Yasin Aktay / Yeni Şafak
Türkiye bütün dünyayı kasıp kavuran Covid19 salgınına karşı bütün dünyada gıpta ile karşılanan başarılı bir mücadele verirken, aslında bir yandan da devletin varlık sebebinin ne olduğu hususunda bir siyasal düşünce ve değeri de ihya etmiş oluyor: Devlet insan için vardır, insanı ihya etmek için, insanı yaşatmak için.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın şiarı İslam medeniyetinin ürettiği devlet anlayışının en temel ilkesidir ve bu ilke Osmanlı’nın bedenine üflenmiş bir ruh gibi altı asır boyunca bu topraklarda ayakta kalabilmiştir. Bugün modernliğini, küreselliğini, postmodernliğini dünyanın geri kalan bölgeleri üzerine büyüklenmenin bir söylemi olarak yaşayan batı dünyasına bu salgın vesilesiyle nasıl bir fark atılmış olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Depremler esnasında yapılan acil müdahaleler de bu devletin söz konusu olan insan olduğunda ne kadar hızlı ve etkili örgütlenebildiğini gösteriyor. Bu da insanı yaşatmaya dönük siyaseti önemli göstergelerinden biri. Kendi vatandaşının insan onuruna en uygun bir yaşam seviyesine kavuşması, en iyi muameleyi görmesini önceleyen bir hassasiyetle örgütlenmiş devlet bugün başta İslam dünyasının ve aslında bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu şeydir. Buna bugün pratiğiyle, Türkiye’nin bir model olarak öncülük ediyor olması ayrı bir mutluluk sebebi.
Türkiye kendi vatandaşlarını, Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkez ayırımı yapmadan yaşatmaya çalışırken, İzmir’de deprem enkazı altında kalmış evlatlarını, canından can, kanından kan bilerek canhıraş bir çabayla kurtarmaya çalışırken PKK’lı teröristler, Kürtlere hak kazandırmak adına evine ekmek götürmek üzere elinin emeği, alnının teriyle çalışan Kürt işçilere saldırarak üç kişiyi katletti.
Hakkari’nin Derecik ilçesinde Irak sınırına yakın bölgede yol çalışması yapan iş makinesine füze ve uzun namlulu silahlarla düzenlenen saldırı sonucunda katledilen her üç kişi hem Kürt hem işçi hem silahsız idi. Yaptıkları yol Kürtlerin bölgede en ihtiyaç duydukları, hayat kalitelerini yükseltmeye dönük en temel devlet hizmeti. Devlet Kürtlere, veya bütün bölge halkına bu hizmetleri götürürken onu engellemeye çalışan PKK’nın sivillere yönelik ne ilk ne son saldırısıdır bu tabi.
Kuşkusuz, PKK’nın son zamanlarda eylem yapma konusunda iyice sıkışmış durumda. Güvenlik güçlerine yönelik eskisi gibi etkili ve sonuç alıcı eylemler yapamıyor. Tabiri caizse başını kaldıramıyor artık. Güvenlik güçlerinin teröre karşı son zamanlardaki etkili mücadelesi, sahada örgütün bütün etkinliğini bitirme noktasına getirmiş durumda. O yüzden örgütün hıncını bulabildiği masum insanlardan alması söz konusu denilebilir.
Ama bu kadar basit değil. PKK işçilere rastgele saldırıyor değil. Bölgenin kalkınması PKK’nın dar ideolojik programı açısından bakıldığında PKK’nın halk üzerindeki iktidarını azaltıyor. Yol ve diğer altyapı hizmetleri üzerinden gelen bölgesel kalkınma Kürtlerin yaşam kalitesini devlet eliyle artırdıkça kırılanın kendi otoritesi olduğunu görüyor. Kendi otoritesini ancak bölgesel geri kalmışlık sayesinde sürdürebileceğini çok iyi görüyor. Amacı ve yolu Kürtleri özgürleştirmek, onları kalkındırmak, onları yaşatmak değil. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir anlayışıyla öldürdükleri sayesinde tesis ettiği tedhiş, korku ve terör kaynaklı otorite Kürtleri kendine itaat ettirebiliyor mu, ona bakıyor.
PKK hiçbir zaman Kürtleri özgürleştirme peşinde olmadı, aksine her zaman kendine muhtaç, oradan da kendine köle bir kitle oluşturma derdinde oldu. Adına öz-yönetim dediği tiyatro ile aslında Kürtleri kendilerini yönetecek bir demokratik çevre oluşturmaktan çok uzak bir pratik ortaya koydu. Öz-yönetimden kast ettiği fiilen bütün Kürtlerin PKK-örgüt yönetimine teslim edilmesi talebinden ibaret bir şeydi.
Kürtler PKK’ya tabi değillerse zaten Kürt de değildir, olsa olsa yabancılaşmış, devlet ajanı olmuş, aslını yitirmiş insanlardı. Kendilerine tabi olmayan Kürtlerse ölmeyi hak ediyordu. Geriye kalanlar teba olarak kendilerine yeterdi.
Bu kadar insanlık dışı bir anlayışın Kürtlerin özgürlüğü adına yürüttüğü mücadelenin altı kazındığında Siyonist bir ajandasının olduğunu Suriye’de oynanan oyun üzerinden yeterince görüyoruz artık. Oradan bakınca, meğer Türkiye’nin şimdiye kadar Kürt meselesi diye bildiği şeyin bir işgal meselesi, PKK diye bildiği örgütün de birilerinin lejyoner örgütü olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır.
PKK için yolun sonudur bu. Öldürdüğü masum Kürtler onun da topyekun bitişinin habercileridir. Her şey bir yana İsmi Kürdistan İşçi Partisi’nin hem işçi hem Kürt katliamlarıyla çıkardığı sesler onun için kendi çaldığı cenaze marşı gibi.
PKK’nın katlettiği işçi kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.