Kur’an’da “ıslah ederse (asleha)” ifadesi, üç Mekki surenin dört ayetinde ve üç Medeni surenin de birer ayetinde geçtiğini önceki yazımızda belirtmiştik. Söz konusu ayetlerden biri hariç (Muhammed 47/2) diğerleri şart cümlesi içinde yer aldığından “asleha” fiilinin “ıslah ederse” şeklindeki çevirisi tercih edilmiştir. Bu yazıda -önceki yazıda değerlendirmediğimiz- üç ayeti büyük oranda Menar tefsirindeki yorumlar bağlamında ele alacağız.
Ölmek üzere olan kimsenin vasiyet için belirlediği miktar, ölçüyü aşan bir durumda ise o kişiye hakkı tavsiye etmek ve onu ilahi sınırları dikkate almaya yönlendirmek sevaptır: “Her kim vasiyette bulunan kimsenin bir hatasından veya bir günaha girmiş olmasından korkar da aralarını ıslah ederse onun üzerine bir günah yoktur. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (el-Bakara 2/182) Muhammed Abduh’a göre ölen kimsenin vasiyetini değiştiren günahkârdır; ancak vasiyette zulüm veya haksızlık gören, arabuluculuk yapmak ve kendilerine vasiyet edilen kimseler arasındaki kavgayı, çekişmeyi ve düşmanlığı ortadan kaldırmak için vasiyette değişiklik yapan kimse günahkâr değildir. (…) Islah edecek kimse için “görürse” ya da “bilirse” değil de “endişe ederse” denilmesi bu iyilikte bulunacak kimsenin kesin bilgiye sahip olma zorunluluğu hissetmemesi içindir. Mirasçılar arasında kavga çıkacağı bilgisi olmasa bile sırf bu ihtimalden dolayı arabuluculuk yapılmalıdır. Arabuluculuk yapmak için “vasiyeti değiştirmek” istenen bir şey olmasaydı bu davranışın karşılığında günah olmayacağı belirtilmezdi. Bu hükümlerdeki kazanç ve faydayı vurgulamak, samimiyetle kamu yararı (maslahat) için muhalefet edenlerin günahının bağışlandığını bildirmek amacıyla ayette “Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” denilmiştir.[1] Yani mirasçıların ilişkilerini ıslah gayretinde olanlar, hak gaspına yol açmaksızın vasiyetin gereğinin yapılmasında rol üstlenmelidir. Bunun için gerekirse vasiyeti de değiştirebilirler. Bundan dolayı günaha da girmezler. Ayrıca Abduh bu ayetten yola çıkarak bir çıkarımda daha bulunur: Toplum yararına muhalefet gerçekleştirmek bir fitne unsuru olarak görülmemelidir.
Son peygambere ve getirdiği vahye iman etmek, kötülüklerin affedilmesinin şartlarındandır: “İman edip salih amel işleyenlerin ve rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed'e indirilen kitaba inananların kötülüklerini Allah örter ve durumlarını ıslah eder.” (Muhammed 47/2). Doğru inanç ve onunla uyumlu güzel işler, Allah tarafından affedilme vesilesidir. Böyle kimseler, dünya işlerinde de ilahi yardım görür. Vahyî bilgiye ek olarak başka hakikat bilgisi vardır ancak bunlar akli çabalarla elde edilebilir bilgilerdir. Bu tür konularda hakikati vahiyle öğrenmeyi beklemek gereksizdir. Ayetteki “kötülüklerin örtülmesi” eski örtünün alınması, yeni örtünün konulmasını akla getirir. Yani bu tür affetmede sadece günahların silinmesi değil, halin iyileştirilmesi de gündeme gelmektedir.
Hırsızlık yapan kimse yakalanmadan önce tövbe ederse Allah onu affeder. Böyle bir kimseye el kesme cezası uygulanmaz diyenler olduğu gibi cezanın uygulanmasının onun günaha kefaret olacağı da ifade edilmiştir: “Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve (durumunu) ıslah ederse şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (el-Maide 5/39). Reşid Rıza, insanlara zulmettikten sonra kim pişman olup doğru yolda gitme kararı ile tövbe ederse hırsızlıktan ve başka günahlardan vazgeçerse hırsızlığın karşıtı olan sadaka ile ve diğer iyi amellerle kendisini ıslah ve tezkiye ederse Allah onun tövbesini kabul eder, ondan razı olur ve on sevap verir, onu bağışlar ve ona merhamet eder. (…) Hırsızlık suçunu, yeryüzünde fesat çıkarma ve hirabe (eşkıyalık) suçlarına kıyas eder ve konu hakime götürülmeden önce hırsızın tövbe etmesi durumunda bu kişiye had cezası uygulanmayacağını belirtir. Bununla birlikte ceza düşse de malı çalınan kişinin hakkı düşmez. Hatta çalınan mal duruyorsa aynısını geri vermedikçe kıyametini ödemedikçe onun tövbesi sahih olmaz.[2] Reşid Rıza hırsızlık suçu işleyen kimsenin hatasından dönmesinin sözlü bir ifade ile sınırlı kalmaması gerektiğine ve suçunun tam zıttı olan salih amellerle kendisini ıslah etmesi gerektiğine dikkat çeker.
Görüldüğü gibi “ıslah ederse” ifadesinin geçtiği yukarıdaki ayetlerde vasiyet bırakan kişinin haksızlık yapması durumunda konuya adaletin sağlanması için müdahale etmenin iyi olduğundan, inanıp iyi işler yapanların affedileceği ve ilahi yardım göreceğinden, hırsızlık yapıp günaha girenlerin tövbe etmesiyle Allah tarafından bağışlanacağından söz edilmektedir.