Kur'an’da “karada ve denizde (fî'l-berri ve’l-bahri)” ifadesi, dört Mekki surenin birer ayetinde olmak üzere toplam dört defa yer almaktadır. [1] Bu yazıda söz konusu surelerin iniş sırasına göre ilkinin bu ifadeyi içeren ayeti, klasik ve modern dönem yorumların atmosferinde değerlendirilecek, “Kur'an’ın Kur'an ile tefsiri yöntemi”ne başvurularak bu ayetin yorumunda yararlı görülen başka ayetlere de atıfta bulunulacaktır. Amacımız; insana verilen nimetleri, insanın değer skalası açısından melekler karşısındaki konumunu bu ayet bağlamında ortaya koymaktır. Diğer üç ayet sonraki yazıda ele alınacaktır.
Allah tarafından bolca nimet (akıl, konuşabilme, okuyup yazabilme, güzel görünüm, alet yapabilme[2] eliyle yeme[3] vd.) verilen insan, bilgi üretebilme yönüyle diğer varlıklardan üstündür; ancak her açıdan diğer varlıklardan üstün değildir: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (el-İsrâ 17/70). İnsanlar için “karada ve denizde taşıdık” denilmesi ile karada insanları taşıyan hayvanlar (at, deve vs.), insanların ürettikleri diğer kara taşıtları ve gemiler kastedilmiştir. Bu sayede insanlar daha güvenli, hızlı yolculuk yapabilmektedir. Yine helal yiyeceklerin kastedilmiş olması muhtemel olan “kendilerine güzel rızıklar verdik” şeklindeki ifade, gerek bitkisel gerekse hayvansal yiyecekleri kapsadığı gibi insanın el emeğiyle hazırladığı yiyecekleri de içerir. İnsanlardan “yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık” şeklinde söz edilmesi, yeryüzündeki canlılara hakim olabilmesi, onlar arasında saygın bir konumda bulunması anlamındadır. İnsanların, diğer varlıkların “birçoğundan” üstün kılınması, yeryüzündekilerden üstün kılındığını ancak meleklerden üstün olmadıklarını akla getirmektedir.[4] Zaten insanların çoğu, diğer insanları Allah yolundan saptırmakla meşguldür. Onlar, zan ve kuruntularının peşinden gider (el-En`am 6/116). Hâlbuki melekler; kibre kapılmaz, Allah’ı yüceltir ve O’na secde ederler (el-A‘râf 7/206), Allah’a büyüklük taslamazlar ve ilâhî emirleri yerine getirirler (en-Nahl 16/49-50). Çoğunluğu bilerek ya da bilmeyerek şirk içinde olan insanlar, itaatleriyle övülen meleklerden Allah katında üstün olmasa gerektir. Ayetteki “üstün kıldık (kerremnâ)” ifadesi, kelime anlamı olarak “Onu cömert bir varlık olarak yarattık.” anlamına gelse de bu bağlamda o mana kastedilmemiştir. Zaten insanoğlu cömertliğiyle de meşhur değildir.
Görüldüğü gibi “karada ve denizde (fî'l-berri ve’l-bahri)” ifadesinin geçtiği ilk ayette insanoğluna Allah tarafından ikramda bulunulduğuna, ulaşımın da verilen nimetlerin arasında yer aldığına, güzel rızıkların çeşitliliğine, insanın diğer yaratılmış varlıkların hepsinden değil, çoğundan üstün olduğuna ve insandan üstün varlıklar varsa onların da melekler olabileceğine işaret edilmektedir.
[1] el-İsrâ 17/70; Yûnus 10/22; el-En`am 6/59; er-Rûm 30/41.
[2] Kur'an, aslı cin olan şeytanların Hz. Süleyman için bina ustası ve dalgıç olarak çalıştıklarından söz etmektedir (Sâd 38/37); fakat aslı ateş olan şeytanların dalgıçlık yapmalarının ifade edilmesi, Hz. Süleyman’a itaat eden şeytanların, cin değil insan şeytanları olduklarını akla getirmektedir. “O şeytanlar, ateşten yaratılmış cinler olsaydı denize dalınca sönerlerdi.” şeklindeki yaklaşıma, “Biz nasıl suya dalınca çamur olmuyorsak onlar da sönmez.” şeklinde cevap verilmektedir. En doğrusunu Allah bilir.
[3] Maymunlar da elleriyle yemektedir ancak onlar için el ve ayak farkı yoktur. Yani onların ellerin değil, “ön ayakları”nın varlığından söz edilebilir.
[4] “Yeryüzünde yaratılmış olan insana (el-Bakara 2/30) secde eden melekler yeryüzü melekleridir.” denirse bu durumda insanların o meleklerden üstün olduğu söylenebilir.