Kur’an’da “izleri” ifadesinin karşılığı آثَارهم şeklindedir ve yedi ayette yer almaktadır. Bu yazıda bu ifadenin yer aldığı ayetleri -meallerine de yer vererek- nüzul sırasına göre ele alacağız. İfadenin bağlamında daha güzel durduğunu düşündüğümüz bir ayet mealinde “izleri” ifadesi yerine “arkalarından” (Kehf, 18: 6) kelimesi kullanılacaktır.
İnsanların bir kısmı dünyada amaçsız bir şekilde bulunduklarını sanır. Onlara göre herkesin yaptığı yanında kâr kalacaktır. Halbuki mesele hiç de öyle değildir: “Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları izleri yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır.” (Yasin 36: 12). Ayetten anlaşıldığı kadarıyla, bu hayat sona erdikten sonra insanlar, dünyada yaptıklarının hesabını vermek üzere tekrar diriltilecektir. Yaptıklarına ek olarak başka insanların yapıp etmelerine yol açan eylemleri nedeniyle de sorgulanacaklardır. Ardından tevhidi bir imana sahip olup iyilik yapanlar cennete, kâfir olup kötülük yapanlar ise cehenneme gidecektir.
Düşünmek ve bu eylem sonucu varılan doğru düşünce doğrultusunda bir pratik sergilemek zordur. Bunun yerine insanların çoğu daha emniyetli sandıkları öncekilerin yoluna uymayı tercih ederler. Halbuki sapkınlık sadece insanın yaşadığı dönemde ortaya çıkan bir şey değildir. Yanlış fikirler ve eylemler atalarımızdan da sâdır olabilir. Bu gerçeği göz ardı eden ve cehenneme müstehak olanları, Kur’an şöyle tasvir etmektedir: “Kendileri de onların izlerinden koşturuyorlar.” (Saffat, 37: 70). İnsanın tutması gereken doğru yol nasslara uygun olmalıdır. “Atalarımızın söz ve davranışlarına uygun olanı tercih ederiz.” şeklindeki tavrı Kur’an onaylamaz. Zaten peygamberleri en fazla uğraştıran yanlış tutum da bu “atacı tavır”dır (Kayacan, 2013).
Yukarıdakine benzer bir tavır Mekkeli müşriklerde görüldüğü gibi, tüm risalet dönemlerinde peygamberlerin karşısına çıkan bir tavırdır: “Hayır! ‘Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz.’ derler. Senden önce de hangi ülkeye uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları, ‘Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.’ derlerdi.” (Zuhruf, 43: 22-23). Yani insanların, vahyin doğruları karşısına atalarının bâtıl anlayışlarını dikmeleri yeni bir şey değildir. Bir toplumda insanları hakka çağıran kimseler, karşılarına atalarını tabulaştırarak itirazda bulunanlar çıktığında şaşırmamalıdırlar.
Peygamber (s) insanların mümin olmaları için elinden geleni yapmakta ancak yine de güzel çabalarını yeterli görmemektedir: “Demek bu söze inanmayacak olurlarsa, arkalarından üzülerek neredeyse kendini mahvedeceksin.” (Kehf, 18: 6). Yani kalpleri değiştirecek olan Allah’tır. İnsanların doğru yolu bulmaları, hakka davet edenlerin değil Allah’ın elindedir. Bu alanda yaşanan başarısızlıklar, Müslümanları umutsuzluğa, suçluluğa ve gereğinden fazla öz eleştiriye yönlendirmemelidir.
Kur’an Hz. Nuh ve Hz. İbrahim’in peygamber olarak gönderildiğini belirttikten sonra (Hadid, 57: 26) şöyle demektedir: “Sonra onların izleri üzere elçilerimizi ardarda gönderdik. Arkalarından da Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona İncil'i verdik ve ona uyanların kalplerine bir şefkat ve merhamet duygusu yerleştirdik. Kendilerinin çıkardıkları ruhbanlığı ise biz kendilerine farz kılmamıştık. Bunu sırf Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için (çıkardılar) ama ona da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere ecirlerini verdik. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid, 57: 27). Biliyoruz ki peygamberler tevhid (Allah’ın birliği) dinini anlatmada birbirlerinin izlerini sürmektedirler. Zaten ilk peygamberden son peygambere kadar gelen mesajlar temelde Allah’ın birliğini vurgulamaktadır. Ama insanların tevhidden sapma şekilleri, dönem dönem ya da toplumdan topluma farklılaşabilmektedir. Bu ayette dikkat çekilen sapma ise insanların kendilerine farz kılınanları artırma yoluyla sapmalarıdır.
Hz. İsa risalet çizgisi gereği onun peygamberliğinden önce gelmiş olan ilahi Kitabı yani Tevrat’ın değişime uğramamış kısımlarını doğruluyordu. Ona İncil’in verilmiş olması, Tevrat’ın hükmünün tamamen kalktığına işaret etmiyordu: “Onların ardından, kendisinden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona da içerisinde hidayet ve nur bulunan, kendinden önceki Tevrat'ı doğrulayan, takva sahipleri için de yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik.” (Maide, 5: 46). Tevrat’ın mensuh kısımlarını gösteren İncil, inananları doğru yola çağıran bir öğüt idi. Kur’an öncesinde gönderilmiş son hidayet gösterici Kitap İncil idi. İncil nasıl Tevrat’ın otantik bölümlerini tasdik ediyorsa Kur’an da hem Tevrat’ı hem İncil’in muhafaza edilmiş tevhidî kısımlarını tasdik etmektedir.
Görüldüğü gibi, iyi iz bırakanlar ödüllendirilecek, kötü iz bırakanların peşinden gidenler ahirette kaybedenlerden olacaklardır. İslam’ı anlatan Müslümanlar, bütün tebliğ etme ve doğru yolu gösterme çabalarına rağmen, iman etmeyenlerin peşinden üzülüp kendilerini harap etmemelidirler. Cehennem boşuna yaratılmamıştır. Elbette öncekilerin izleri üzerine olmak tümüyle bâtıl bir tutum değildir. çünkü öncekilerden de hidayet üzere olanlar ve güzel iz bırakanlar olmuştur. Zaten Kur’an, Hz. Peygamber (s)’e önceki peygamberlerin yolunu izlemesini emretmektedir (Enam, 6: 90).
***
Kayacan, Murat, Peygamberler ve Karşı Tavırlar ve Sonuçları, 2. bs., Pınar Yay., İst., 2013.