç yer bulmamıştı. Bir başka açıdan baktığımız zaman ise farkında olmadan bütün dünyada sistemli bir şekilde gündemimizin tam ortasında yer buldu.
Son yıllarda dünyada bazı şeylerin yolunda gitmediğini birçok kanaldan duyar ve dinler olduk.
Yakın zamanda binlerce kişinin yaşamını yitirmesine neden olan büyük depremler meydana geldi. Ardından Afrika boynuzunda ortaya çıkan büyük kuraklık –şimdilerde sanki hiç yaşanmamış gibi bütünüyle unutulmuş olsa da- bir süreliğine dünya gündeminde geniş yer buldu. Yine sıkça gündemimize gelen iklim değişikliği ile ilgili dünya kamuoyunun ciddi anlamda tedirginlik duyduğu ve kendince tedbirler aldığı bilinmektedir.
Bütün bu örneklerden hareketle dönemsel olarak ortaya çıkan ve dünya gündeminin de sorunun ortaya çıkarıldığı noktalara doğru yönlendirildiği “doğa olayları” doğanın değil de insanın bir oyunu olabilir mi sorusu cevaplanmayı beklemektedir.
ABD özellikle de ikinci dünya savaşı sonrası cetvellerle çizilen ülkelerin gündemlerini, halklarını ve yönetimlerini tayin etme noktasında büyük cüretkârlıklar sergilemiş, kendisinin bu belirleyici rolünü de milyar dolarları bulan film ve propaganda endüstrisi ile bütün dünyaya pazarlamıştır.
Son günlerde ise varlığı ve misyonu büyük tartışmalara yol açan bir örgüt ile gündemde olan ABD’nin üzerinde uzun yıllar çalıştığı gizli silahı HAARP gün yüzüne çıkmıştır.
HAARP NEDİR?
Öncelikle bu yeni gizli silahı kısaca tanıyalım. ABD hükümeti, yaklaşık yarım asırdır iklime müdahaleyle ilgili deneyler yürütmektedir. Su kaynaklarının azalması ve iklim değişikliğinin ciddi bir tehlike haline gelmesiyle birlikte, özellikle silah sanayisindeki şirketler de bu alana yatırım yapmaya başlamıştır. Son araştırma programlarından biri olan HAARP, iyonosferde yaptığı müdahalelerle geniş alanlarda sel, kuraklık, fırtına ve deprem gibi doğa olaylarını tetikleyebilecek bir teknoloji üzerinde çalışmaktadır. Program, askeri gizlilik gerekçeleriyle kamuoyundan gizli tutulmaya çalışılsa da bir yandan da aslında bu proje dünyaya pazarlanmaktadır. Çalışmaların devam etmesi ile birlikte böyle bir programın ABD hükümetinin elinde yeni bir kitle imha silahına dönüşebileceği ortadadır.
1997 yılında başlandığı bilinen ancak daha eskilere dayandığı tahmin edilen HAARP, terim olarak Yüksek Frekanslı Etkin Güneşsel Araştırma Programı (High Frequency Active Auroral Research Program) anlamına gelmektedir. ABD Ordusu, ABD Donanması ve Alaska Üniversitesi tarafından ortak yürütülen İyonosfer'in özelliklerini ve davranışlarını araştırmak üzere Alaska'da, ABD’ye ait Gekona askeri üssünde sürdürülen askeri bir çalışmadır. İlk kez Sırp asıllı ABD'li bilim adamı Nikola Tesla tarafından ortaya atılmış bir fikirdir. Buraya kadar baktığımızda bir sorun yok, ABD’nin bilimsel(!) amaçla ele aldığı çalışmalardan biri gibi gözüküyor. Ancak ABD diğer birçok konuda olduğu gibi HAARP projesini de dünya egemenliği için kullanmaktan çekinmemektedir. Dünya ülkelerinin liderlerinin bununla tehdit edildiği bile birçok platformda dile getirilmiştir. Proje bloklar arası mücadelenin en önemli mihenk taşları arasında yer almaktadır. Rusya’nın 60’larda başladığı 80’lerde ise neredeyse tamamladığı RUS AĞAÇKAKANI adını verdiği proje de yine benzer bir teknolojik araştırmanın ürünüdür. ABD ise buna HAARP projesi ile yanıt verme amacı gütmektedir.
ABD’YE GÖRE HAARP’İN AMACI
ABD askerî yetkililerinin bu konuda kendilerine yöneltilen sorulara çeşitli platformlarda verdikleri cevapları özetleyerek, ordunun HAARP’in amacını nasıl lanse ettiğine bir bakalım.
- Atmosferdeki termonükleer araçların, elektromanyetik vuruşlarını değiştirmek,
- Denizaltılarla haberleşmeyi sağlayacak teknik alt yapıyı oluşturmak,
- Son derece gelişmiş radar kontrol sistemleri elde etmek,
- Çok büyük bir bölgede ABD ordusunun haberleşme sistemi dışındaki tüm iletişim sistemini bloke edebilecek bir alt yapı oluşturmak,
- EMASS ve CRAY bilgisayarları ile toprağın altını çok derinlerine kadar inceleyip bilimsel çıkarımlar sağlamak,
- Büyük ve derin alanlarda petrol, doğalgaz ve mineralleri araştırmak,
- Cruise füzeleri gibi her türlü saldırı silahını ve savaş uçaklarını imha edebilecek bir teknoloji geliştirmek.
Resmi kaynaklar HAARP projesini işte bu şekilde tanımlıyor.
Projenin teknik olarak yol açabileceği hasarlar nedeniyle ABD içinde projeye ciddi anlamda muhalefet edilmektedir. ABD’nin en ünlü jeofizikçilerinden Prof. Dr. J. F. Mac Donald elektromanyetik dalgaların sebep olabileceği olayları şu şekilde sıralamaktadır:
- İklimleri değiştirebilir.
- Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir.
- Ozon tabakası ile oynayabilir.
- Deprem yaratabilir.
- Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.
- Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir.
- Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.
Son yıllarda meydana gelen olaylara ve bu olayların tarihsel seyrindeki gözle görülür artışlara dikkat ettiğimizde projede artık sona yaklaşıldığını, büyük ölçüde deneme çalışmaları yapılmaya başlandığını söylemek mümkün olabilecektir.
Ayrıca konunun bütünlüğünü bozmaması açısından detayına yer vermeyeceğim iklim değiştirme ve kontrol projesi olan Spacecast 2020 adlı projenin deklarasyonunda “Bu projenin ülkelerin imhasında veya zarara uğratılmasında kullanılması yasaktır” ifadesinin yer alması projenin nelere yol açabileceği hakkında fikir vermektedir.
HAARP PROJESİNİN ORTAYA ÇIKARDIĞI TEHLİKELERDEN ÖRNEKLER
Zira proje hali hazırda masum bir araştırma projesi olarak ele alındığından bu başlıkta bahsedeceğimiz bazı örnek olaylar sonsuza dek ispat edilemeyecek ama üzerinde ciddi anlamda şüpheler uyandırmış olan olaylardır.
HAVA ULAŞIMINDA YAŞANANLAR
Gizli ELF Silahı ve HAARP Projesinin yakınlarında gerçekleşen uçuşları ciddi anlamda etkilediği bilinmektedir. Normalde sistemin ilan edilen özellikleri arasında; HAARP Dairesinin sahip olduğu çok büyük kapsamlı radar sayesinde kilometrelerce uzaktan manyetik sahaya doğru bir uçuş tespit edildiğinde sistemin kendisini otomatik olarak kapattığı ifade edilmektedir. Bu da sistemin uçuşlara ne denli büyük bir tehlike oluşturduğunun delili niteliğindedir.
ABD Merkezli küresel bir kuruluş olan PACE (Temiz Enerji için Dünya Çapında İş Birliği Derneği) konu ile alakalı olarak kendi bülteninde şu bilgilere yer vermiştir:
Boing firması tarafından yapılan araştırmalar ve tahliller neticesinde HAARP ve ELF Tesisleri ile bu tesislerin açığa çıkardığı yoğun enerjinin uçaklar için ciddi ve hayati tehlikeler doğurduğu ifade edilmiştir.
Enerjinin uçakların hem kendi içlerinde hem de kara ile olan iletişimlerinde ciddi anlamda tehlike ve aksaklıklara neden olmaktadır. Bilgisayar tarafından idare edilme sistemi ile ilgili otomatik pilot sistemi de yine bu enerji tarafından devre dışı kalmakta ya da yanlış sinyaller nedeniyle ciddi anlamda sorunlar ortaya çıkarmaktadır.
Aynı şekilde uçaklarda yağ yakıt miktarı göstergesi, fren sıcaklık göstergesi, EHF alıcı ve vericisi, ADF alıcısı, işaretleyici alıcısı, uzaklık ölçüm aygıtı, havadan loran sistemi gibi birçok sistem bu enerjiden olumsuz yönde etkilenmekte ve hatalı veriye neden olmaktadır.
UÇAK KAZALARI
Dr. Nick Begich, Angel’s Don’t Play This HAARP (Melekler HAARP ile Oynamaz) adlı eserinde HAARP’ın hava ulaşımı üzerindeki etkilerini ele alırken yer verdiği şu örnek oldukça çarpıcıdır:
“2 Şubat 1996 yılında Güney Amerika’da 70 kişinin yaşamını yitirdiği Amerikan hava yollarına ait Boing 757 tipi uçağın şaibeli bir şekilde düşmesi HAARP projesinin yol açtığı yüksek manyetik dalgalar ile ilgilidir.”
Fildişi Sahillerinden 1 Şubat 2000 tarihinde havalanan uçakta meydana gelen kazada da yine yukarıda değindiğimiz tarzda birtakım ipuçlarına rastlanmaktadır. 169 yolcu ve 10 mürettebat ile seyahat edecek olan uçak kalkışından dakikalar sonra, kuleye acil iniş sinyali vermiş, yolculara uyarı yapılıp can yelekleri ve kemerleri bağlatılmak suretiyle bekletilmiştir. Ancak uçak aslında okyanusa kontrollü iniş yapabilecek durumdayken, havada art arda patlamalar yaşamak suretiyle infilak etmiş ve uçak içindeki yolcular ile birlikte okyanusa gömülmüştür.
Özellikle de 1998 yılında HAARP çalışmalarının ciddi anlamda ilerleme kaydettiği bir dönemde belli ki bazı denemeler yapılmaktaydı. Zira o yıllarda onlarca şüpheli uçak kazası kaydedilmiş, tüm araştırmalara rağmen gerçekleşen uçak kazalarının nedenleri sadece tahminler ve olasılıklarla açıklanabilmiştir. Sri Lanka, Myammar, Nepal ve Kanada gibi ülkelerde meydana gelen kazaların raporlarında kaza nedeni ile ilgili “BİLİNMİYOR” şeklinde ifadelere yer verilerek dosya kapatılmıştır.
Birkaç örnek olayı hatırlayacak olursak;
- 27.01.1998 Mynmar 15 Ölü Gerekçe; Motor arızası.
- 16.02.1998 Çin 196 Ölü Gerekçe; Anlaşılamadı.
- 02.09.1998 Kanada 229 Ölü Gerekçe; Araştırılıyor.
- 11.12.1998 Surat Thani 101 Ölü Gerekçe; Bilinmiyor.
Özellikle 98 yılında kayıtlara geçen onlarca şüpheli uçak kazası ve düşme hadisesinde nedeni bilinmiyor ya da anlaşılamadı denilerek dosyalar kapatılmış, bazıları ise yıllar geçmesine rağmen “araştırılmaya” devam edilmektedir. Özellikle de 98 yılında onlarca kaza benzer şekilde açıklanamayan yada tespit edilemeyen bir şekilde düşmüş, kaybolmuş, okyanusa gömülmüştür.
DEPREMLER ve TUSUNAMİ
HAARP projesinin büyük depremler ortaya çıkarabilme gücünün keşfedilmesinden sonra, çeşitli denemeler yapıldığı bilinmekte ya da ön görülmektedir.
Kısaca özetleyeceğimiz bazı örneklere yer vermek istiyorum.
28 Temmuz 1976 tarihinde Çin’de meydana gelen depremde 650.000’den fazla kişi yaşamını yitirmiş, depremden hemen önce gökyüzü adeta gündüz gibi aydınlanmıştı, bu Gölcük depreminde de görülmüştü, ağaç yaprakları yanmış, meyve ve sebzeler kavrulmuş halde gözlemlenmişti.
17 Ağustos depremi ile ilgili çok çeşitli iddialara da yer verilmektedir. Bunlardan en önemlileri; 76 yılı Çin depremindeki gibi büyük ışık huzmelerinin çok büyük bir bölgeyi aydınlatması ve ABD ve İsrail kuvvetlerinin sözde yardım amaçlı olarak depremden saatler sonra İstanbul’a denizden, havadan ve karadan büyük bir çıkarma yapmalarıdır. Bu zaten o birliklerin İstanbul’da oldukları iddiasını güçlendirmekteydi. Çoğunlukla dile getirilen bir başka iddia ise ABD-İsrail birlikte kullanılan bir deprem sismik araştırma cihazının tatbikat hazırlık çalışmaları sırasında Gölcük Askeri üssünün altına yerleştirilmiş olması ihtimalidir. Cihaz burada sadece sismik deneyler ve çalışmalar için kullanılacaktı. İstanbul ve çevresindeki faya küçük bir dokunuş yapılacak ve enerji açığa çıkarılıp büyük depremin önüne geçilecekti. Böylesi masum bir proje olarak kabul ettirildi ve düğmeye basıldı. Ancak beklenenin çok çok üzerinde, yaklaşık 10.000 kat daha yoğun bir enerji açığa çıkması sonucu yüz yılın felaketi olarak adlandırılan bir deprem meydana gelmiştir.
Bu tezi güçlendiren birtakım detaylar bulunmaktadır. ABD depremi ilk gerçekleştiğinden birkaç saat sonra 9,6 olarak ilan etmiş ve daha sonra Türkiye’nin de ilanıyla birlikte ölçüm 7,4 olarak güncellenmişti. Meselenin binlerce KM uzaktaki iki ülke arasında cereyan etmesi ise ayrıca ele alınması gereken bir konudur.
Yine ilginç detaylardan biri de 20 Ağustos sabahı Ataköy sahilinde İsrail’e ait bir uçağın düşmesi idi. Uçak o sırada balıkçılık yapan Abdullah Kaplan adlı bir görgü tanığı tarafından Zeytinburnu limanına çekilmiş, tek amacı yardım etmek olan balıkçı sert ve ciddi tepkilerle karşılaşmıştı. Kameramanlar çekim yapmayı bırakmış, sadece bir defa kısa süreli olarak haberlere konu olan olay hemen tüm kanallardan çekilmişti. Bunun nedeni hala bilinmemektedir. Ama bu olasılıkları ciddi anlamda güçlendiren hatta neredeyse kesinleştiren bir ipucunu ise dünyada milyonlarca kişi aynı anda izlemişti. Komplo teorisi filmi…
KOMPLO TEORİSİ FİLMİ İLE ADAPAZARI DEPREMİ MESAJI
HAARP Projesi ile depremlerin bağlantılarını takip ederken çok çok önemli bir detay karşımıza çıkmakta ve asla inkâr edilemeyecek bir gerçeği deşifre etmektedir. Bu gerçek aslında bu depremin önceden planlanmış olması ve olacaklar hakkında ciddi bir ön görüye sahip olunmasıdır.
Senaryosunu; Brian Helgeland’ın yazdığı ve yönetmenliğini Richard Donner’in yaptığı Komplo Teorisi adlı film, Mel Gibson ve Julia Roberts gibi Hollywood’un en önemli oyuncuları ile ve esrarengiz, bir o kadar da gerçek hayattan derlenen efsane bir filmdir.
Yaklaşık 150 Milyon dolara yakın bir gişe hâsılatıyla hatırladığımız film ABD ve diğer ülkelerde korsanları ve DVD’leri ile birlikte milyonlarca izleyiciye ulaştı ve onlarca dil seçeneği oluşturuldu. İzleyenler hatırlayacaktır ki, film ABD’nin en büyük bütçeli ve ses getiren filmlerinden biridir. Özetle film komplo teorileri üreten bir taksici ile adalet bakanlığında görevli bir personel arasında geçen olayları konu edinmekteydi. Tabii asıl kurgu ise ABD’nin çeşitli nedenlerle kaotik bir ortam oluşturmak için suni depremler ortaya atması üzerine kurgulanmıştı. Filmde ABD yapay bir deprem üretiyor, bu deprem Türkiye’de oluyor, hesaplanamayan nedenlerden ötürü öngörülenin çok çok üstünde oluyor ve 1997 yılında gösterime giren filme göre bu senaryoda Türkiye depremi 7,4 olarak yer buluyordu. Bu da başından beri değinmeye çalıştığımız HAARP projesi ile bağlantılı bir fikrin temellerini oluşturmaktadır.
TARİHLERLE VERİLEN MESAJLAR
Sıradan bir film olmadığı her bir detayında aşikâr olan Komplo Teorisi ile ilgili bazı tarihleri hatırlamak, meselenin daha net anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Komplo Teorisi filmi; Amerika'da 7 Ağustos 1997'de, Türkiye'de 17 Ekim 1997'de, Arap ülkelerinde ise 17 Ağustos 1997'de gösterime girdi. Truva filmini İsrail’in kuruluş tarihi olan 14 Mayıs’ta gösterime koyan yapımcı şirket WARNER BROS aynı zamanda Komplo Teorisi filminin de yapımcısıdır. Bütün bu tarihler subliminal mesajlar hususunda dünyada adından sıkça söz ettiren Siyonist Hollywood için biraz fazla tesadüf değil midir?
HAARP NASIL DEŞİFRE EDİLECEK?
Şimdi buraya kadar ele aldığımız hususlarda HAARP, NASA, Pentagon, ABD ekseninde şekillendirilmek istenen yenidünya düzeninin aktörlerine değindik. Bu aktörlerin varlığını ve faaliyetlerini ifade etmekten öte neler yapılabilir sorusuna cevap bulmak zorundayız.
Öncelikle bu konuların araştırılıp detaylı ve belgeleri ile birlikte deşifre edilebilmesi için enstitüler kurulması gerekmektedir.
Mevcut stratejik araştırma merkezlerine bu alan ile alakalı masalar oluşturulmalı, alan taraması için bütçeler oluşturulmalıdır.
Üniversitelerimizde kürsüler açılmalı, yabancı dil ve konu hakkında kaynak taramasına imkân verecek dokümanlar, görsel araçlar temin edilip araştırmalar yapılmalıdır.
İmkân ölçüsünde araştırma yapmak üzere yurtdışına ekipler gönderilmelidir. Üniversitelerde kürsünün yanı sıra bölüm, ders ve akademik bilim dalları oluşturulmalıdır.
Master ve doktora tezlerinde bilim insanlarımız ilgili bölümlere HAARP ya da türevleri ile ilgili okumalar yaptırmalı, projeler çalıştırmalı.
Büyük düşünmeli vizyon sahibi olunmalıdır.
Alanında uzman kişilere gerekli prezantasyonu sağlayarak sistemli bir çalışma yapılması sağlanmalı ABD’nin bu çok tehlikeli gizli silahı deşifre edilmelidir.
Araştırmalar ortaya koymaktadır ki, yenidünya artık yüz binlerin ölümleri ile sonuçlanması muhtemel saldırı tehditleri ile şekillenecektir.
Unutmayın ki bu bildiklerimiz sadece bilmemiz istenilenlerle sınırlıdır.
Selam ve dua ile…
twitter: @slymnkurt
------------------------------
Kaynakça*
Aydoğan Vatandaş, Kıyamet Teknolojisi HAARP, Timaş Yayınları
Jerry Simith, Kıyamet Silahı HAARP, Koridor Yayıncılık
http://tr.wikipedia.org/wiki/HAARP
http://www.bluebox.bbs.tr/van-depremi-haarp-ispati-rus-bilim-ad
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/15447529.asp
*Terminolojik, teknik ve sayısal bilgiler ile ilgili olarak ve literatür taraması amacıyla kullanılmıştır. Harici yorum ve değerlendirmeler yazara aittir.