Panel moderatörü Hamza Türkmen, tarihselcilik konusunun Türkiye gündemine ilk defa 90lı yıllarda Ankara’da düzenlenen Kur’an sempozyumları ile girdiğini söyleyerek başladı. Tarihselci yaklaşımın Protestanlık ile Avrupa’da çıktığını söyleyen Hamza Türkmen, yorumlarımızın birden fazla anlama geleceğini iddia eden Tarihselcilerin Hakikati keşfetmekten ziyade yeni bir şeyler icat etmeye çalıştığını söyledi.
Türkmen, “Bu tarz şaz hareketler Hicri 2. ve 3. Yüzyılda da olmuştur. Metin hem kendi tarihi şartlarında oluşuyor ama aynı zamanda farklı tarihlerde farklı anlamlara gelebiliyor. Montgomery Watt gibi oryantalistler Hristiyanların İncil’e yaptığı gibi Kur’an’a Tarihselcilik yaması yapmaya çalışıyorlar. Fakat şuanda elimizdeki Kur’an 1400 yıl önceki Kur’an ile aynıdır. 4 farklı koldan(Sünni, Şii, Zeydi ve İbadi) bize gelen Kur’an tamamen aynıdır.” diyerek hem bu yaklaşımın Müslümanlara ait olmadığına hem de Kur’an’ın korunmuşluğuna vurgu yaptı.
Türkmen, “Bir takım kişiler hurafe ve bidatı aşacağız diye adım adım tarihselciliğe savruldular. Rabbimiz İbrahim suresinin ilk ayetinde Kur’an’ın insanları karanlıktan aydınlığa çıkaracak bir kitap olduğunu söylüyor. Dolayısıyla Kur’an öznedir. Fakat tarihselcilere göre ise özne insan oluyor. Buradan İslamın temeli, sabitesi olan kitabını göreleli, değişken hale getiriliyor. Bu da insanları sekülerizme, liberalizme, deizme vs. savuruyor.”
3 farklı tarihselci olduğunu söyleyen Türkmen, “1) Fazlurrahman gibi Ahkâm ayetlerinin tarihsel olduğunu savunanlar 2) Halefullah gibi kıssaların tarihselliğini savunanlar 3) Rudi Paret ve Ömer Özsoy gibi Kur’an’ın tümünün tarihsel olduğunu savunanlar. Tarihselcilerin, dağılmış ümmetimizi yeniden inşa etme yerine kendini yerel ve küresel hegemonlara teslim ediyor.” vurgusunu yaptı.
Yılmaz Çakır, Tarihselciğin bir şekilde kendini gelenekte bir yerlere refere etmeye çalıştığını fakat aslında bu yaklaşımın tamamen modern bir yaklaşım olduğunu vurgulayarak sözlerine başladı. Tarihselci yaklaşımın tarihimizde Hint-Alt kıtasından Sir Seyyid Ahmed Han’a kadar gittiğini söyledi. Burada Çakır, 19. Yüzyılda Batı karşısında yenilgiye uğrayan Müslümanların 3 farklı tavır sergilediklerini söyledi: “1- Batı karşısındaki yenilmişliği kabul edenler 2- Bu yenilmişliğin Allah’ın bir musibeti olduğu ve Allah’a daha fazla zikir, ibadet ile bu musibetlerden kurtulacağını düşünen muhafazakârlar 3- Bu yenilmişlik karşısında Müslümanları ihya etmek ve diriltmek amacıyla mücadele edenler.”
Çakır “Tarihselcilere baktığımız zaman Batı karşısında yenilmişliği kabul eden insanlar olduğunu görüyoruz. Bu insanlar ne yardan ne serden vazgeçebilmişlerdir. Hem sırtlarını Batıya yaslıyorlar hem de savundukları düşüncelerin Kur’an’dan olduğunu iddia ediyorlar. Buna karşın, aslında Kur’an’ı tamamen atmayı daha edebi olarak yapıyorlar. Dolayısıyla bu insanlar tutarlı değiller. Oysaki biz tutarlı olmalıyız. Müslüman insan kendi konuştuklarını Kur’an’a isnat etmeli.” Diyerek tarihselcilerin çelişkilerine vurgu yaptı.
Çakır “Tarihselciler “Ahlak evrenseldir, ibadetler bireyseldir.” Gibi bir takım tasniflemelerde bulunuyorlar. Bu tasniflemeler yanlıştır çünkü İslam’da her şey birbiriyle et-tırnak gibi iç içedir. Örneğin, burada ibadetin bireysellik vurgusu ile hayatın diğer alanlarına etkisini ortadan kaldırıyorlar. Metni böyle tarihsel yaparsanız herkesin metni istediği yere çekmesine izin verirsiniz ki bu şekilde sabite kalmıyor.” şeklinde konuştu.
Yılmaz Çakır da son olarak şunları söyledi: “Kur’an ceza müeyyideleri kitabı değildir. Kur’an toplumsal ıslahı önceler. Örneğin zina konusunda nerdeyse imkânsız olan 4 şahit istenmesi bireysel cezadan ziyade toplumsal ifsadın önünü almak içindir. Tarihselciler ısrarla dinin iptidai, geri olduğunu savunuyorlar. Buna karşın modern ifsada karşı seslerini asla çıkarmıyorlar. Mesela Kadının kapanması, mirası meselesi gibi konuları gündemlerinden düşürmezler iken, modern dünyanın kadını metalaştırmasına karşı sesleri çıkmıyor.”
Son konuşmacı olarak söz alan Tuncer Namlı ise Hamza Türkmen’in de ifade ettiği gibi tarihselci yaklaşımın bir tane olmadığını, tarihselcilerin ne istediklerini bilmediklerini ve tarihselciğin kendi içinde de tutarlı olmadığını vurgulayarak başladı. Tarihselciğin aslında pozitivizm etkisinde olduğu noktasından hareketle şunları ifade etti: “Batı pozitivizmini bizde devlet tarafından dayatılarak din haline getirildi. Burada tarihselcilik bir örtü olarak kullanılıyor. Kur’an evrensel bir kitaptır ama tarihin içinden müdahale eder. Biz gelenek aidiyetimizi kaybettik. Bunun bir nedeni Sahih sünnet ve Kur’an’dan uzaklaşmak bir nedeni de gençlerin pozitif bilimlere aşırı yoğunlaşıp sosyal bilimlerden uzak kalmaları. Bu noktada, geleneğin içinde kalıp aşırılıklara karşı mücadele etmeli.”
Tuncer Namlı, Tarihsellik ve Tarihselcilik ile ilgili şunları söyledi: “ Tarihsel okuma yapmak ile tarihselcilik farklıdır. Tarihselcik aslında ilk çağlardan beri vardır. Hristiyanlar, Tevratı tarihsel olarak nitelendirirler. Tarihselciler, hâşâ Allahın kitabı gönderme sorunu vardır diyorlar. Bunun doğrusu, insanın algılama sorunu vardır. İnsan kitaba muhtaçtır. Kur’an bir toplumu belli bir süreç içerisinde dönüştürmüştür. Burada tarihsel okuma önemlidir. Muallimi Allah ve Resulü olan tek toplum o dönemin insanları değildir, bizim de hocamızdır. Tarihselciler burada kaybediyor.”
Namlı, Ayetlerle bazı örnekler vererek sözlerine son verdi: “Örneğin Bakara suresinin 189. Ayetinde geçen insanların evlerine arkasından girmesinin iyi bir davranış olmadığı söyleniyor. Bu ayeti hükmü o günde kalmış mı diyeceğiz? Cahiliye dönemindeki bir geleneğe göre Araplar ihramlı iken evlerine girmezler; girmeleri gerektiğinde de kapıyı kullanmanın doğru olmadığına inandıkları için evlerin arkasındaki bir pencereden veya açtıkları bir delikten girerler. Burada Allah yerel bir soruna çözüm getiriyor ama ayet bir çok şey söylüyor aynı zamanda. Allah, din adına yapılan yanlış bir uygulamayı kaldırıyor. Mesela bu noktada tarihselcileri eleştirebiliriz; onlar da din adına yanlış işler yapıyorlar. Türkiye’de sistem, Kur’an’ı anlama çabasını baltalamak için tarihselciler gibi kesimler üretti. Tarihselciler aynı zamanda nesh gibi gelenekte bulunan argumanları da olarak çok kullanıyor.” diyerek sözlerini tamamladı.