“Kürdistan cephesinde asker”in Atatürkçü avukatı

Abdurrahman Dilipak

Baykal ve Yalçın Küçük’ten sözediyorum..

Baykal Ergenekoncuların avukatı ya, Ergenekoncuların fikir babalarından biri olan, kendini “Kürdistan cephesinde asker” ilan eden Yalçın Küçük de Ergenekoncu..
Bahçeli’nin üzerine varmadığı Ergenekoncular arasında Doğu Perinçek de var, İlhan Selçuk da..
İşin garip yanı her iki parti başkanı da “Barış” açılımına karşı..
Biri sağcı, diğeri solcu..
Biri sokağa çıkmaktan, öteki dağa çıkmaktan söz ediyor..
Türkiye’yi bölünme noktasına getiren 30 yıllık bir belanın tam sonuna gelinmişken, birileri barış istemiyor..
Baykal da Bahçeli de, hükümetin çözüm arayışına kapılarını kapatıyorlar..
Baykal’ın red gerekçesi muhteşem.. “Ne söyleyeceksen söyle” diyor.. Hani, iktidar bir çözüm planı ile gelse, “Zaten kararınızı vermişsiniz, sizinle ne konuşacağım? Gel önce sor, dinle, öğren” diyecek o öfkeli üslubu ile..
Tamam, kendi görüşünü açıklamadan önce, sizin önerilerinizi, endişelerinizi not edip, sonra projesini revize ederek sorunu çözmek istiyor.
STK’ların kanaat önderlerinin görüşlerine de başvuruluyor..
Baykal’ın ağzından çıkanı kulağı duymuyor..
Bahçeli zaten bir şey söylemiyor. “Böldürmeyiz” diyor, o kadar.. Kim neyi bölüyor, böldürüyor, o belli değil.. Kürtçe konuşunca-yazınca Türkiye bölünüyor mu? Kürtlerin ve diğer etnik kimliklerin tanınması niye bölünme olsun?.
Heybeliada açılınca niye Türkiye bölünüyor? Sadece Heybeliada değil, Ermeni ilahiyatı da, Süryani ilahiyatı da açılmalı. Bunlar Türkiye’nin şansı. Batı’nın sulandırdığı Katolizm ve Protestanlığın yanında, bu kadim kiliselerin güçlenmesi, Doğu Roma’nın ayağa kalkması demektir.
Aslında “öteki”ler bu haklara sahip olursa, Müslümanlar da haklarını daha kolay savunacak.. Onun için onların da hakları engelleniyor olmasın sakın.. Ermeni lisesinde dua odası açılırsa, bizimkiler de lisede mescid ister.. Heybeliada özerk olursa ilahiyat da özerklik ister değil mi?
Müslümanları bahane ederek gayri Müslimlerin hakları engelleniyor.. Öte yandan Müslümanlar, gayri Müslimlerin hakları ile ilgili olarak belli merkezler tarafından kışkırtılıyor.. Bu bir oyun..
Bahçeli’nin Ergenekonculara karşı sesini niye yükseltmediğini merak ediyorum..
Türkiye’de irtica ve Kürt sorunu, tamamen sun’i Ergenekonvari yapıların ürettiği bir sorundur. Daha geniş anlamda terör ve irtica bu çevrelerin işidir.. Mafia da bu yapı içinde hayat bulmaktadır. Darbeler de bu çevrelerin işidir..
Bu yapı bütün siyasi partileri belli ölçülerde kullanmıştır. En çok da CHP ve MHP’yi..
Muhsin Yazıcıoğlu’nun ortadan kaldırılması, belki de bu dengedeki belli kadroları bu oyunun dışına çekme gayretlerinin bir sonucudur..
Türkiye, din, ideoloji, etnik kimlik ve kültürel haklar, insan hakları, hukuk devleti sorununu çözmeden, inanç, düşünce, ifade ve örgütlenme hürriyeti önündeki engeller kaldırılmadan, toplumun tüm kesimleri için bu konuda güvence sağlanmadan bu sorun çözümlenemez..
Onun için CHP ve MHP, Ergenekon konusunda karşı kampta yer alıyorlar. Onun için Anayasa değişikliğine karşı direniyorlar. Onun için toplumsal barış çabalarını bölücülük olarak görüyorlar..
Çünkü bu çatışma biterse, aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden siyaset üretenlerin, kendilerine, toplumsal vekaletin dışında derin yapıların gölgesinde servet-iktidar üretenlerin işi bitecek. Birileri bunu istemediği için direniyor..
Faili meçhuller, yolsuzluklar, cinayet şebekeleri, yargıdaki hukuksuzluklar konusunda bu iki genel başkanın kılını kıpırdattıklarını gördünüz mü?
Aslında DTP’den söz etmiyorum. Şimdi daha ılımlı bir noktaya gelse de, nasıl bir siyaset izlediğini biliyoruz..
Bana göre, Türk Ergenekonu gibi bir de Kürt Ergenekonu var. Bu anlamda DTP çok da masum değil.. Hatta nasıl MHP “barış”a karşı çıkıyorsa, DTP ve PKK içinde de bu işe karşı çıkan gruplar olacaktır..
Ergenekon’un siyaset ayağı çözülmeden barış görüşmelerinde mesafe alınması kolay gözükmüyor..
Sonuçta kapsamlı bir anayasa değişikliği ve af da kaçınılmaz.
Devletin yeniden yapılandırılması gerek.. Devletin dayandığı temel kavram ve kurumların milletin hakemliğinde yeniden tanımlanması gerek.. Bugünkü ulus ve laiklik kavramı radikal ve şoven bir anlayışın eseri.. Ulusal kimlik adına, bir İmparatorluğun bakiyesi olan etnik toplulukların, din, dil, gelenek ve kültürlerinin inkarını öngörüyor. Kimse ulusal bir dile karşı değil. Ulusal birlik, inkar ideolojisi üzerine sağlanamaz.. Dünyada geçerli tek ulus tanımı Baykal ya da Bahçeli’nin kafasındaki sabıkalı model olmasa gerek.
Eğer Baykal ve Bahçeli, anlamamakta direniyorsa, kapılarını kapatıyorlar, diyalog kurmuyorlar, konuşmuyorlar ve sadece hakaret ederek kışkırtmaya devam ediyorlarsa, hükümet bir barış planı hazırlayıp, bunu neden referanduma götürmüyor?.
Bunlar kendi tabanlarından kopuk bir şekilde, kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarla, kendi fikirleri etrafından bir kamuoyu oluşturma adına bu nefret politikasını uyguluyorlar sanki..
Bana kalırsa siyaseten intihar ediyorlar. Suçüstü yakalandılar.. Böyle böyle tükenecekler belki de. Onun için sabırlı olmak gerek.
Öte yandan, bu tür işlerde çok dikkatli davranmak gerek. Kaş yaparken göz çıkartılmamalı. Ne yaptığımız kadar bunun toplumda nasıl anlaşıldığını, ihtimal, maliyet ve riskleri iyi görmeliyiz.. Öfkeye kapılmadan, sabırla ilerlemeliyiz.. “Dağa çıkmak” ya da “sokağa dökülmekten” söz eden çevrelerin, kötü niyetlilerin bu süreci bulandırmak isteyen çabalarına karşı istihbarat, operasyon ve informasyon faaliyetlerine hız vermek gerek..
Selam ve dua ile.

Not: Geçen gün APO ve Pilot Necati ile ilgili olarak internetten derlediğim bilgilerin büyük bölümünün “Apo ve Pilot-PKK’nın MİT’olojik tarihi” adıyla Siluet Yayınları tarafından basılan Necdet Pekmezci’nin adı geçen kitabından alıntılandığını Pekmezci’nin mailinden öğrendim. Bu vesile ile bu bilgi notunu yazma gereği duydum..

VAKİT