Çalışmasının bu bölümünde Kur’an’ın bir ayetinin yine Kur’an bütünlüğü içerisinde anlaşılması gerektiği ilkesini işleyen Abdulhakim Beyazyüz,ü “Herhangi bir ayeti veya konuyu Kur’an’ın o konu ve ayetle ilgili tüm ayetlerini göz önünde bulundurarak değerlendirmek” maddesi altında önemli örneklemelerde bulunuyor.
ABDULHAKİM BEYAZYÜZ'ün yazısı:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Allaha hamd, Resulüne selat u selam olsun.
“Kur’an’ı Anlamada Usul” yazı serimizin bugün diğer başlıklarını açmaya çalışacağız.
3-) Herhangi bir ayeti veya konuyu Kur’an’ın o konu ve ayetle ilgili tüm ayetlerini göz önünde bulundurarak değerlendirmek.
Kur’an’ın ayetlerini anlamaya çalışırken her bir ayetin diğer ayetleri tefsir ettiğini, anlamının çerçevesini belirlediğini bilerek hareket etmek, Kur’an’ı anlamada bizleri başarıya götürecektir. Bunlara bazı örnekler vererek konuyu açmaya çalışalım.
Örnek olarak hidayete ulaşma konusunun nasıl geliştiğini ele alalım… Konuyla ilgili bazı ayetlere baktığımızda, ilk anda hidayet veya dalaletin sanki dayatıldığı izlenimine kapılabilinir. Nitekim şu ayetleri bu kategoride değerlendirmek mümkün: “Allah kime hidayet ederse hidayet bulan o, kimi de dalâlete bırakırsa hüsrana düşenler de işte onlardır.” (7/178); “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.“ (7/179); “Allah dileseydi, elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Muhakkak surette hepiniz, bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.”(16/93); “O halde, işlediği kötü, çirkin fiillerin cazibesine kapılıp (sonunda) onları güzel gören biri (Şeytan'ın adamlarından başkası) olur mu? Kuşkusuz Allah, (doğru yoldan sapmak) isteyenin sapmasına izin verir, (aydınlığa ulaşmak) isteyeni de aydınlığa ulaştırır. O halde (ey müminler,) onlara üzülerek kendinizi perişan etmeyin! Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir.”(35/8)
Ancak Yüce Allah’ın sayısız yerde insanı tevhid, adalet, merhamet ve iyiliğe çağırdığını; tüm kitaplarda, peygamberlerini de bu amaçla gönderdiğini beyan eden ayetlere baktığımızda meselenin ilk anda oluşan izlenimden çok farklı olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Ayrıca yüce Allah’ın insanlara küfrü ve çirkinliği dayattığı iddiasının da net bir şekilde reddedildiğine tanık oluruz. “Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: ‘Eğer Allah dileseydi, biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: ‘Sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz var mı ki onu bize gösteresiniz? Siz ancak kuruntuya uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.’" (6/148) Ama diğer yandan devamındaki ayette “De ki: ‘En kesin ve üstün delil, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi.’“ (6/149) diye de buyruluyor. Dolayısıyla açıkça anlaşılıyor ki, bundan kasıt Allah’ın kullarına takdir ettiği özgürlüğe dikkat çekmek ve Yüce Allah’ın iradesinin mutlaklığına vurgu yapmaktır. (...)