Kur’an’da “Şüphesiz ki Allah Katındadır” İfadesi

MURAT KAYACAN

“Şüphesiz ki Allah katında (İnna(A)llâhe ‘indehu)” ifadesi, Kur’an’ın biri Mekki ikisi Medeni olmak üzere üç suresinin üç ayetinde yer almaktadır. Ayetlerden Enfal suresinde geçeni (Enna(A)llâhe ‘indehu) şeklindedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Allah’tan başka hiç kimse, her şeyi bilemez. İnsan ne kadar öğrenirse öğrensin bilgisi hep noksan kalır. Bu açıdan gerçek ilim sahibi varlık Allah’tır: “Kıyamet saatinin ilmi şüphesiz ki Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. Rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah bilendir, haberdar olandır.” (Lokman, 31: 34). Allah, insandaki bilgi eksikliğine dikkat çekerek ondaki kibrin anlamsızlığını ima etmektedir. Kıyametin bilgisine sahip olmak, kulluk açısından gerekli değildir. Mümin kimseye düşen şey, kıyametin yakın veya uzak olmasına bakmaksızın Allah’ın razı olduğu bir hayat sürmektir. Doğacak çocuğun nasıl biri olacağının, gelecekte rızkın ne zaman artacağı veya azalacağının ve vefat yerinin bilinmemesi, insan için nimettir. Bu bilgisizlik, insanı hayata bağlar ve geleceğe yönelik umutlarını besler. Gayb bilgisini tam olarak elde etmek, insana ağır gelir. Bu bilgilerdeki ilahî kısıtlama, insanın hayrınadır.

İnsanoğlu mal biriktirmeyi ve çocuk sahibi olmayı sever. Ne var ki her ikisi de dünyanın süsüdür ve imtihan aracıdır. Onlara olan muhabbet ahireti unutturacak boyutlarda olmamalıdır: “Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük ödül şüphesiz ki Allah katındadır.” (Enfal, 8: 28). Mal, mülk ve çocukların verdiği mutluluk geçicidir. Nankör kimseler, malların ve çocukların kendilerini ebedi yaşatacağını sanarak ahireti göz ardı ederler. Bu, şeytanın bir aldatmacasıdır. Müminler ise Allah’tan dünya ve ahirette nimet vermesini isterler. Bu, gayet dengeli bir taleptir. İslam, Müslümanlardan dünya nimetlerini terk etmelerini istemez. Aksine onlar Allah yolunda birer araçtır. Kurtuluş, dünya nimetlerinden kaçmakla değil, onları Allah rızasına uygun bir şekilde değerlendirmekle elde edilir. Aslında insandan beklenen fedakârlık pek azdır; çünkü dünyadaki nimetler, ona Allah tarafından verilmiştir. İnsandan istenen şey, o nimetlerden daha fazlasına yani cennete talip olmasıdır. Dünya nimetlerinin sahibi olan Allah, verdiklerini şartlı vermiştir ve sabreden kullarına ahirette daha fazlasını vaat etmektedir. Kim onun bu cömertliği karşısında nankörlük ederse onu cehennem azabı beklemektedir.

Peygamberler hariç tutulursa Allah rızası için hicret ve cihat edenler en değerli kullardır (Tevbe, 9: 20). Bu kullar, her insan gibi ebedi hayatı arzular; ancak ebedi hayat ahiret sonrasında gerçekleşecektir: “Orada sonsuza kadar kalıcıdırlar. Büyük ödül şüphesiz ki Allah katındadır.” (Tevbe, 9: 22). Müminler için cennetten çıkış söz konusu değildir. Onlar dünyadayken karşılaştıkları haksızlıklara karşı çıkmışlar, başta şirk olmak üzere her türlü zulmü kendilerinden uzak tutmaya çalışmışlar, sahih iman ve salih amel bütünlüğüne azami gayret göstermiş kimselerdir. Bunun ödülü de cennettir. İnsanlar, geçici dünya hayatına aldanmamalı ve ebedilik yurdu için çalışmalıdır.

Görüldüğü gibi “Şüphesiz ki Allah katındadır (İnna(A)llâhe ‘indehu)” ifadesinin yer aldığı üç ayette, Allah katında olan şey, tekrar dirilme saati ve büyük ödüldür (cennet).