Önceki yazımızda Kur’an’da “sabah akşam” ifadesini bukraten ve asîlâ kalıbının geçtiği ayetler bağlamında ele almıştık. Kur’an, “sabah akşam”ı bi’lğuduvvi ve’l-âsâli kalıbını kullanarak da ifade etmektedir. Bu yazıda, ikisi Mekki biri Medeni surede yer alan ve bu kalıbı içeren üç ayeti, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alacağız.
Vahye muhatap oldukları halde insanları günaha karşı savunmasız hale getiren şey, Allah’ı hatırlamamaları ve hatırlatacak kişi ve şeylere mesafeli durmalarıdır. İnsanların bu duruma düşmemeleri için Kur’an, şu tavsiye ve uyarıda bulunur: “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.” (Araf, 7: 205). Ayetteki “sabah akşam” ifadesi lafzen alınırsa akla gelecek şey, sabah ve akşam namazlarıdır. Ancak bu ifade, “sürekli” anlamına da sahiptir ve bu ikinci anlam dikkate alındığında ayette, bilinç dışı haller (uyku, bayılma vs.) hariç, yapılan her işte Allah’ı hatırlamaya dikkat çekildiği söylenebilir. Bu konuda sürekliliğin sağlanması, beraberinde takvayı (kulluk bilinci) da getirecektir. Yine “yalvararak ve ürpererek” ifadesinde, Allah’ı anarken kulun aciz olduğunun farkında olması, Allah’ın yardımından umut kesmemesi ve “Nasılsa Allah affeder!” gevşekliğinde bulunmamasına dair bir ima vardır. “Gafillerden olma.” uyarısı, İslam’dan gafil kimselerden (kâfir) olmamayı da Müslüman olup da gafil olanlar (dinde gafil) arasında yer almamayı da içerebilir.
Evrende bulunan varlıklara, Allah’ın koyduğu yasalar vardır. Onlar, bu yasalara itaat ederler. İçlerinden bir kısmı (insanlar, cinler ve belki melekler de) kısmen isyan edebilme özgürlüğüne sahiptir. Varlıkların geneli, kendilerine biçilen rolü aynen uygulamaktadır: “Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah'a secde ederler.” (Rad, 13: 15). Gölgelerin Allah’a secdeleri yani kendilerine biçilen rolü yerine getirmeleri, Allah’a isyan eden kişilere de ibrettir. Çünkü onlar isyan ve inkâr ettikleri yaratıcıya, gölgelerinin boyun eğişini isteseler de engelleyemezler. Ayetteki “Göklerde” ifadesi, dünyadan çok uzaklarda başka galaksilerde (yıldız kümeleri), güneş gibi ısı ve ışık yayan yıldızların var olduğu ve onların etkisindeki gezegenlerdeki varlıkların gölgelerinin de Allah’a secde ettiği sonucu çıkarılabilir. Fakat o varlıkların insanlar ve cinler gibi iradeli varlıklar olduklarına dair bir bilgiye sahip değiliz.
Allah’ın yarattığı nurun nerede olduğu Kur’an’da şöyle belirtilmektedir: “(Bu nur) Allah'ın, yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Oralarda sabah akşam O'nu tesbih ederler.” (Nur, 24: 36). Söz konusu evler mescitler olabileceği gibi Allah’ı anan kimselerin evleri de olabilir. Sonuçta müminler için tek ibadet yeri mescitler değildir, evlerinde de Allah’ı anabilir, namaz kılabilir ve Kur’an okuyabilirler. Yine de bu evlerin camiler ve mescitler olduğu ilk akla gelen anlamdır. Söz konusu nura kavuşmanın yolu, Kur’an okumaktan ve ondaki inanç ve pratik ilkelerini dikkate alan bir yaşam sürmekten, camileri, mescitleri boş bırakmamaktan ve evlerde Allah’ın ayetlerini okuyup O’nu yüceltmeye teşvik etmekten geçer. Evlerde namaz kılmak aile bireylerini, camilerde kılmak ise toplumu ibadete yönlendirir.
Görüldüğü gibi Kur’an, “sabah akşam (bi’lğuduvvi ve’l-âsâli)” ifadesine yer verdiği ayetlerinde, insanlardan Allah’ı hatırda tutmalarını, evrendeki varlıkların Allah’a itaatten geri durmadıklarını göz ardı etmemelerini, mescitlerde ve evlerinde Allah’ı yüceltmelerini ve O’nun rızasına uygun bir hayat yaşamalarını istemektedir.