Kur’an’da Kıyametin Anlamı ve Kopma Zamanı

Hem küçük kıyamet olan insanın bireysel eceli hem de canlıların tümünü kuşatacak olan büyük kıyamet "ansızın" gelir.

Kur’an’da Kıyametin Anlamı ve Kopma Zamanı

Fevzi Zülaloğlu

"Zalimlerin (öteki dünyada) kazandıkları şeyi (düşünmekten) korktuklarını göreceksin. Zaten korktukları başlarına mutlaka gelecektir. İmana erip doğru ve yararlı işler yapanları ise (cennetin) çiçek dolu bahçelerinde bulacaksın; onlar Rablerinin katında diledikleri her şeye sahip olacaklardır. Bu, büyük bir lütuftur." (Şura, 42/22)

Ebedi olmak insanoğlunun en köklü duygularından biridir. Bundan dolayıdır ki, şeytan Adem ile eşini cennette "ebedi olacaksınız" diyerek kandırmış ve onları günaha itmiştir.1 Yukarıdaki ayetin açık beyanında da görüleceği gibi, Yüce Allah insan fıtratında yeniden dirilişe yatkınlık sağlayacak duygular yaratmıştır, öyle ki bu duygu zulüm işleyenlerin zihinlerini dahi kemirecek kadar güçlüdür. Bu gaybi konuyla ilgili insanın merakını doğru bir şekilde giderebilmesi için rahman ve rahim olan Allah önceki ümmetlere de yeterince bilgi vermiş onlara yol göstermiştir.2

1. Kıyamet Kelimesinin Anlam Alanı

"De ki: Size hayat veren ve sonra sizi öldüren Allah'tır; ve sonunda O, hepinizi Kıyamet Günü bir araya toplayacaktır ki (günün gelip çatacağı) her türlü şüphenin üstündedir ama insanların çoğu bunu anlamaz." (Casiye, 45/26)

Bütün insanların Allah'ın huzurunda toplanacağı, her türlü şüpheden arındırılmış, kesin bir bilgi olan Kıyamet; şahlanış, yeniden ayağa kalkış, kıyam etmek, ayaklanmak manalarına gelir. Anlam çağrışımları arasında asla bir yok oluş yoktur. Zaten Kıyamet de bir yok oluş değildir. O halde varoluşun bir başka şeklidir; bir halden başka bir hale geçiş, yeni bir hamle, yeni bir kalkıştır.

Kıyamet kelimesi ilk olarak Kur'an'ın iniş sırasına göre Tekvir ve Necm Surelerinde geçmiştir. Alak Sûresi'nde ise; işaret ve kısa bir değini olup uzun boylu bir sahne yoktur.

Kıyamet kelimesinin iki yönlü bir muhtevası vardır. Biri, dünyanın ve kainatın belli bir bölümünün yok olmasını ifade ederken; diğeri insanların yeniden dirilip, kabirlerden kalktığı günü anlatmaktadır. Yevmü'l- Kıyame terkibi Kur'an'da yetmiş ayette geçmektedir. Kur'an'ın seksen suresinde Kıyamet ve sahneleriyle -cennet, cehennem, hesap, mizan- ilgili beyanlar vardır.

2. Kıyamet'in Terim Anlamı

Bir Varoluş Biçimidir Kıyamet

Kıyamet; şahlanış, yeniden ayağa kalkış, kıyam etmek manalarına gelen bir anlama sahiptir. Anlam çağrışımları arasında asla bir yok oluş yoktur. O halde varoluşun bir başka şeklidir.

Dünyanın sonu, evrenin fiziksel olarak yokluğa indirgenmesi demek olmayan Kıyamet, insanın zihni imkanlarıyla tasavvur edemeyeceği mahiyette, her şeyi içine alan toplu ve kökten bir değişim içine girmesidir. Kıyamet Günü birçok ayette, yerin başka bir yere, göklerin başka göklere dönüşeceği bir gün olarak tasvir edilmiştir.3

Allah'ın bir yaratma şekli olan Kıyamet iki sur ile temsil edilen iki tür hayatın yeniden şahlanışını ifade eden bir terimdir. Kıyamet iki aşamalı bir eylemliliktir: Birinci sûr; "varolan hayatın yere-secdeye kapaklanması"nı temsil ederken, ikinci sûr ise; birincisinden çok daha farklı özelliklere sahip yeni bir hayatın başlangıcını temsil eder.

Bir yok oluş değil, yeniden ayağa kalkıştır Kıyamet. Bir secde biçimidir; emrullahı önce secde vaziyetinde sonra kıyama kalkarak yerine getirmesidir bütün varlık aleminin.

Hoyratça bir yok oluş anlamına gelmeyen Kıyamet'in anlam alanında ölmek, yok olmak yoktur. Bütün nesneleri, yeri ve gökleri kuşatan bir devinimdir Kıyamet.

Kısaca ifade etmek gerekirse Kıyamet terim olarak; "yakın bir zamanda, kesin olarak, ansızın gerçekleşecek kozmolojik, fiziksel ve ruhsal bir olgu"dur.

3. Kıyamet'in Çeşitleri

3.1. Kıyamet-i Suğra: Mecazi Kıyamet/Bireylerin Ölümü

Bir kişinin ölümü de bir tür Kıyamet'tir. En'am Sûresi'nde Kıyamet'i inkar eden kişilerin ölümü ve bu esnada duyacağı pişmanlık şöyle beyan edilmiştir: "Allah'ın karşısına çıkacaklarını inkar edenler gerçekten hüsrana uğrayacaklardır. Nihayet Saat onlara ansızın gelince, (günah) yüklerini arkalarına yüklenerek 'o konuda yaptığımız büyük ihmallerden ötürü vah bize' diyecekler. Dikkat edin o yüklenecekleri (günahların ağırlığı) ne kötüdür!" (En'am, 6/31)

Bütün insanlığın ölümü ve yeryüzündeki insan yaşamının ölümü anlamındaki kozmolojik yönü ağır basan büyük Kıyametle, tek tek bireylerin ve toplumların ölümü ya da helak olması anlamındaki küçük Kıyamet Kur'an'da adeta birbiriyle özdeşleşmiş şekilde anlatılmıştır. Mesela, Semûd, Âd ve Mısır halkının başlarına gelen helaklerle büyük Kıyametin kopacağı gün insanların başlarına gelecekler karşılaştırmalı olarak, sanki iç içe aynı anda yaşanan gerçeklermiş gibi anlatılmıştır.4

Hadislerde 'sâat' kelimesi "tek tek insanların ölümü" anlamında kullanılmıştır,5 ki bu yorum Kur'an'ın beyanlarına son derece uygun bir mahiyet arz etmektedir. Kur'an'ın beyanlarında Kıyamet, ferdi ölüm kadar yakındır; ölümle sanki eş zamanlıdır yeniden diriliş. Kıyamet Sûresi'nde insanın ferdi ölümü ile tüm insanlığın bir anda ölümü olan Kıyamet birbiriyle karşılaştırılarak, benzetilerek anlatılmıştır. (Kıyamet, 75/26-33)

İnsanın can çekiştiği an ölüm sarhoşluğu içindeyken nihai gerçekliği anladığı an, artık geri dönülmez bir andır. (Kaf, 50/19) Bu ferdi ecel ile toplumsal ecelin gerçekleşeceği ilk Sûr'un üfürüldüğü an sanki aynı anda gerçekleşmiştir; o kadar iç içe anlatılmıştır. (Kaf, 50/19-20)

Ferdi ölümle toplumsal ölümün başka benzer noktaları da vardır. İnsanların bireysel ölümü esnasında, ya da Kıyamet sahnesinde gayb perdelerinin kalkmasıyla bazı ayetler göreceklerini, ancak bu görmenin yeis anı olduğu için kurtuluşa götüren bir görme olamayacağı beyan edilmiştir. (En'am, 6/158)

Ferdi ölümle tüm canlıların ölümünün birbirine benzetildiği ayetleri karşılaştıracağımız bir başka konu da azap konusudur. Musibetle, helakle gelen dünyevi azap ile uhrevi azap arasında bir benzerlik söz konusudur. Dünyada kaçınılmaz olarak insanın başına gelen felaketlerle ahirette başa gelecek olan azap arasında benzerlik ikisinin de ansızın ve hak edildiği şekilde gerçekleşmiş olmasıdır (Yunus, 10/46; Zümer, 39/25-26)

Bir tür küçük kıyamet olan ilahi azap, suçluların başına bir gece vakti ya da güpegündüz "ansızın" gelir; büyük Kıyamet de öyle (Yunus, 10/49-50) Kur'an'da dünyevi helaklerin hemen ardından, uhrevi helak olan ebedi azap tasvirlerine geçilmesi, muhataplar açısından ikisi arasında benzerlik kurma, kıyaslama imkanı vermektedir. (Hud, 11/102)

3.2. Kıyamet-i Kübra: Hakiki Kıyamet

Kıyamet, Kur'an'da lafzen büyük ve küçük olarak isimlendirilmemiştir. Ancak bazı ayetlerin işaretinden yola çıkarak bu ayırımı yapmak mümkündür.

Kıyamet-i Kübra; insanların kabirlerinden kaldırılıp hesap vermek üzere mahşerde toplanacakları gün (haşir günü). El takısı ile zikredildiği vakit sâa kelimesi Kıyamet'e işaret eder: "İnsanlar sana sâatin ne zaman olduğunu soruyorlar..." (A'raf, 7/187; Zariyat, 51/12; Nâziât, 79/42)

Kur'an'a 'sâa'; nekra olarak (-el'siz) zikredildiği vakit ise, "vakit, mutlak zaman" anlamına gelir (Tevbe, 9/117). Zamanın kısa bir cüzü6 gelecek bir zaman bağlamında da kullanılmıştır.7

'Sâat'in ne zaman geleceğini bilmek, Allah'a mahsustur. Hepinizin dönüşü O'nadır. (Zuhruf, 43/85) Sadece Allah'ın zamanını bildiği Kıyamet'le ilgili Peygamberimize defalarca sorular yöneltilmiştir. Peygamberimize bu konudaki bilginin mutlak kaynağının Yüce Allah olduğunu söylemesi emredilmiştir.8

4. Kıyamet Ne Zaman?

Bu soru bir insan için adeta kaçınılmaz bir sorudur. Ancak bu soruyu gündeme getirenler her zaman iyi niyetle hareket etmezler. İnsanın tabiatından gelen merakla soru sorması şüphesiz yadsınamaz. Ama tarih boyunca insanlardan bazıları bu soruyu alay etmek ve peygamberleri zor duruma sokmak için gündeme getirmişlerdir.

İnsanlar gündemi geçmeyen Kıyamet haberini ısrarla sorup dururlar: "Ne zaman gelip çatacak?" İster iyi niyetle olsun isterse kötü niyetle olsun ilahi cevap her zaman "zamanı geldiğinde" şeklinde olmuştur.9

Bu soru tarih boyunca hem iyi niyetli insanlarca hem de kötü niyetli insanlarca gündeme getirilmiştir. Ebced gibi Yahudilerin kullandığı bir sembolizm yöntemini kullanmak suretiyle Kıyamet'in zamanını tespit etme çabaları görülmüştür.10

4.1. Kıyamet'in Ne Zaman Geleceğinin Bilgisi Allah Katındadır

Kıyamet anidir "geliyorum" demez. Zaten Allah'ın bir şeyi dilemesiyle yaratması arasındaki zaman dilimi biz uzun algılasak bile O'na göre çok kısa bir süredir. Allah kararlarını süratle uygulamaya güç yetiren bir ilahtır:

"Bizim (bir şeyi) takdir etmemiz ve (onun meydana gelmesi) göz kırpması gibi bir anlık fiildir." (Kamer, 54/50) (Allah'ın yaratmayı irade etmesi ile yaratması arasındaki zaman dilimi arasında kavramsal fark yoktur.11

Ne zamana kadar erteleyeceğini, sürenin ne zaman biteceğini sadece Allah bilir. Kıyamet'in ne zaman geleceğinin bilgisi Allah katındadır. (Fussilet, 41/47) Tayin edilen vakitte, ne bir an geri, ne de bir an ileri. Zamanını Allah'tan başkası bilemez.12 Ancak şurası kesindir ki; O mutlaka gelecektir. (En'am, 6/134.)

Bazı insanlar azabı uzak sanırlar. Oysa onun ne kadar yakın olduğunu Allah ve O'na karşı sorumluluk bilincine sahip olanlar daha iyi bilirler; gafiller ise hesap günü ile karşılaşıncaya kadar boş konuşmalarla oyalanıp dururlar. (Meâric, 70/1-7, 42)

4.2. Kapıya Dayanmış Felaket

"Âh! Eyvah! Apansızın kopup gelen bu bela! Ne korkunçtur apansızın kopup gelen bu bela! Bilir misin nedir, nasıl olacaktır o apansızın kopup gelecek olan bela! (O) insanların şaşkın vaziyette uçuşan pervanelere benzeyeceği gün, ve dağların yumuşak yün topaklarını andıracağı günde (vuku bulacaktır). O zaman, iyiliklerin tartısı ağır basan kendini mutlu bir hayat içinde bulacaktır; tartısı hafif gelen ise bir uçurumun girdabına sürüklenecektir. Bilir misin, o (uçurum) dağlayan bir ateştir.." (Karia, 101/1-11)

Kıyamet; 'karia'dır: kapıya dayanmış, içeri girmeye hazırlanan birinin çıkardığı gürültü gibidir. Kur'an'da Kıyamet sahnelerinin hemen ardından ahiret tasvirlerine geçilir ki; bu tasvirlerle aşamalar arasındaki zaman dilimlerinin ne kadar kısa olduğunu hissedebiliriz, bu ani geçişlerle Kıyamet ve Ahiret'in fert ve toplumlara ne kadar yakın olduğu mesajı verilir.13

Güneş dürüldüğü, yıldızlar sönüp düştüğü; gökler yerinden oynadığı, dağlar yürüyüşe geçip denizlerin tutuştuğu, gebe develerin başını alıp gittiği, vahşi hayvanların bir noktaya doğru koşturduğu İlk Sur'un ardından gelen olayları ikinci surla birlikte oluşan yeni bir sahne takip eder. İkinci sahnede diri diri toprağa giren kıza hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulur; amel defterleri açılır; cennet ve cehennem yaklaştırılır. (Tekvir, 1-14) Bu ayetlerde anlatılan iki sahne iç içedir; arada hiçbir fasıla yoktur; dikkatsiz bir okuyucu bu olayların sanki aynı sahnede cereyan eden olaylar olduğunu zanneder. Çünkü Kıyamet'in kopuşu ile ahiret hayatı iç içedir ve öyle ki; birinci sahnedeki korku, tedirginlik ve ürperti aynen ikinci sahneye de taşınmıştır.

4.3. Ansızın Gelen Bir Baskındır Kıyamet

Hem küçük kıyamet olan insanın bireysel eceli hem de canlıların tümünü kuşatacak olan büyük kıyamet "ansızın" gelir. Kendi kendilerine zulüm içindeyken ansızın –hiç beklemedikleri anda– canlarını almaya gelen melekler kafirlere şöyle diyecektir: "Ne işteydiniz?" Onlar da boyun eğme rolü yapmaya çalışarak: "Kötü bir şey yapmak istememiştik aslında" demeye kalkacaklardır; fakat bunu bile demeye fırsatları kalmadan, geçersiz mazeretlerinin kabul edilmeyeceği Allah'ın huzuruna getirileceklerdir. (Nahl, 16/28)

Kıyamet'in yaklaştığı fark edilmeyecektir. (Zuhruf, 43/66) Kıyamet ansızın gelip çatacak ve itham çığlığı şeklinde suçluların tepesinde patladığında şaşırıp kalacaklardır.14 Zaten insan ne zaman ölürse ölsün bu dünyada az bir zaman kaldığını "bir gece, bir saat" gibi zannedecektir.15

Dipnotlar:

1- A'raf, 7/19-22.

2- Tevrat, İşaya, 25; Danyal,12; Matta,16. vd.

3- İbrahim, 14/20,48; Taha, 20/105-107; Nebe, 78/19-20.

4- Nahl, 16/28; Yasin, 36/49-50; Hâkka, 69/4-17.

5- Buhari, Rikak, 47; Müslim, Fiten,138.

6- A'raf, 7/34; Yunus, 10/45,49; Nahl, 16/61; Rum, 30/55; Sebe, 34/30; Ahkaf, 46/35.

7- Ragıb el-İsfehani, el-Müfredat, s.434-435.

8- 6/40; 7/187, 12/107; 15/85; 21/49; 22/1, 7, 55; 25/11; 30/12, 14, 55; 31/34; 40/46, 59; 41/47; 42/17; 43/61, 66; 45/27; 54/1; 54/45-46; 79/42.

9- Nebe, 78/1-5; Naziat, 79/42-46.

10- Kastamonu Lahikası, Said Nursi, Tenvir Neşriyat, İstanbul, 1990, s. 30-33.

11- Konuyla ilgili diğer ayetler için bkz. Bakara, 2/117; Ali İmran, 3/47; Nahl, 16/40; Meryem, 19/35; Yasin, 36/82; Ğafir, 40/68.

12- Lokman, 31/34; Ahzab, 33/63; Sebe, 34/30; Mülk, 67/25-27.

13- Musa-Firavun mücadelesi üzerinden anlatılan kıyamet, ahiret tasvirleri için bkz. Hud, 11/96-98.)

14- Enbiya, 21/40; Ankebut, 29/53-55; Saffat, 37/19.

15- Mü'minun, 23/112-114; Rum, 30/55; Nâziat, 79/46.

Haksöz Dergisi - Sayı: 162 - Eylül 04

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı