Kur'an’ı Anlama Yolunda Tarihselci Metoda İtiraz

​​​​​​​İlahiyatçı Ali Rıza Demircan, Diyanet İşleri eski Başkanı Ali Bardakoğlu'nun, 'Kayıt Dışı Din' başlıklı makalesine ilişkin değerlendirmede bulundu.

Ali Rıza Demircan / Karar Gazetesi

Aziz kardeşim Ali Bardakoğlu; daha önce okuduğum makaleleriniz ve efkârını benimsediğiniz Mustafa Öztürk gibi kardeşlerin görüşleri sebebiyle sizi eleştirdiğiniz görüşlerden daha tenkit edilebilir görmekteyim; üstelik sakıncalı da bulmaktayım...

Böyle olmakla birlikte bana gönderme lütfunda bulunduğunuz 'Kayıt Dışı Dîn Pazarı' başlıklı makalenize imza atabilirim. Bunlar benim onlarca yıllık görüşlerimin daha bir vukufla dile getirilmiş şeklidir. Allah razı olsun.

(http://www.karar.com/gorusler/prof-dr-ali-bardakoglu-yazdi-kayit-disi-din-pazari-393633)

Siz geleneksel yapıyı eleştirmekle kalmıyor, gereğince anlamaya çalışmadığınız Kur’ân’ı da asliyetinden soyutlayarak bizce "…belürsüz bir bakış açısıyla" yorumluyorsunuz. Ama bunu apaçık olarak dile getiremiyor ve örneklendiremiyorsunuz. Yanılmış olabilirim, bağışlayın ama verdiğiniz görüntü budur.

Evet, bazen açıktan ve bazen de satır aralarından okuyabildiğimiz tarihselcileri de aşan görüşleriniz, lafzi mûcepleri yönünden uygulanma noktasında Kur’ân’ı da yetersiz bulmaktadır. Ama yetersizliğe örnek olarak verdiğiniz görüşler hiç mi hiç Kur’ânî değildir.

(http://www.islamhukuku.org/Uploads/Sayilar/islam%20hukuku%20dergisi%2025329.pdf )

AÇIK ZAAFLARINIZ VE AÇIKLAMALARIMIZ

Örneğin sizin de birçok makalenizde tekrarlayıp dile getirdiğiniz görüşlerinizin bir kısmı, Mustafa Öztürk’ün diliyle 'temcid pilavı' misali tekrar tekrar ısıtılıp önümüze koyduğunuz türden ve şöyle:

"Kur’an’daki tüm ahkâm her zaman ve zeminde lafzî mucepleriyle tatbik edilsin diye vaz edilmiştir” düşüncesine sarahaten veya zımnen sahip çıktıklarından, hiç değilse kıtâl, ganimet, zimmîlik, kölelik gibi konularla ilgili ayetlerin günümüz sosyolojisinde nasıl uygulanacağı ya da uygulamaya yönelik ne tür adımlar atılacağı meselesini izah etmek zorundadır. Ne var ki sayın tarih-üstücülerimiz izahat hususunda isteksiz davranmaktadır."

(http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/bir-temcid-pilavi-olarak-tarihselliktarihselcilik-tartismasi-3290)

Kur’ân insanı olarak ben istekliyim. İzahlarım da aşağıda.

a. Kıtal âyetlerini özetleyen Bakara 190; Nisa 91; Tevbe 36 ve Hac 39’da emredilen Kıtal, savaşanlarla harb değil mi? Kıtal emrinde anlayamadığınız nedir? Mütecavizlerle savaşılmayacak mı? Dünyada ordusu olmayan millet var mı? 20. asır iki dünya harbini yaşamadı mı? Emperyalistlerin Ortadoğu savaşı devam etmiyor mu?

b. Ganimet’de anlaşılamayacak bir husus göremiyoruz. Savaş açanların sebebiyet verdiği zararları kim karşılayacak? Dünyamızda savaş tazminatı diye bir gerçeklik olduğunu bilmiyor muyuz?

c. Zimmilik’te anlaşılamayacak ne var? Temel haklar ve özgürlüklere sahip olup askerlikten bile muaf olan zimmiler azınlıktır. Azınlıklar dünyamızda varlığını sürdürmüyor mu? Azınlığın çoğunluğu yönettiği ülke var mı? Örneği bizden verirsek 500 yıldır Rumlar ve Yahudiler aramızdaki varlıklarını sürdürmüyor mu? Hangi Batı ülkesi daha medeni bir azınlık sistemini fiilen oluşturulabildi? İş gücümüze muhtaç olmasalar Müslümanları benimseyip içselleştirecek bir Batı ülkesi gösterebilir mi? Mültecilere bakış açıları ortada değil mi? 14 asırlık İslâm tarihinde hangi Müslüman ülkede Ehl-i Kitabofobi oluştu?

d. Köleliği onay Kur’ân ve Sünnet’in neresinde? İslâm savaş esirliği sistemini tam bir bağnazlıkla hâlâ kölelik ve odalık sistemi olarak sömürüyorsunuz. Öğrenmeye de niyet yok.

Konuyu açıklayan “Kur’ân ve Sünnet Işığında Câriyeler ve Sömürülen Cinsellikleri” isimli 300 sayfalık bir kitap telif ettik, her birinize de sunduk. Sizi davet edip bizzat dinleme inceliğini gösteren kardeşinizi dinlemeye bile tahammül edemediniz. Zerafeti geçtik karşıt fakat doğru fikirlere saygı nerede?

ÖRNEK MODELİNİZ NEREDE?

Akademisyensiniz, Diyanet İşleri Başkanlığı yaptınız, dünyayı da tanıdınız, kemal döneminizdesiniz, konuşuyor ve yazıyorsunuz. Ülkemiz için bir kazançsınız. Biz de sormadan edemiyoruz.

Kur’ân’da yer alan hangi 'Haddi/Ceza kuralını', hangi 'Sosyo-ekonomik hükmü' nasıl değiştireceksiniz?

Mesela yukarıda değinilenlere ek olarak 'günümüz sosyolojisinde' yer bulunulamayacağını ileri sürdüğünüz görüşlerinizin bir kısmından mülhem soralım;

Kısas

Af ve diyet /tazminat seçeneklerini de içeren genelde Kısas’ı, özelde ölüm cezasını mı kaldıracağız? İnsanlık Kısas’tan daha muhteşem bir ceza sistemi oluşturabildi mi?

Silahlı savaş

Emperyalist mütecavizlere karşı vermekle yükümlü olduğumuz silahlı savaşı mı yürürlükten düşüreceğiz?

Faiz

Dünyamızın en azim sömürü aracı olan faizi mi helâl kılacağız?

Zina, Eşcinsellik

İnsanlığın geleceğini ve insanlık ahlâkını tehdit eden zinayı mı, eşcinselliği mi meşrulaştıracağız?

Celde cezası

Kur’ân’da yer almadığı için Recme hayır diyelim de dört şahidin şahitliği ile sabit olan yani alenen yapılan zinaya Celde/yüz sopa cezasını da mı çağdışı göreceğiz?

Çok eşlilik

Asrımız dünyasında örneğin Almanya, Amerika ve Fransa vs.'de her bir bir erkek ve kadının ömrü boyunca ortalama 15 cinsel partnerle ilişki yaşarken ancak kadınların onayıyla işlerlik kazanabilecek olan üstelik hukukî ve ahlâkî sorumluluğu da muhtevi olan ruhsat nitelikli çok eşliliğe mi günümüz sosyolojisinde yer bulamayacağız?

Seküler demokrasi

İnsanın insanı sömürmesine mani değiştirilemezleriyle insanlığın ümidi olan İslâm’ı, örgütlü kişilerin, kurumların ve uluslararası şirketlerin egemenliğine açık seküler demokrasiye mi feda edeceğiz?

Hırsızlık cezası

Mal gibi can da dokunulmazdır. Bütün kavgaların, cinayetlerin, işgallerin ve savaşların uğruna yapıldığı, hukuki ve diplomatik eylemlerin yolunda seferber edildiği, ölüme varan cezaların biçildiği mallara uzanan hırsızların ellerini kesme cezamızı ilkel mi bulacağız? Emperyalist emellerle kendi aralarında yaptıkları iki cihan harbi ile milyonlarca insanı katleden ve hâlâ katletmekte olan Batı medeniyetiyle mi bağdaştıramayacağız? Hırsızlığı tanımlamada ve ceza nisabını belirlemede sıkıntı yok. Çünkü Kur’ânımız tanımlayıp belirlemiyor.

Erkeğe ve kadına boşama hakkı

Kur’ân’a göre mehir verecek, nafakayı üstlenecek ve boşama halinde boşama tazminatı ödeyecek (Bakara 241) kocaya doğrudan boşama, kadına da mehiri iade koşuluyla ve yargı kararıyla boşanma hakkını veren özgürlükçü ve insan onuruna saygılı muhteşem bir Kur’ânî boşanma sistemine sahibiz. Bunu mu uygulanamaz görüyoruz?

Kadının şahidliği

“Şahidliği gizleyenin kalbi günahkâr olur” ifadeleriyle temelleri atılan şahitlik sistemimizin ekonomik konulara has olarak “biri unutursa diğeri hatırlatsın” gerekçesiyle bir erkeğe karşılık iki kadın şahitliği konusunu nasıl oluyor da anlayamıyoruz? Konunun işlendiği Bakara 282’de “Eksetu ve Ekvemu/ daha adil ve daha sağlam olur” ifadeleriyle yalnızca tercih edilebilir olduğu bildirilen kadının şahitliği konusunu nasıl bir cehalet adına sömürmeye devam ediyoruz?

Ergenlik öncesi evlilik

Hele hele sömürülen şu ergenlik öncesi çocukların evlendirilmesi konusu yok mu? Geleneksel fıkhımızda onaylanan ama Kur’ânımızda ancak ergenlik ve ergenlik üstü rüşt şartıyla onaylanan bu konuyu birçok âyet yanı sıra Talak sûresinin 4'üncü ayetinin de ırzına geçilerek İslâm’a yamanmasını gerçek kabul edip İslâm’ı yetersiz mi göreceğiz?

“Kur’ânın Arap bilgisi ve örfüne göre indirildiği şeklindeki batıl görüşleri tervic “yerine Kur’ânımızı ve Nebevî Sünnetimizi anlamaya çalışsaydık daha hayırlı olmaz mıydı?"

Tarihselciliği de aşan görüşlerle Kur’ân tarih müzesine kaldırılırken Mücadele 12; Mümtehine 60; ve Nur 58 üzerindeki kavrayış yetersizliğine tarihî ricalimizden onay alma girişimlerinin zilletine ise ne diyeceğimizi bilemiyorum. Onayınız ve davetiniz olursa 'İslâm Savaş Esirliği Sistemi' ile birlikte bu konulara ilişkin Kuramer’de bir toplantı yapabiliriz. Ha unutmadan söyleyeyim; 53 yıllık evliyim, Talak suresi ve diğer boşama/boşanma ile ilgili ayetlerle hiç amel etmedim. 'Benden sonra da amel edilmeyecek' mi diyeyim. Fe sübhanelleh.

Aziz kardeşim

Anlayışınıza örnek verin de anlayalım. Sizi böylesi geçersiz fikirlere yönlendiren dünya düzenini de tanımıyoruz? İslâm’ı nasıl uygulayacaksınız diye sorduğunuz ve “günümüz sosyolojisi" diyerek tanımladığınız Dünya Düzeni’ni ben size özetleyeyim:

İmrendiğimiz dünya

* 190 küsur ülkeyi beş ülkeye mahkûm eden Birleşmiş Milletler

* İnsanlığı sömüren borca dayalı para basım sistemi ve faize dayalı ekonomiler,

* Milyarlarca insanın servetine denk mal varlığına sahip ve dünyamıza egemen olan sayılı aileler,

* Bütün İnsanlığı mahvedebilecek nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar,

* Silah satışları için çıkarılan savaşlar, kurgulanan terörler,

* Genleriyle oynanan gıdalar ve sağlığı tehdit edilen insanlar,

* Modern tıbbı ve ilaç üretimini sömürü amacıyla kullanan sanayiler,

* Allah’ı ve indirdiği yasaları dışlayan hayatlar ve Şirk dilini kullanan bilimler,

* Suç-ceza dengesinden ve cezanın şahsiliği ilkesinden yoksun cezaî sistemler…

Bütün bunlar, Müslümanlar dâhil İslâm’sız insanlığın geldiği ve getirildiği sonuçlardır.

Hareket noktası aldığınız ve eziklik duyarak İslâm’ı kendisine göre yorumlamak istediğiniz dünya işte budur.

Sizin çizginizdeki bir kardeş "İslâm’ın Toplumsal Düzeni” yoktur temasını işleyen kitabında “İslâm adalet ve ahlâktır" diyor. Her seküler sistemin kendi adına söyleyebildiği bu görüşü açmasını; İslâmî adaletin ve ahlâkın nasıl gerçekleştirileceğini sordum. Sordum ama bir cevap alamadım.

Size de soruyorum:

Ben, Kur’ân’a bağlı Nebevî Sünnetin yardımıyla “Kur’an’daki tüm ahkâmın her zaman ve zeminde lafzî mucepleriyle tatbik edilebileceği" inancındayım. Mevcut insan birikimimizle bunu sağlayabilir ve de kanıtlayabiliriz. Yeter ki imanımız, amacımız ve çok yönlü gayretimiz olsun. Muzdarip ve bunalımlı dünya zaten bir çıkış yolu arıyor.

Aziz kardeşim!

Sakın ha yanlış anlaşılmasın. Ben Ümmetimizin başına bela bazı Şarlatanlar gibi “Bu dîn yalnızca benimdir” demiyorum. Sizi asla samimiyetsizlikte ve art niyetlilikle de suçlamıyorum. Gelişmiz aklınızı bir yerlere kiraya verip vermediğinizi bilemem. Niyetleri Allah bilir. Bu sebeple yanlış bulmakla birlikte gayretlerinizi de takdir ediyorum.

Neye karşı olduğunuzu biliyorum da ne istediğinizi bilemiyorum. Yönetiminizde pek çok araştırmacının çalıştığı ve hepimizin kurumu olan “Kur’ân Araştırmaları Merkezi” var. Örnekleyerek bize bir taslak sunun ki şahsınız ve kurumumuz hakkında düştüğümüz şüpheyi su-i zanna dönüştürüp sürdürmeyelim.

-Böylesi bir derdiniz varmış gibi- çokça tekrarladığınız sözünüzü duyar gibi oluyorum; Kur’ân ve Sünnet İslâmı’nı uygulama imkânınız var mı?

Şeriâti ile birlikte insanın ruh dünyasını da ebediyetle irtibatlandırarak kuşatan İslâm’ın vâzıı insanın halikı olan Allah’tır. Böyle olduğu için de İslâm insan doğasıyla örtüşür. Kendimiz anlar, ülkemizde uygular ve örneklendirerek anlatabilirsek İslâm dünyanın düzeni olur.

Allah’ın dinini bir hayat düzeni olarak görecek bilince erememiş olan Diyanetimiz, İlahiyat akademisyenlerimiz ve diğer rical-i tarikat ve cemaat mani olmazsa ümid kesilmez.

Görüşlerimiz çatışsa da kişisel dostluklarımızın devamı duasıyla saygılar sunuyor, sözü bizi uyaran bir âyetle bitiriyorum:

“Ey Yükümlü insan? Hadlerini aşanları şöylece uyar: Siz dininizi Allah’a mı öğretmeye kalkışıyorsunuz? Oysaki Allah göklerde ve yeryüzünde olanları bilir. Allah, oluşan her varlığı da bilir.” (Hucurat 16)

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!