Pragmatizm mi dersiniz, oportünizm mi dersiniz yoksa kardeşim ben meseleyi Türkçe anlatmak için fırsatçılık, omurgasızlık derim mi dersiniz ben orasına karışamam. Ama Diyarbakır’da tertiplenen bir ‘Kutlu Doğum’ vesilesiyle İslami kimliği (Türk ulusalcıları için hassaten Şeriatı, Kürt ulusalcıları için de hassaten feodal gericiliği) temsil eden yeşil-kırmızı sancaklar açıp Kur’an ve Sünnet yolunda olduklarını deklare eden BDP-DTK siyasetini görmezden gelemezsiniz.
Hangi soru sorulursa sorulsun, içeriden veya dışarıdan ne tür bir eleştiri getirilirse getirilsin malum cevaplar üç aşağı beş yukarı şöyle olacaktır zaten: “BDP-DTK hiçbir sapmaya prim vermeden eski çizgisinde kararlılıkla yürümektedir, Kutlu Doğum etkinliği tıpkı ‘sivil Cuma namazları’ gibi kırılmayı değil daha geniş kesimleri kucaklamayı temsil etmektedir. Kürt halkının ‘din istismarı’ndan kurtarılması için Önderlik tarafından yeni bir konsept pratiğe taşınmaktayız. Kürt ulusal hareketi ve kadrolarının ‘İslam düşmanı’ olduğu çirkin bir iftiradır. Kimsenin İslam’ı aleyhimize kullanmasına müsaade etmeyiz.”
Açılım ve Kucaklama Farzdır
Bürokratik oligarşinin diğer kurum ve aktörleri gibi CHP’nin bütün bir Türkiye’yi, BDP-DTK gibi kökü Kürt ulusçuluğuna dayanan PKK’nın kucağında büyüttüğü örgütlerin de Kürdistan’ı İslamsızlaştırma siyaseti temelinde varlık buldular. Laiklik-ulusal kimlik, pozitivizm ve aydınlanma gibi ideolojik tercihler ve bu türden ideolojik tercihler içerisinde yetişip temsil makamına gelenlerin İslam dışı ve karşıtı misyonu örgütlediler hep. Fakat bir türlü yok edilemeyen, istendiği oranda kullanıma açık hale getirilemeyen İslam ve Müslüman toplum için son dönemlerde ‘ılımlı laiklik ve ılımlı ulusçuluk’ siyaseti devreye sokuluyor.
Elbette hem CHP’nin hem de BDP-DTP’nin ‘din açılımı’ en çok da Alevi ve ulusolcu kesimleri tedirgin ediyor. Kürt ulusal hareketine taban desteği olarak değil ama hem ideolojik meşruiyet kazandırma hem de kılavuzluk yapma bakımından ayrıcalıklı bir yeri bulunan mezkûr kesimler gidişattan hiç memnun değiller. Lakin en azından kamuoyuna açık ortamlarda yüksek sesle ve sert eleştiriler yöneltmekten de imtina ediyorlar.
Neyse, Diyarbakır’a kulak verelim deyince neler söylenmiş, hangi semboller kullanılmış ve gerek sloganlar gerekse pankartlarda hangi mesajlar öne çıkarılmış, şöyle bir bakalım. Organizasyon sahibi BDP-DTP adına konuşan Mardin Büyük Şehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün söylediklerine kulak vermek Kürt ulusalcılarının İslam’a ne şekilde muamele ettiğini bilenler için büyük ibretlerle dolu hakikaten.
Başkan Ahmet Türk’ün (her kimse) ‘diyanet müşaviri” tarafından eline tutuşturulduğu, Ahmet Türk’ün bırakın birazını benimsemeyi okurken birçoğunu anlamadığı besbelli olan konuşma metninin tamamını okumak hatta bizzat sesinden dinlemek gayet faydalı olur. Meydanlar mı coşturdu BDP-HDP’yi yoksa BDP-HDP mi meydanlarda Kur’an ve Sünnet diye konuşmanın tadına ve getirilerinin farkına vardı, ona siz karar verirsiniz. Ama Kürt-İslam sentezi adına yeni bir sayfa açılıp deneme yayınına başlandığını söylersek öyle kolayca reddedilmesi mümkün olmaz.
Milliyetçi Esnaf ‘Şekersiz Şerbet’ Satar
Kutlu Doğum’un Kürtçü versiyonunu İslam şehitleri için saygı duruşuyla ve Fatiha ile açmak, salavatlar ve dualar, Kürtçe ilahi ve mevlitler için gözyaşı dökülecek bir zemin hazırlamak az iş değil. Fakat bazı vurgular var ki benim diyen mürteci-gerici bu türden vurguları Tevhid bayrakları arasında programa iştirak eden kitleye öyle bir konuşmayı çok zor yapar.
Kürt ulusolcularını biraz olsun tanıyanlar açısından şu birkaç vurgu dahi kolay kolay yorumlanabilir değil. Mesela; “Özgürlük mücadelesi Sünnettir. Özgürlük mücadelesi Kur’an-ı Kerim’in yolundadır. Kur’an bize bunu emretmiştir. Biz ulusumuza, halkımıza, geleceğimize sahip çıkmalıyız. Biz sahip çıkmazsak dindar değiliz ve Resulullah’ın demek ki yolundan gitmiyoruz. İslam’daki sünnet olan, zulme karşı çıkmalıyız. Bugün de Kürt halkı İslamiyet’i yaşamında büyütüyor. Bizim inancımız herkesten fazladır.”
Ahmet Türk’ün Kur’an’dan, siyerden ve hadislerden örülen “Kutlu Doğum Vaazı” oldukça detaylı ve çarpıcı anekdotlarla dolu. Bütün çelişki ve samimiyetsizlikleri dahi bir kenara bırakıp şöyle bir hatırlatmada bulunsak çok mu yersiz-manasız olur? Kürt halkı Türk ulusalcılarından İslam’ı öğrenmeyi reddetmişken neden Kürt ulusalcılarının rahle-i tedrisine teslim olsun? Eğer böyle bir vaazı nasihat ihtiyacı varsa bunun için öncelik Kürt ulusal mücadelesine kimi fikri kimi lojistik kimi de moral destek veren aydın, sanatçı ve örgütlerden başlamak daha mantıklı ve faydalı olurdu.
Kürt halkı zaten Müslümandır, İslami kimliğine sadıktır. Sorun ve sorumsuzluk PKK-BDP-DTK hatta HDP gibi ulusolcu cephededir. Dinsiz, ahlaksız, lümpen bir Kürt ulusal kimliği inşasına girişenlerin, Diyarbakır’ı eşcinseller buluşmasına, Kürtçe’yi Hevjin gibi dergilerle eşcinselliğin beşiğine çevirmek için örgütlenenleri hepimiz tanıyoruz.
Bu türden girişimlerin İslam’la barışma, düşmanlıktan vaz geçme olmadığı tecrübelerle sabit. Türk ulusalcılığı gibi Kürt ulusalcılığı da kullanılabilir İslam, sağılabilir Müslüman arıyor. Bu vasıfları taşıyanlar için BDP-DTK’nın kapıları sonuna kadar açıktır, dileyen buyursun içeri.