Bilhassa dini ağırlıklı televizyon kanallarında tekrar tekrar yayınlanan klasik! bir film var. “The Massage”.
Rahmetli Mustafa Akkad1’ın çevirdiği “The Message/Çağrı”2 diğer bir adıyla “İslamiyet’in Doğuşu” filmi, tüm İslam dünyasında meşhur olan ve yıllardır (otuz beş yıldır) yayınlanan güzel bir film.
Bizim gençlik yıllarımızı da içerisine alan uzun bir süreçte evire çevire her sahnesini defalarca seyredip neredeyse her anını ve sözlerini ezberlediğimiz bu güzel filmi bu seferlikte bizim için ve bizim istediğimiz açılardan seyretmenizi rica ediyoruz!..
Bunu sizden niçin mi istiyoruz? Hemen cevap verelim! Bu yazımızla size, özellikle filimdeki bir sahneyi hatırlatacak ve bu sahne içerisinde gerçekleşen diyaloglar ile Haksöz dergisi veya internet üzerindeki çeşitli Web sitelerindeki köşelerimizde yayınlanan yazılarımızda, belki de aşina olduğunuz Kur’an kıssaları ile ilgili bazı düşüncelerimizi örtüştürmenizi veya Kur’an kıssalarıyla ilgili düşüncelerimizin isabetli olup olmaması açısından test etmenizi isteyeceğiz.
“The Message/Çağrı” filmini bu seferlik, bizim için ve bizim istediğimiz açıdan seyrederken; bakın bakalım! bu sahneyi evvelki seyrettikleriniz gibi kayıtsızlıkla mı! yani normal bir tepki veya tepkisizlik ile mi izleyeceksiniz, yoksa vay canına nasıl da düşünemedik! Cengiz kardeşimizin bahsettiği bu durum hiç aklımıza gelmedi mi yoksa Cengiz hoca düşüncelerinde isabet etmiş mi diyeceksiniz? Hadi bakalım!..
“Çağrı” filminin en ilginç sahnelerinden birisi; Müslümanların ya da daha detay bir ifade ile Mekkeli Müslüman muhacirlerin, ikinci defa Hicret3 ettikleri Habeşistan’da oranın Hükümdarı/Kralı Necaşi ile yaptıkları diyalog sahnesidir. Çünkü bu sahne duygusallık dolu ve Mekke Müslümanlarının, Müşriklere karşı galip! olmalarının getirdiği hava ile biraz da koltuklarını kabartan! bir sahnedir.
Kısaca bir hatırlatalım mezkûr sahneyi. Bu sahnede üç ayrı gurup vardır. Hükümdar/Kral Necaşi4 ve genelde Hıristiyan din adamlarından oluşan arkasındaki melesi, Mekke’den Habeşistan’a göç eden Müslümanlar5 ve Onları teslim almaya gelen Mekke’li Müşrikler6.
Mekke’li Müşrikler; Müslümanları geri istemek için Hükümdar Necaşi’ye Müslümanların Mekke’deki terör(!) hadiselerinden dem vurup! Buna mukabil Necaşi’den istekleri bu gammazlama ile yerine gelmeyince ikinci bir fitne daha ortaya atarlar. Mekke’li Müşrikler, bu sefer de Mekke’deki Müslümanların, Necaşi’nin dini Hıristiyanlık hakkındaki olumsuzluk addeden konuşmalarını hatırlatarak, Müslümanlar ile Hükümdar Necaşi arasını açmaya çaba gösterirler.
Siz nasıl olsa bu sahneyi yine seyredeceksiniz, biz iyisi mi Kadim Siyer kaynaklarımızdan biri olan Siret-i İbn-i Hişam’dan bu olayı özetleyelim.
İbn-i Hişam Siretinde olayı şöyle rivayet etmeye başlar: “İbn-i İshak dedi ki: Bana Muhammed b. Müslim ez- Zühri, Ebu Bekr b. Abdurrahman b. El-Haris b. Hişam el-Mahzumi’den, o da Ümm-ü Seleme bint-i Ebi Ümeyye b. El-Muğire’den –ki bu Resullulah (Sallahü Aleyhi ve Selem)’in zevcesidir. –Naklen haber verdi ki: Ümmü Seleme şöyle dedi: Habeş yurduna indiğimiz zaman, orada Necaşi’den hayırlı bir komşuluk gördük. Dinimizden emin olduk. Eziyet edilmeden, zorlanmadan Allah Teala’ya ibadet ettik. Bu haber Kureyş’e(Müşriklere) vardığı zaman, aralarında Necaşi’ye iki muhkem güçlü adam göndermeyi meşveret ettiler. (…) Bunun üzerine ikisi çıktılar ve Necaşi’nin yanına geldiler. (…) Ey Melik(Necaşi) sizin beldenize bizden sefih(!), ayaktakımı(!) çocuklar sığınmışlardır. Kavimlerinin dininden ayrılmışlar ve senin dinine de girmemişlerdir. İcad ettikleri bir dine girmişlerdir ki onu ne biz tanıyoruz ne de sen. Babaları, amcaları, aşiret ve kavimlerinin eşrafı bizi sana gönderdiler ki onları geri veresin. (…) Melikle konuşan Cafer b. Ebi Talib idi. Ona dedi ki: Ey Melik, biz cahiliye ehli bir kavim idik. Putlara ibadet eder, ölü hayvan eti yer, fuhuşlar yapar, hısım akraba hakkını gözetmez, komşularımızı unutur ve bizden kuvvetlinin zayıfı ezdiği bir kavim idik. İşte biz bu durumda iken Allah bize, bizden bir resul gönderdi (…) Bizi Allah’a çağırdı ki, onu birleyelim ve ona ibadet edelim ve bizim babalarımızın Allah’tan başka ibadet etmiş olduğumuz taşları, putları atalım terk edelim. (…) Bunun üzerine Necaşi ona dedi ki: (…)
- Sende peygamberinizin Allah’dan getirdiği şeylerden bir şey var mıdır? Ümmü Seleme dedi ki:
Buna cevaben Cafer ona dedi ki:
- Evet. Bu sefer Necaşi ona dedi ki:
- Onu bana oku.
- Ümmü Seleme dedi ki: O da “Kaf Ha Ya Ayın Sad” Süresinin baş taraflarını okudu. Ümmü Seleme dedi ki:
- Vallahi, Necaşi bunu dinleyince ağladı ve hatta sakalı ıslandı. Onun âlimleri de ağladılar hatta kitabları ıslandı. Sonra Necaşi onlara dedi ki:
- Muhakkak bu ve İsa’ya gelen şey elbette bir kaynaktan çıkan nurdur. Gidiniz,
Allah’a yemin olsun ki, onları size teslim etmiyorum ve böyle bir işe yanaşmam da”7
Habeşistan’a ikinci defa Hicret ile ilgili bir başka rivayette şu farklı anlatım vardır:
“- İsa b. Meryem’in hakkında ne söylüyorsunuz? Ümmü Seleme dedi: Buna cevaben Cafer b. Ebu Talib dedi ki:
- Peygamberimiz (Sallahu Aleyhi Vesellem)’in bize bildirdiklerini diyoruz. O diyor ki:
- İsa, Allah’ın kuludur ve resulüdür. Onun ruhudur ve bir kelimesidir, O Betul Meryem’e ilka edilmiştir. Ümmü Seleme dedi ki:
Bunun üzerine Necaşi elini yere vurdu ve oradan bir ağaç aldı sonra dedi ki:
- Vallahi senin dediklerin İsa b. Meryem hakkında bu ağacı geçmez. Ümmü Seleme dedi ki:
- Bunun üzerine patrikleri onun etrafında homurdandılar. Melik dedi ki:
- Size karşı homurdanılsa bile. Gidiniz siz benim topraklarımda emin kimselersiniz, size sövenlerden tazminatınız alınacaktır.”8
Siret-i İbn-i Hişam’daki bu rivayetler ile The Mesaj/Çağrı filmindeki; Kral Neçaşi-Müslümanlar ve Müşrikler diyalog sahnesinde bazı farklılıkları bulunmaktadır. Mesela Necaşi’nin ağladığı ve bu ağlamanın sakallarını ısladığı rivayeti, filimdeki sahnede yoktur.
Size “Çağrı” filmindeki bir sahneye dikkat çekerek, bu sahnenin Kadim Siyer kaynaklarımızdaki bir rivayetinden alıntı yaptık. Böylece olayın tarihsel/vakilik yanı ile sanal anlatımının (film senaryosu) hemen hemen aynı olduğunu vurgulamak istedik. Buradan nereye varacağız?
Hem İbn-i Hişam’da yer alan rivayette belirtilen hem de “Çağrı” filminde yer alan sahnede, Mekkeli muhacir Müslümanların başındaki Cafer b. Ebu Tayyar9’ın, Kur’an’dan okuduğu “Kaf Ha Ya Ayın Sad” suresi, bir başka tanımlama ile Meryem suresi baş taraflarındaki ayetlerde ne anlatılıyor bir de ona bakalım: “ Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd. (…) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici olan Allah'a sığınırım! Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma). Melek: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, dedi. Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi. Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla) uzak bir yere çekildi.”10
Habeşistan Hükümdarı Necaşi’nin; “Sende peygamberinizin, Allah’dan getirdiği şeylerden bir şey var mıdır?” diye sorduğunda Cafer b. Ebu Tayyar’ın ona okuduğu; Kur’an’ın tertip sırasına göre on dokuz, nüzul sırasına göre 44. sırasında yer alan Meryem suresi11 baş tarafındaki bu ayetler, Meryem kıssasından bir bölümü veya varyantı anlatmaktadır.
Yani Cafer b. Ebu Talib’in, Habeşistan Hükümdarı Necaşi’ye okuduğu bu ayetler Kur’an olmakla beraber Kur’an’ın anlatım özelliklerinden biri olan “kıssa”dır.
Peki, bunun ne önemi veya anlamı var diye sorabilirsiniz? Bunun ne anlamı ve önemi olduğunu şimdi sizlere izah edeceğiz.
Meryem suresinde yer alan bu kıssa, Necaşi’ye okunduğunda; Siret İbn-i Hişam rivayetine göre onu ve Melesini ağlattığı; “The Message/Çağrı” filmindeki sahneye göre ise Necaşi ve Mele/ileri gelenlerinin hayret ve ilgisini celbettiğine göre Necaşi ve Mele/ileri gelenlerinin; Müslümanların İmamı Cafer b. Ebu Tayyar(r.a)’ın okuduğu, Meryem kıssasından neden ve nasıl etkilenmişlerdir? Hiç bunu sorguladınız mı?
Bence şöyle düşünmüşsünüzdür!.. Kur’an’ı dinlediler ve onun eşsiz hitabı -melodik yapısı- onları mestetti, onlar da buna ilgi duydular. Tamamen duygusal bir atmosfer ve iletişim(!)
Biz size bu sahnenin farklı bir yaklaşımını yani alternatif bir anlayışı ve Kur’an’ın asıl ve olması gereken işlevini hatırlatarak bunun üzerinden sizi düşündürelim!..
Tarihsel olarak bilindiği gibi Habeş Kralı Necaşi bir Hıristiyan’dır. O halde Mekke’li muhacir Müslümanların başı Cafer b. Tayyar(r.a)’a sorduğu; “…İsa b. Meryem’in hakkında ne söylüyorsunuz?..” sorusuna istinaden şunu düşünmek gerekmektedir. O halde Necaşi, İsa peygamber ve onun annesi Meryem hakkında bilgi sahibidir. Doğru mu? Doğru!.. Peki, o halde Necaşi veya Hıristiyanlar, İsa hakkında nereden bilgi sahibidirler? Hemen cevap verdiniz değil mi!.. İncil’den.
Bu cevap veya anlatılan vakıa tarihsel ve mantıki olarak doğru olduğuna göre; İncil’de Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem hakkında neler yazıyor ki, Necaşi ve Melesi, Kur’an’daki Meryem kıssası okunduğunda bundan olağanüstü etkilendiler? Siret İbn-i Hişam bunu şöyle ifade etmiyor mu? “…Vallahi, Necaşi bunu dinleyince ağladı ve hatta sakalı ıslandı. Onun âlimleri de ağladılar hatta kitabları ıslandı…”
O halde bir de İncil’e bakalım. Bu yapacağımız aktivite, aynı zamanda Habeş Kralı/Hükümdarı Necaşi’nin de İsa(a.s) peygamber hakkında, kafasında olan bilgileri öğrenmek olacaktır, hatırlatalım!..
Dört ana İncil’den biri olan Luka İncil12’inde Hz. İsa’nın doğumu ve Hz. Meryem’in İsa(a.s)’ya gebe kalışı hakkında yer alan anlatım şöyledir: “Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, melek Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adlı kente, Davut'un soyundan Yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderdi. Kızın adı Meryem'di. Onun yanına giren melek, “Ey Tanrı'nın lütfuna erişen kız, selam! Rab seninledir” dedi. Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine en yüce Olan'ın Oğlu' denecek. Rab Tanrı O'na, atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.” Meryem meleğe, “Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki” dedi. Ona şöyle cevap verdi: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan'ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kalmıştır. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.” ”Ben Rab'bin kuluyum” dedi Meryem, “bana dediğin gibi olsun.” Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı. O günlerde Meryem kalkıp aceleyle dağlık bölgeye, Yahuda oymağının bir kentine gitti.”13
Şimdi Luka İncil’inde anlatılan bu bilgiler ile Kur’an’ın Meryem suresindeki kıssasında anlatılanlar arasında çok büyük benzerlik olduğunu fark ettiniz değil mi?
Peki, her iki kıssa arasında anlatım farklılığı nedir? Kur’an-ı Kerim, detay vermeden mücmel ifadelerle ya da diğer bir ifadeyle Kur’an, tarihsel unsurlara çok az yer vererek kıssayı muhteşem bir belagat ve icazatla mücmel/kısa olarak anlatmaktadır. Luka İncil’i ise tarihsel detaylara inerek kıssayı teferruatıyla bildirmektedir.
Ancak hemen şu olgunun altını çizelim Kur’an-ı Kerim’in mücmel olarak anlattığı bu kıssadaki olağanüstü belağat ve icazat, aslında İncil’de anlatılan tarihsel perspektifi de içerisine alan bir anlatımdır. Her iki kitaptaki anlatım, Kur’an’ın perspektifinde örtüştürüldüğünde, Kur’an’daki mücmel anlatımın, İncil’de anlatılan mufassal tarihsel anlatımı reddetmediği görülecektir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in bu harika anlatım özelliği ve geçmiş kitaplardaki kıssalar ve diğer öğelerle olan uyumu hemen göze çarpmaktadır. Bu önemli hususu, Hükümdar Necaşi’nin, Mekkeli Muhacir Müslümanlara son hitabında göreceğiz.
Şimdi şu olgu üzerinde duralım. Nedir bu Luka İncil’inde Kur’an’dan farklı olan ve Kur’an’da olmayan tarihsel unsurlar?
Luka İncil’indeki “…Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, melek Cebrail'i…” ifadesi şu tarihsel yani biyografik unsurları barındırır: “Elizabeth Meryem’in ya halası ya da teyzesi oluyor. Bu şeyi vermiyor ama bir akrabalık ilişkilerinin bulunduğunu Luka İncil’i bildiriyor ama Kuranı Kerim’de akrabalık bağı konusunda herhangi bir bilgi verilmiyor.”14
Dolayısıyla Hz. Meryem’in ziyareti sırasında altı aylık hamile olan Elizabet; peygamber Zekeriyya’nın hanımı ve doğacak olan Yahya peygamberin annesidir. Luka İncil’inin bu tarihsel anlatımına göre; İsa ile Yahya arasında altı aylık bir yaş farkı olduğu anlaşılmaktadır. Luka İncilindeki bütün bu detay anlatımlar, tarihselliğin içerisinde olan biyografik ve kronolojik unsurlardır ve Kur’an bunlardan bahsetmez.
“…Tanrı, melek Cebrail'i15 Celile16'de bulunan Nasıra17 adlı kente…” ifadesinde coğrafi tanımlamalar bulunmaktadır. Arz-ı Mev’ud coğrafyası içerisinde yerleşim merkezleri olan Celile ve Nasıra isimleri gibi.
Bu tarihsel unsurlara dair örnekleri çoğaltmak mümkün ancak biz uzatmak istemiyoruz. Şimdi bu örneklemeden sonra ne anlatmak istiyoruz bunun üzerinde duralım. İncil’de tarihsel açıdan detaylıca anlatılan İsa’nın doğumu ve Hz. Meryem’in ona hamile kalışı ve doğurması ile ilgili tarihsel bilgiler üzerine nazil olan Kur’an; İncil’deki bu detaylı anlatımlara değil, İsa ve Meryem hakkındaki tevhid dışı, yanlış veya muharref hale gelmiş anlatımlara müdahale ederek bu tahrifatı tashih eder.
Yani Kur’an, yeni bir İsa-Meryem kıssası değil, var olan ve tevhid dışı ilave veya değiştirmelerle rayından çıkarılan İncil kıssasını tashih etmek amacındadır. Bu yüzden İncil’de yer alan teferruatı aynen tekrarlamamış öz olarak ve İncil’deki kıssayı tashih ederek, hitabetin en doruk noktası olarak belagat, fesahat ve icazatla kıssayı anlatmıştır.
Kur’an’ın İsa-Meryem kıssası hakkındaki bu önemli özelliği; Yahudi ve Hıristiyan belleğindeki tüm kıssa bilgilerini özelde İncil’deki, İsa-Meryem kıssası bilgileri ile dolu olan malumatı, insan belleğinden silmek veya bu bilgileri tümüyle reddetmek değildir. “O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti.”18
Kur’an’ın amacı, İncil’deki muharref kıssayı, tevhidi yapısına kavuşturmak dolayısıyla kıssanın tashihli olan doğrusunu bildirerek, İncil’deki hidayete ulaşmada engel olan muharref kıssa unsurlarını ortaya dökmektir.
Kur’an’ın, Tevrat ve İncil’deki kıssaları anlatmasının bir amacı da son Vahyi getiren Hz. Muhammed(a.s)’in, aynı silsileden olan bu peygamberlerin sonuncusu olduğunu, getirdiği ve içerisinde kıssaların da bulunduğu Kur’an’ın, aynı vahiy çizgisinin yeni versiyonu bir kitap olduğunu vurgulayarak, Yahudi ve Hıristiyanları bekledikleri ahir zaman peygamberine davet etmek ve onun mesajlarını, eski kitaplardaki –Tevrat, Zebur ve İncil- muharref olan mesajlarla karşılaştırarak bu yeni kitap ve peygambere iman etmeleridir. “Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.”19 "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.”20
İşte Necaşi, kendisine Mekke Müslümanlarının temsilcisi olarak Cafer b. Ebu Tayyar(r.a) tarafından okunan; Siret İbn-i Hişam’daki rivayetteki tanımla, “Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.” Suresi, ya da sonraki meşhur olan adıyla Meryem suresi başındaki, İsa-Meryem kıssasını duyunca bu mesajları almıştır. Dolayısıyla Hıristiyan biri olan Hükümdar Necaşi; Kur’an’dan okunan Meryem kıssası ile belleğinde bulunan İncil kaynaklı kıssayı karşılaştırarak –aklederek- Kur’an’ın verdiği tevhidi mesajı en güzel şekilde algılamıştır.
Nasıl mı? İşte bunun göstergesi bir refleks ve ifade… Siret-i İbn-i Hişam rivayetine göre; “…Necaşi elini yere vurdu ve oradan bir ağaç aldı sonra dedi ki: - Vallahi senin dediklerin İsa b. Meryem hakkında bu ağacı geçmez…”. “Çağrı” filmi sahnesindeki ifadesiyle Necaşi şöyle der: “Sizinle bizim aramızda büyük bir fark yok. Ancak şu çizgi kadar.”
Bu yüzden Habeşistan Kralı Necaşi, Mekke Müşriklerinin, Mekke’den hicret eden Müslümanları geri iade etme talebini kabul etmeyerek, Müslümanların Habeşistan’da yerleşerek, özgürce ibadet etmelerine müsaade etmiştir.
İşte “The Mesaj/Çağrı” filminin, Habeşistan Hükümdar/Kralı Necaşi, Müslüman muhacirler ve Mekke Müşrikleri diyalogu sahnesinde sizleri, Kur’an kıssalarının önemi ve işlevi konusunda yeniden düşündürtmek istediğimiz olgu budur!
“Kıssadan hisse” genelde Kur’an kıssalarının özelde İsa-Meryem kıssasının önem ve işlevi!.. Kur’an kıssalarının geçmiş kutsal kitaplarda anlatılan kıssalarla uyumu ve onlarda yer alan tarihsel malumat ile mufassallaştırılması gibi teknik konuları göz önüne getirin! Bunun yanı sıra anlayarak, Kur’an okuma ve dinlemenin, dolayısıyla akletmenin önemi…
Hadi! bu yazdıklarımız vechesinde “The Mesaj/Çağrı” filmindeki bu sahneyi, Kur’an kıssalarının işlevselliği ve tebliğde önemi yönünden bir daha seyredin! Hele ki, bizim, Kur’an kıssaları ile ilgili yazılarımızı takip etmişseniz, Kur’an kıssalarının Tevrat ve İncil verileriyle mufassallaştırılması metodolojimize dair anlattıklarımızla örtüştürerek bizim düşüncelerimizi sorgulayın!
Dipnotlar:
1- “Çağrı ve Çöl Aslanı Ömer Muhtar filmlerinin yönetmeni, Halloween filmlerinin yapımcısıdır. Mustafa Akkad (Moustapha Akkad) (1935, Halep, Suriye - 2005, Amman, Ürdün), Suriye asıllı Amerikalı yönetmen. 11 Kasım 2005'de Amman, Ürdün 'de 3 uluslararası otelin bombalanması hadisesinde kızı Rima ile birlikte hayatını kaybetmiştir. Bombalamaları El Kaide üstlenmiştir.” http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Akkad
2- Çağrı yönetmenliğini Mustafa Akkad 'ın yaptığı, 1976 yapımı İslamiyet'in doğuşunu konu alan bir dinî film. Konu olarak İslamiyet’in son peygamber HZ. Muhammed'in önderliğinde doğup yayılmasını anlatmaktadır. Filmin tamamına yakını Libya 'da bazı yerleri ise Fas'ta çekilmiştir. Filmde Hz. Muhammed'in yüzü hiç gösterilmemiş sadece bazı olaylar onun gözüyle gösterilmiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87a%C4%9Fr%C4%B1 (film) Çağrı, eşzamanlı olarak, biri Batılı seyircilere hitap edecek şekilde (başrollerde Hamza 'yı canlandıran Anthony Quinn ve Ebu Sufyan'ın karısı Hind 'i canlandıran Irene Papas olmak üzere), diğeri de Arap ve Müslüman dünyasına hitap edecek şekilde ve el Risale adı altında çekilmiştir. 'Doğu' versiyonunda Hind rolünü Muna Vasıf (Mouna Wasef), Ebu Sufyan'ı Abdula Gayth canlandırmış, Hamza, Bilal ve Zeyd rolleri anlatım içinde çok daha kısa görünümlere indirgenmiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Akkad
3- “Mekke devrinin yedinci senesi (616) Müslümanlar, ikinci defa Habeş iline göç etmek zorunda kalmışlardı” Zekai Konrapa, Peygamberimiz, s. 123.
4- “’Necaşi’ kelimesi, ‘Necuş’ (Hükümdar) isminden gelmektedir. O zaman Habeşistan’ın Necaçi’si “Adhame” idi.” Mehmet Zeki Canan, İslam Tarihi, c. I, s. 184.
5- “Böylece Müslümanlar Mekke'de kırıldılar, türlü eziyet ve işkenceler yine devam ediyordu. Bu durumu görünce Habeşistan'a ikinci defa hicret ettiler. Cafer b. Ebi Talib ve diğer Müslümanlar peş peşe Habeşistan'a göç ettiler. Bu şekilde göç edenlerin toplamı 82 erkeği buldu.” İbnü’l-Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, c.II, s.79.
6- “Kureyşliler muhacirlerin Habeşistan'da rahat ve güvenlikte olduklarını Necaşi'nin iyiliklerde bulunup sohbetlerinde bulunduğunu işitince kendi aralarında toplanıp durumu görüştüler ve Amr b. el-Âs ile Abdullah b. Ebu Umeyye'yi Necaşi'ye ve onun ileri gelen arkadaşlarına pek çok hediyelerle birlikte gönderdiler.” İbnü’l-Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, c.II, s.80.
7- Siret-i İbn-i Hişam tercemesi, c.I, s.448-449, Kahranman yayınları, İstanbul -1985.
8- Siret-i İbn-i Hişam tercemesi, c.I, s.450, Kahranman yayınları, İstanbul -1985.
9- Resul-i Ekremin amcası Ebutalib’in oğlu Ca’fer: Hz. Ali’nin ana baba bir kardeşiydi. Hz. Ali’den on yaş büyüktü. “Ebu Abdullah” künyesini taşırdı. İslam’a giren ashabın otuz ikincisiydi.” Zekai Konrapa, Peygamberimiz, s. 124.
10- Kur’an/19Meryem/1-22.
11- Meryem suresi Mekke’de nazil olmuştur ve doksan sekiz ayettir. İsmini Kur’an’da adı geçen tek kadın olan Hz. İsa’nın annesi olan Hz. Meryem’den alır. Surenin Habeşistan hicreti öncesinde nazil olduğu rivayet edilmektedir.
12- Luka bu İncili, Hz. İsa’dan seksen yıl sonra kaleme almıştır. Bkz: Kitab-ı Mukaddes şirketi, İncil, s. 112, 1996-İstanbul. İsa’dan sonra geçen bu seksen yılda Hz. İsa’nın getirdiği İncil aslını kaybederek tahrifata uğramıştır. Bu yüzden daha sonra dört ana İncil’e indirgenen binlerce İncil derlenmiş bulunmaktaydı.
13- İncil/Luka1/26-39.
14- Baki Adam, TDV Kadın Seminerleri, 26.3.2011 tarihli seminer; http://www.tdv-kadinfaaliyetleri.org/index.php?git=faaliyetler&islem=4&id=71
15- Kur’an’ın, Meryem suresindeki Meryem kıssasında adı açıkça yer almayan Cebrail, Kur’an’da üç ayrı yerde geçer: “De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.” 2/Bakara/97 “Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.” 2/Bakara/98 “Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.” 66/Tahrim/4
16- Celile: Yeni Antlaşma(İncil) çağında İsrail ülkesi üç eyalete ayrıldı: Yahudiye, Samiriye ve Galile. Galile "daire, halka" anlamına gelen İbranice'deki "galil" sözcüğündendir. Galile bölgesi Galile Denizi'nin kuzeybatısındaki Lübnan dağlarını, batısındaki daha engin dağlığı ve güneybatısındaki Yizreel ovasını içine alıyordu.
17- Nasıra: Lübnan dağlarının güney uçlarındaki bir vadide bulunmaktadır. Galile Denizi'nin güney batısında ve Yizreel ovasından 16 kilometre uzaklığında. Bugün aynı adı taşıyan küçük kent aynı yerdedir. (…) Meryem'in kentiydi (Luka 2:39). Melek Cebrail Meryem'e İsa'yı dünyaya getirmek için Tanrı tarafından seçildiğini bildirmek için "Galile'de Nasıra kentine" gönderildi.(Luka1:26); Kutsal Kitap Yerler Sözlüğü,http://incilbg.com/bilgi/yeradlari_lat.html
18- Kur’an/3Ali İmran/3.
19- Kur’an/3Ali İmran/65.
20- Kur’an/2Bakara/136.